Dede değil, demeç oldu!

Demiştim.



"Şu bebek doğacak herkesin balataları yanacak" demiştim.





Ahu Yağtu Kemal'i doğurdu, babası Neşet Yağtu demeç olup yağmaya başladı.





İlk acı kaybımız da Ahu Yağtu'nun babası oldu.





Neymiş, kızına kırgınmış, doğumu arkadaşları haber vermiş.





Şimdi hani moda ya, "Benim de Kürt arkadaşlarım var, benim de Ermeni arkadaşlarım var" demek...





Benim de dede arkadaşım var.





Çok yakınım.





Kendisi babam olur.





Ben nasıl dede olunur diye bakıp öğrenmek istesem babama bakarım.





Dünyanın en tatlı dedesiymiş, bizim de haberimiz yeğenim doğduktan sonra oldu...





Haddime mi bilmiyorum ama ben Neşet Bey'e "Nasıl dede olunur"u anlatmak isterim.





Dedeysen, kızın doğururken o gün kızın doğuma girene kadar ölürsün, doğum başladığında bir daha ölürsün, haber gelene kadar dünya küçücük gelir, odalara sığamazsın.





"Torununuz doğdu" haberi geldiğinde kalbin atmaya başlar, baştan doğarsın.





Doğumhanenin kapısında dururken çıkan doktora önce torununu değil kızını sorarsın.





Çünkü senin asıl canın o'dur.





Az evvel doğan kızından bir parça, kızının canı ama fark etmez senin ilk göz ağrının yeri ayrıdır.





Sonra kızın doğumhaneden odaya getirilir.





Sen yine önce kızına koşarsın.





Saçını okşarsın.





Kızının yorgun suratına bakar, oturur iki gözyaşı döker, onu alnından öpersin, döner karına bakarsın, o da anneanne oldu ya, ona "Hanım hadi ağlama da gidip toruna bakalım" dersin.





Sonra bebeklerin alındığı odanın camının önüne gider, dakikalarca beklersin.





Sık sık cama tıklatır, bebek hemşireleriyle göz teması kurmaya çalışırsın.





"Bizimki geldi mi? Hah geldi mi? Hangisi?"





İçerden "Geldi şimdi hazırlayacağız, 5 dakikaya görürsünüz" haberi gelir.





O 5 dakika geçmek bilmez, beklersin.





Ve hemşire kucağında getirir camın öte tarafından tutar bebeği...





O camın önünden ayrılamazsın. Bebek sana benziyor mu diye bakarsın, iltifatları beklersin.





İlk fotoğrafını yamuk yumuk da flu da olsa camın ötesinden çekersin.





"Allah ayırmasın" diye dualar edersin.





Ama işte bunları hastanedeysen yaparsın!





Yok, eğer kızını evleneceği adama verirken balkonlarda rakıları tokuşturduktan sonra koşup gazetelere röportajlar, demeçler verdiysen doğuma gidemezsin.





Kızının hamileliği sırasında babalığa sığmayacak hallere girdiysen, haddine düşmeyen demeçlere, toplara daldıysan böyle arkadaşlarından haber alırsın.





Doğumdan sonra kalkıp, "Bu hiç etik değil. Özellikle de sanatçı kişiliğe sahip bir isme ve ailesine bu durumu hiç yakıştıramadım" diyorsan, önce kendi etiğini ölçersin.





Kızlar babalarına benzeyen adamlara âşık olur ama bazen de babasında bulamadığını âşık olduğu adamda arar.





Dolayısıyla önce kendinde eksik olana bir bakarsın.





Bulacak kadar şanslıysan, eksiği tamamlarsın.





Ama önce kalbini ısıtırsın, sonra aradaki buzları eritirsin.





Babalık biraz böyle haksızsan kendi kendine yaktığın ateşi kendin söndürürsün.





Kızını, aileni nereden kırdıysan oradan tamir edersin.





Kırgınlığında haklıysan dahi kırgınlığını erteler, sıranı beklersin.





Bu kadar yıldır yaşıyorsun, daha iki günlük hayatı karşına değil kucağına alır, kendi kalbini kendin onarırsın.





Büyük lokmalar yutarsın ama "Çağırsalar bile gidip torunumu kucağıma almam" gibi ileride yutamayacağın cümleler sarfetmezsin.





"Hain evlat, kırgın baba" senaryosunu eline alıp da çekmeye çalıştığın Türk filmine ilk gün seyirci bulursun da sonra boş salonlara oynarsın.





İstersen kimsenin bilmediği sırları anlatmaya kalkış, bebek gelmiş dünyaya, acıkınca ağlıyor, sesini kimseye duyuramazsın.





Her şeyin bir sırası var.





Dedeysen sırayı karıştırmazsın!

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.