Ebeveynlik Yemini

Klişe bir teoridir: ‘’Araba kullanmak için ehliyetin gerektiği bir dünyada ebeveynlik yapmak için de ehliyet verilmeli’’dir.




Zaman zaman devlet yetkilileri de bu yönde beyanlarda bulunur, ‘anne-baba eğitimleri’nin öneminden dem vurur, ebeveynliğe hazır olmanın gerekliliğine dikkat çekerler.




Doğrudur, bir insan yetiştirmek kolay iş değildir. Herkesin harcı hiç değildir. Ancak ebeveynliğin ‘herkese göre’ olmadığını ileri süren bu fikir aslında kendi içinde bir kibir barındırır: Ebeveynliğin kime göre olduğuna hangi merci, neye göre karar verecektir?




Şimdilik işin kibir boyutunu bir kenara bırakalım ve sanki kimin ebeveyn olacağına, dahası, ebeveyn olmak için gerekli şartların ne olacağına karar verebiliyormuşuz gibi yapalım.




Diyelim bir Ebeveynlik Okulu var. Ama doğal yollarla dünyaya getirdiği, ama bir şekilde himayesine aldığı bir çocuğu büyütmek isteyen herkes bu okula gitmek ve buradan başarıyla mezun olmak zorunda...




Mezuniyet töreninde de, tıpkı Hipokrat yemininde olduğu gibi, bir Ebeveynlik Yemini etmek zorunda: ‘’Seni olduğun gibi kabul edecek, seni sen olduğun için sevecek, değişmeni istemeyecek, seni hep koruyacak ve kollayacağım.’’




Ebeveynlik Okulunda tamamlanması gereken en önemli derslerden biri Eşitlik ve Kabul...




Eşitlik ve Kabul dersinde her çocuğun cinsiyeti fark etmeksizin eşit doğduğu ve her insanın cinsel yönelimleri fark etmeksizin, olduğu gibi kabul edileceği anlatılıyor.




Ve bu dersi alan (bu okuldaki herkese) bir film seyrettiriliyor.




Filmin adı Benim Çocuğum.




Böyle bir film gerçekten de var. LGBTT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transseksüel) bireylerin ailelerinin oluşturduğu LİSTAG grubundaki ailelerin, LGBT konusundaki farkındalık ve duyarlılığa dikkat çekmek üzere bir araya gelerek oynadıkları bağımsız bir film Benim Çocuğum.




Birbirinden çok farklı ailelerin, kız doğan çocuklarının erkek/erkek doğan çocuklarının kız ya da eşcinsel olduklarını keşfetmeleri sürecinde ve sonrasında yaşadıklarını anlatıyor film.




O filmi seyredip de LGBT bir bireyin ailesiyle empati kuramamak, çocuk sahibi olan bir insan için mümkün değil. Çünkü ‘hepimizin başına gelebilir.’




Çocuğumuzun, toplumca tanımlanan cinsel kimliklerden (kadın ve erkek, pembe kimlik ve mavi kimlik) farklı bir cinsel yönelimi olması durumunda ebeveyn olarak yapabileceğimiz tek şey onu kabul etmek ve onu destek olmak.




Türkiye’de kadın olmanı zor olduğunu her fırsatta dile getiriyoruz ya hani... Türkiye’de LGBT bireyi olmak, ondan yüzbinmilyon kat daha fazla zor. Hele de öz aileniz tarafından reddediliyorsanız...




Ahmet Yıldız, bundan 7 sene önce, eşcinsel olduğu için kurşunlanarak öldürüldü. Hem de öz babası tarafından. Hikayesi 2011’de gösterime giren Zenne filminde anlatılıyor.




Ahmet Yıldız’ın davası devam ediyor; babası hala firarda.




Bir zihniyet düşünün ki, kendi öz çocuğunu, toplumca kabul edilmeyen cinsel yöneliminden dolayı öldürüyor. Hayatına kendi elleriyle son veriyor.




Ahmet Yıldız’ın babasına, oğlunu olduğu gibi kabul edeceğine dair bir yemin ettirilmiş olsaydı, acaba onu kendi çocuğunun canını almaktan alıkoyar mıydı bu?




"Seni olduğun gibi kabul edecek, seni sen olduğun için sevecek, değişmeni istemeyecek, seni hep koruyacak ve kollayacağım.’’






#AhmetYıldızaAdalet







Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.