Yetmez ama bizim büyük çaresizliğimiz!

Daha evvel de burada kendisinden bahsetmiştim.


Yeğenim Efe. Kendisi “filozoflar serisi”nden kaldığı yerden devam ediyor.


Zaman zaman aşktan, zaman zaman çocukların dünyaya nasıl geldiğini hiçbirimizin bilmediğinden, zaman zaman spordan, çokca oyuncaklardan bahsediyor.



Aşkın oyuncakları paylaşmak olmadığını, kızların hep film seyretmek, erkeklerin hep araba oynamak istediğini, sırf kızlar ağlayıp bağırmasınlar diye oturup arabalarla oynamak yerine “ebleh” olana kadar film seyrettiklerini anlatıyor.


Aşkın da dünyaya gelmenin de bir denk gelme hali olduğunu anlatıyor.


“Denk gelirsin. Ben mesela anneme denk geldim. Annem benim geleceğimi bilmiyordu. Annem bana hamile kaldı, çünkü annemle babam da denk geldi, bir baktılar ben oldum, ama ben denk geldim, sen çocuklar nasıl dünyaya geliyor sanıyorsun?” diye soruyor. Elleri belinde, sabah 06:45.



Sokaktan iki Kürt çocuk geçiyor. “Bu İtalyanca değil, İngilizce değil, ben neden bu dili anlamıyorum?” diye soruyor. “Çünkü o Kürtçe” diyorum. “Kürkçe mi?” diyor. “Kürkçe değil, Kürtçe” diyorum. “Kürk gibi duydum, kürk giymemek gerekir, hayvanlara yazık” diyor. Ama asıl merakı başka, “Kürtçe nerede konuşuluyor? Bize okulda öğretecekler mi?” diye soruyor.


Elimde tüm ihtimal kelimeleri ve somut bir cevap bekleyen Efe var.


Oyun masasında olsak Efe kasayı alır ve kalkar. “Efecim bilmiyorum ki galiba sanmıyorum, ama sen istersen öğrenebilirsin” diyorum. “Ayıp mı?” diyor. Ayıpların hangi birinden başlasam? “Ayıp değil, neden ayıp olsun?” diyorum ama devamı yok bende. Efe gözlerini açmış benden yanıt bekliyor. “Herkes istediği dili konuşabilir, ayıp da değil yasak da!” diye kestirip atıyorum. Çaresizim. “Bizim okulda böyle konuşan yok, öğrenemeyeceğim” diyor. Elleri yanaklarında, düşünüyor, saat 08:45.



Efe’nin servis vakti yaklaşıyor. GS’lı. Yuvaya formayla gideceğini söylüyor. Sonra dönüp, “Ya beni bıçaklarlarsa” diyor. “Efecim saçmalama, kim seni neden bıçaklasın?” derken, “Fenerliler” diyor. Tam GS armasının altındaki kalbini gösterip, “Bıçağı tam buradan saplarlarsa ben ölürüm, halbuki ben sonsuza kadar yaşamak istiyorum” diyor. “Yahu giy, Fenerliler de giyiyor, herkes giyiyor, kimse kimseye bir şey yapmıyor” diye devreye girmem gerekiyor.


Yalandan ve utançtan ölmek diye bir şey varsa, orası tam da Efe’nin sorularının dibi. Ben 5 yaşındaki Efe’ye haftasonu yaşananları anlatamam.



Efe formasını giyiyor, üstüne hırkasını giyeceğini ve kimsenin böylece görmeyeceğini anlatıyor. Bir de “Bana bıçak saplarlarsa, GS’lı arkadaşlarım var, onlar da Fenerlileri öldürür di mi?” gibi sorular soruyor. “Herkes istediği takımı tutabilir, bunda bir anormallik yok. Kimse kimseyi öldürmeyecek de, o kısmı iptal edelim. İstersen Altay’ı tut” diyorum. Altay’ı bilmiyor, henüz iyi bildiği takım sayısı 4. “Ben sadece gol atılsın, top dışarı kaçınca biri içeri atsın ve kimse ölmesin istiyorum” diyor. Elleri ceplerinde, biraz sinirli, saat 09:30.



Efe’nin servisi geliyor.


Aşağıda arkadaşları arabada onu bekliyor. Efe’nin arkadaşları da kendisi gibi, fırlama-akıllı tatlı çocuklar.


Birbirleriyle garip konuşmalar icat etmişler. Çok eğleniyorlar. Efe servise, “Selamınaleyküm gardeşş” diye biniyor. Bu onlara Laz arkadaşları Yusuf Ziya’dan geçmiş. O öğretmiş onlara “gardeşş” lafını, “Selamınaleyküm” de dedesinden aldı. Hepsi gülüp cevap veriyor.



Ben bir servis dolu çocuğa bakıp sabah sabah gülerken, kapı kapanıp da onlar uzaklaşırken, kendimi çöp suyu gibi hissediyorum. Çöp suyu!



Çocuğum yok. Çocuğu olanlar adına üzülüyorum, çocuklardan utanıyorum.


İleride bu çocuklar, sizin çocuklarınız, günün birinde olursa benimki şöyle karşılaşacaklar değil mi?


Biri Fenerli, biri GS’lı olacak, birbirlerini öldürecekler.


Biri Kürt, biri Türk olacak, birbirlerini öldürecekler.


Biri kadın biri erkek olacak, erkek ya da kadın birbirini öldürecekler.


Biri polis biri vatandaş olacak birbirlerini öldürecekler, en iyi senaryoyla biri diğerine biber gazı sıkacak.



Memleketçe varabildiğimiz maksimum senaryo seviyesi budur değil mi?


Hay allah. Ne fena! Hayat insanı -çok fena- 5 yaşındaki bir çocuğa verebildiğin yanıtlarla sınıyor ya, benim artık çocuklara utanmadan yanıt verebileceğim soru kalmadı bu ülkede...


Hani Efe hayatı bana “denk gelmek” üzerinden tarif ediyordu ya, biz de memleketin biber gazlı günlerine denk geldik işte, yetmez ama bizim büyük çaresizliğimiz!

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.