Çizgi filmler



İzlediğimiz, okuduğumuz şeylerin zihnimize neler yaptığı konusuna, yazılarımda sıklıkla yer vermişimdir. Çizgi filmler konusu da bana çok sorulan konulardan biridir. Bu yazıyı yazma maceram da, üniversitedeki oğlumun bir akşam “anne gelsene bir bak, bir şey izlettireceğim” demesiyle başladı. Oldukça eğlenmiş görünüyordu. “Nerden buldun?” dedim, “Arkadaşlarımdan” dedi.


Baştan ayağa Türk motiflerini işlemeye çabalayan ama adı yabancı olan, çocuklar için bir çizgi film karakteri vardı videoda. “Eğitici” olma kaygısı içerisinde, bir şeyler yapılmaya çalışılmış, ancak ortaya çıkan ürün konusunda, bir şekilde emeğe saygım olduğundan fazlaca bir yorum yapmak istemiyorum.


Daha sonra okurlarımla bu konuyu tartışmaya açmamla birlikte bir dokun bin ah işit misali, çok fazla soru ve yorum gelmeye başladı. Birkaç çizgi film hakkında yorum yapmamı istediler. Onları da incelemeye başladım. Önceleri izleyip, gördüğüm aksamaları not almaya çalışsam da birden bire, bunun ne kadar boş olduğunu hissettim. Çünkü öylesine bir çarkın içindeydik ki... Ve genel olarak bu çark ile ilgili görüşlerimi yazmayı daha uygun buldum. Çünkü okurlarıma bu konuda bir şeyler yazacağıma söz vermiştim.


Vurdulu, kırdılı, şiddet içeren, ben bile gördüğümde tedirgin olduğum karakterlerle dolu olan çizgi filmleri zaten bir kenara koyuyorum. Bu bahsettiklerim biraz daha “eğitici” kimliği olan çizgi filmler. Genel manada baktığımda, hepsinde, doğruluk abidesi, sürekli söz dinleyen, hatasız mükemmel çocuklar yaratma kaygısı gözlemledim. Bunu da çocukta korku yaratarak yapmaya çalışıyorlardı. Koşarsan düşersin, yemek yemezsen hasta olursun, oyuncaklarınla düzgün oynamazsan kırarsın mesajları arasında yüreğimin sıkıştığını hissettim.

Korku kültürüyle çocukları bir sınır içinde tutmaya çalışmak eğitim sistemlerimizin başlıca dayanağını oluşturuyor. Elbette ki öcü ile korkutmaktan bahsetmiyorum. Sevdiğin kişi üzülür, falanca şeyini kaybedersin, sana zarar verecek şeyler olur gibisinden korkutmaları kastediyorum. Biz yetişkinlerin de hayatta en çok korktuğu şeyler yani. Biz de bu şekilde büyütüldük neticede.


Korkuyla büyütülen çocuklar asla kendileri olamaz. Evet tıpkı biz yetişkinler gibi. Bizler de her şeyden korkuyoruz, araba kullanmaktan, adım atmaktan, yeni bir işten, sorumluluk almaktan korkuyoruz. “Koşma düşersin” diye arkalarımızdan bağıran insanlar dolu etrafımızda. Bu çizgi filmlerimizde de mevcut. Bu arada mükemmel çocuk yetiştirmeye ve mükemmel anne baba olmaya çabalayan ebeveynlerimizin, bu çizgi filmlerin “eğitici” olmaları dolayısıyla, bana itiraz eden seslerini de duyar gibi oluyorum.

Size bir şey söylemek istiyorum. Bizler hiçbir çocuğu eğitemeyiz. Sadece onlara öğrenme ortamı sağlayabiliriz. Evlere hapsederek, hasta olmalarından, arkadaşından dayak yemesinden, düşmesinden korkarak yetiştirdiğimiz ve tv karşısında “eğitmeye” çalıştığımız o çocuklar bizlerden çok daha zekiler.


Hayvanlar bebeklerini “eğitmeye” çalışmıyorlar, “öğrenmeleri” için doğanın ellerine bırakıyorlar. Pardon biz insanız değil mi? Biz, doğadan da üstün olduğumuzu iddia ederek, kendi değerlerimizi zorla ve farklı düşüncelere yer vermeksizin çocuklarımıza dikte ederiz…


Hareketlerini kısıtlarız, özgürleşmelerine ve bizden farklı bir düşünce üretmelerine izin vermeyiz. Çocukların bazı karakterlere hayranlık duymasını bekleriz, özellikle de yetişkinlere. Yetişkinler kayıtsız şartsız haklıdır ve doğruyu bilirler.


Einstein diyor ki: "Bence, bir kişiye hayranlık duyulması doğru değildir. Tabiatın, çocukları arasında yetenekleri çok çeşitli olarak dağıtması kendindendir ve oldukça yetenekli bu çocukların sayısı da bir hayli fazladır. Bunların büyük kısmının sessiz ve silik bir varlık sürdürdüğü kanaatindeyim. Bunlardan bazılarına ölçüsüz olarak hayranlık duyulması, bana ne doğru, ne de iyi bir beğeni olarak geliyor, zira insanlar, onlara insanüstü zekâ ve karakter atfediyorlar. Kesin olarak benim payıma düşen şu; bana atfedilen kapasite ve mükemmellik ile gerçekte sahip olduğum arasında gerçekten gülünç bir tezat var. Eğer güzel bir teselli bulmasaydım, hakkımdaki bu kanı, benim için dayanılmaz olacaktı. Bulduğum teselli, tarih boyunca kıymeti sadece ruhi ve ahlâki planda olan insanların kahraman kabul edildiği gerçeğidir. Maddeci çağımızda çok sık tenkit edilse de, bu olgu, insanların çoğunun, kişinin sahip olduğu bilgiye ve dürüstlüğe, zenginlik ve güçten daha fazla değer biçtiğini ispat eder."


"Modern eğitim tarzı, araştırma merakını henüz tam olarak boğamamıştır. Nazenin bir çiçeğe benzeyen araştırma merakı teşvik ve özellikle hürriyete ihtiyaç duyar, aksi takdirde sararıp solar. Gözlem ve araştırma yapma hazzının baskı, zorlama veya ödev duygusundan kaynaklandığına inanmak ciddi bir hatadır".


"Bir şeyi ezberlemektense, her türlü cezayı çekmeyi tercih ederdim".

Tabii son yıllarda artık modern eğitim tarzı araştırma merakını tam olarak boğmuştur. Einstein’dan bu yana epey şey değişti.


Bu korkunç bir tüketim ve sömürü sektörü. Artık bunu iyice anlamalıyız. Bir karakter yaratılıyor, hemen ardından bir sürü oyuncağı, çantası, kalemi ve bir sürü başka şeyi üretiliyor, çizgi filmler yolu ile önce çocuklarımızın düşleri sonra da zihinleri ele geçiriliyor.


Doğayı anlatan, bir sürü deneyler vs. ile çocuğun ufkunu açan, düşünmesini sağlayan, problem çözmesini öğreten, kalıp bilgiler yerine, çocuğun çözüm üretmesini sağlayan programlara hiç karşı değilim. Tabii eğer varsa... Belki bir iki tane vardır. Bilim Çocuk dergisi mesela, oğluma keyifle alıyorum, benim bile merakımı arttırıyor.


Çocuklarımızı söz dinlemeye değil, düşünmeye sevk etmeliyiz. Bizler daima onların başında olamayız. Bu doğru da değil. Düşünebilen birey doğru kararlarını kendisi verebilir. Söz dinlemeye odakladığımız bir çocuk, kendisi için kötü niyetli olabilecek başka birinin de sözünü dinleyebilir. Yani kandırılabilir. Ama düşünen insan çözümleri bulabilir.


Düşünen insan aynı zamanda sorgular. Sorgulayan insanı gerçekten istiyor mu bu dünya? Yoksa kolay yönetilen “cici” insanlar mı yaratmak hedefimiz?

Bana bu konuda fikrimi sordunuz değil mi? İşte söylüyorum: Asi çocuklar yetiştirin!

Şimdi bunu başka taraflara çekip, bağcıyı dövmeye kalkmayın. Saygısız, karşısındakine duyarsız, donuk, yaşamdan zevk almayan çocuklar değil, sorgulayan, düşünen, duyarlı, sevgi dolu, kendisine sunulanı olduğu gibi kabul etmeyen çocuklar yetiştirin!


Sizce Atatürk söz dinleyen bir karakter miydi yoksa asi ruhlu mu?


Kendi hayatının kahramanı olabilmek için, asi bir ruh, sahip olunması gereken bir özelliktir.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.