Seninle konuşmak bana çok iyi geliyor

Her gün yazışıyoruz. Arada denk gelirsek telefonda konuşuyoruz. İyi hissetmediği günler. İşten atılmış. Kız arkadaşı terk etmiş. Onunla yaşadığı evden ayrılıp annesinin yanına geçmiş. “Koca adam tek kişilik yatakta uyuyorum” lafını duyunca gülüyorum. “Ben de” diyorum. İnsan ne acayip. Yiyecek, barınacak yer bulma türünden temel yaşamsal sorunları varken, yattığı yatağın boyutlarını sorun ediyor kendine. Bari her şeyden kaçtığı yerde rahat olsun istiyor herhalde.


Çok biliyormuşum gibi konuşuyorum. “İyi yanlarını gör. Annenin evindesin ama kira ödemiyorsun. Kız arkadaşınla ilişkinden ne öğrendiğine bak. Belki de sana uygun biri değildi. O gitti ama belki daha iyisi gelecek. Şu an işin yok ama bulacağını biliyorsun. Böyle bir dönem bu, geçecek elbet.”


Günler geçiyor. Yazışmaya, konuşmaya devam ediyoruz. Hiçbir işe yaramadığını, her şeyin ne kadar kötü gittiğini söylüyor. “Aç pencereyi derin bir nefes al” diyorum. “Sevdiğin birini ara, onunla beraber keyfini çıkararak bir kahve iç. Çık biraz yürü.” Bezgin cevaplıyor. “Hava çok kirli. Hiç yürüyesim yok. burası çok gri. Ama seninle konuşmak bana çok iyi geliyor.”


Onun için sadece yaşadığı şehir değil, hayat gri. Bense kendi grilerime küçük fırça darbeleriyle renk katmaya çalıştığım günlerden geçiyorum. Yaptığım, elimdeki fırçayla onun grilerine de renk bulaştırmak.


Eski arkadaşım. Beraber çalışırken çok eğlendik. Çok güzel anılarımız var. Uzun zaman üzerine yeniden başlayan diyalogumuz aynı seyirde devam ediyor. Fakat bir gün “Hadi görüşürüz” derken birbirimize, onun yükseldiğini benimse düştüğümü hissediyorum. Onunla konuştuktan sonra bütün gücüm tükenmiş gibi geliyor. Giderek mesajlarına cevap vermek, onunla konuşmak istemediğimi fark ediyorum. “Bütün enerjimi emiyor” diyorum kendi kendime. Görüşmelerimiz seyrekleşiyor, sonra kesiliyor.


Gücüm yerine geliyor derken, aynı hissi başkalarıyla konuşurken de yaşadığımı fark ediyorum. Başkaları dediğim, sevdiğim insanlar.


Oturup düşünüyorum. Niye böyle? Sevdiğim kimseler vampir gibi enerjimi emiyor olabilirler mi? Enerji vampirleri var, ayrı, fakat onlar bu sınıfa giriyor mu?


Gördüm ki, sorun onlarda değil bende!


Sevdiğim kişilerin sıkıntılarını dağıtmak için en yumuşak, en güzel, en iyi hissettirecek sözleri arayan benim. Onlara yaşam enerjisi aşılamaya, zorlukları aşmaları için yol göstermeye çalışan ve onları daha iyi hisseder halde görene kadar nefes tüketen, başka bir deyişle kendini paralayan benim.


Yaptıkları –benim gibi ve herkes gibi– sıkıntılarını yakın buldukları birine anlatıp biraz hafiflemek, belki birkaç motive edici söz duymak aslında, fazlası değil. Benim yaptığım ise onları yenilemeye, sıfırlamaya çalışmak. Halbuki yapmam gereken, bir-iki gönül rahatlatacak söz söyleyip bulundukları ruh halinden çıkmayı onlara bırakmak.


Eğer hayatî bir durum yoksa ortada, hepimizin de yapabileceği bu, fazlası değil. Kimse kimseyi olumsuz ruh hallerinden çıkaramaz, kimse kimseye içinde bulunduğu koşulların pozitif yanlarını gösteremez, kimse kimseye mutluluk aşılayamaz.


Anladım ki, birinin sıkıntısını dinlerken kendini onun yerine koyman, o olman, ona dönüşmen gerekmiyor. O gönül rahatlatıcı sözleri durup durup tekrar etmek, işe yaramadıklarını görünce yerlerine yenilerini arayıp bulmak, söylemek zorunda değilsin. Sevdiğin kişilere iyi hissedecekleri bir şeyler söylemek ilk seferde sana da iyi gelebilir, ama ne kadar yükseltsen de düşen ruh hallerini yukarı çekmek senin görevin değil.


Bütün enerjinin emildiğini hissettiğin ân, dönüp kendine sormalısın. Seni seven biri enerjini emiyor olabilir mi? Yoksa enerji nakli yapmak için canhıraş çaba gösteren sen misin?


Neden?

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.