Memleketimden kadın manzaraları


-Bursa’ da 14 yaşındaki B.Ç’ ye cinsel istismarda bulunduğu gerekçesi ile, 13 yıl, 1 ay, 15 gün hapis cezasına çarptırılan ve cezası Yargıtay tarafından usulden bozulan 78 yaşındaki Hüseyin Üzmez tahliye edildi.

-Münevver Karabulut adlı genç kızın cesedi Etiler’de bir çöp konteynerinde bulundu.


-Devletin koruma vermediği Ayşe Paşalı’ yı 11 yerinden bıçaklayan eski kocası İstikbal Yetkin’in yargılandığı ilk duruşmada kriminal raporu şok etkisi yarattı. Rapora göre 26 cm. uzunluğundaki bıçak yasaya uygun.

-Manisa’ da eşi tarafından bıçaklanarak öldürülen 2 çocuk annesi Şefika E., sığınma evine saklanmıştı. Eşi İbrahim E. Onu sığınma evinden “ikna” ederek çıkardı. Ve defalarca bıçaklayarak öldürdü.


-Mardin’ de, “9” yıl önce, 26 erkekle birlikte olmaya zorlanan 13 yaşındaki N.Ç davasında Yargıtay’ ın, yerel mahkemenin “kendi rızası ile erkeklerle birlikte oldu” kararını onaması tepkilere neden oldu.

Bu 26 suçlu, değişik meslek sahiplerinden oluştuğu gibi, yüksek yargının görmediği, vahim taraf şudur ki; söz konusu meslek sahipleri içinde, çocuğun üzerinde manevi baskı yaratması şüphe götürmeyen meslek sahipleri de var...


-Bingöl’ deki canlı bombayı fark ederek üzerine atlayan 4 çocuk annesi Hatice Belgin, pek çok kişinin hayatını, kendi hayatını feda ederek kurtardı…


İçiniz şişti bu haberlerden biliyorum, benim de!

Konuşuluyor konuşuluyor, sonra sönüyor, gidiyor, unutuluyor ve bir yenisi olduğunda yeniden alevleniyor.


Memleketimde, fedakârlığı, sabrı ve dayanıklılığı, koruma içgüdüsü, becerikliliği, yoktan var etmesi, gerektiğinde evlatları için canını gözünü kırpmadan vermesi ile Avrupa kadınından daha farklı özellikler gösteren kadınlarımız maalesef korunamıyor…

Şiddet gösterenlerin, taciz edenlerin, öldürenlerin profillerine baktığımızda, sevgili, eş, aileden biri, her meslek ama her meslek grubundan birilerine rastlamak mümkün.


Kadın ve çocuklarımız,

  • Öncelikle aileleri tarafından korunamıyor… (N.Ç örneği ve birçok örnekte olduğu gibi)
  • Öğretmenleri tarafından korunamıyor…
  • Hukuk tarafından korunamıyor…
  • Devlet tarafından korunamıyor…

Korunamadıkları gibi üstelik gördükleri şiddet ve tecavüze neredeyse rıza gösterdikleri düşünülerek, yargılanıyor…


Her ama her vakada kadın öncelikle bir sorgulanıyor. Öyle ya “dişi köpek kuyruk sallamazsa erkek köpek gelmez” anlayışı...

Değil 13 yaşındaki bir kız çocuğu, 40 yaşındaki kadın da, kendisini, o şekil bir hayata iten etmenler olmasa, asla böyle bir şeye rıza göstermez.


Gösteremez. Nereden mi biliyorum, çünkü bir kadınım…


Kadın, kutsal mabedi olan vücuduna, hiçbir şekilde, sevgiden bağımsız olarak yapılan bir eylemi rızası ile yaptırmaz, yaptıramaz.

Hiçbir “normal” psikoloji bu şekilde bir muameleyi kabul etmez.


Bir insanın tecavüzden etkilenip etkilenmediğini sorgulayan düşünce yapısı, son derece hastalıklıdır.


İnsan, değil tecavüz, kötü sözden dahi etkilenirken, tecavüz travma yaratmış mıdır diye sorgulamak, nasıl bir bakış açısıdır ve nasıl etkilenmemiştir diye rapor verilebilir?

Aslında, bu rapordaki soruları soran ve özellikle travma konusuna peşinen cevap veren kim olursa olsun, hayatında hiç tecavüze uğramış mıdır? Bırakın 26 kişiyi, 1 kişi bile, olur olmaz yerini taciz etmiş midir? Eğer, bu soruların cevabı “hayır” ise; “içeriği ve niteliği lafta kalır”. Kendilerine, taciz yoluna çanak tutmalarını önermiyoruz tabii, Allah korusun, bir gün kuytu ve karanlık bir köşede, böyle bir şey başlarına gelirse, bu konudaki gerçek rıza payları da ortaya çıkacaktır.


Ancak değersizlik duygusu içinde olan bir insan, bu hissiyatla birlikte, bedenini de değersiz görür, kendine acı verecek eylemler içine girebilir. Bu bir tepkidir. Değersizlik duygusunu da çocuğa aşılayan, öncelikle ailesinde gördüğü davranışlardır.


İşte; 13- 14 yaşındaki kızların anne ve babaları tarafından “evlendirildiği” ve “satıldığı” bir ülke haline geldi benim memleketim...


Sevgili Dostum Avukat Dr. Hakan Hanlı’nın bir yazısından alıntı yapmak istiyorum:

“Kadın haklarını en üst düzeyde tutmuş bir kültürden gelen bir milletiz.

Orhun kitabelerinde, kadının konumu ve yeri açık olarak yazıyor. Evlilik monogam, kadın yönetici, şamanlar kadın, vb...

AB’nin kadın hakları konusunda bize öğretecekleri pek bir şey olmamakla birlikte, öğrenmeleri gereken çok şey var. Buraya kadarı işin özü.

Gerisi, bizim 10. yy’dan bu yana kendi geliştirdiğimiz ve kadına son derece saygılı, tek eşli (monogam) ulus yapımıza, pek de nereden geldiğini çözemeden, 4 kadınlı bir evlilik ile bu kadınlardan her birini ve bazen birkaçını birden uygun bulduğumuz zaman ve şekilde sopalamak !.

Ayrıca, Medeni Kanun’un kapsamına girmeyen, yine de kutsal sayılan nikahlarla kendimizi bir heves, hukuk, örf ve adet ile dejenerans türbülansına sokmuş olmamız. Burada tek düzeltmemiz gereken şey budur.

Kendimizi kendi medeni havamıza uydurmamız yeterli olacaktır. Atatürk’ün aramızdan ayrılışından bu yana, bu kadar gerileyen bir ülkede, elbetteki bu bir reform sayılır. Ama, bunun adını koymak gerekirse, bu bir ‘Türk reformu’dur, Avrupa reformu değil.”


Evet, ne güzel söylemiş, Avrupa tarihine baktığımızda, onlara ibret olacak bir aile yapısı ve anlayış aslında bizde varken “ne” oldu da biz bu hale geldik?

Ne oldu, neler oldu da, “şıh” lara sunulan gencecik kızlar hatta çocuklar diyelim, ağalar, aşiretler, töreler, başlık paraları, ne zaman konuşulur oldu memleketimde...



Ya da şöyle demek daha doğru olur sanırım:



Ne zaman bunlar normalleşmeye ve konuşulmaya kalkıldığında, susturulmaya, saklamaya ve örtbas edilmeye başlandı benim memleketimde?

Ne oldu da, “çok eşlilik zaten var serbest olsun” diyen, kendini uzman zanneden, kadınlık değerini de kendi beyanı ile “dörtte bir”e düşürmeye razı olan, “kadın müsvetteleri” türer oldu memleketimde?


Ne oldu da, o canını çocukları için bir an bile düşünmeden feda eden, Kurtuluş Şavaşında, benim diyen erkekten daha erkekçesine vatanı için mücadele eden memleketimin kadını, değersiz bir meta gibi, köleleştirildi? Dövülür, satılır, horlanır oldu…


İnsan değerli gördüğü bir şeye gözü gibi bakar.

Onu kırmak istemez.

Korur, kollar.

Ne zaman kadın, memleketimde bu hale geldi?

Soruyorum herkese...


Bunun sorumlusu kimler, hangi güçler, hangi anlayışlar, hangi gelenek, görenek ve töreler?

Şimdi, orada burada, yapılan entelektüel söylemleri, kibar protestoları bırakıp, “gerçekten” kadın sorununu konuşmaya, yaşananları apaçık ortaya koymaya, kadının kadını satma noktasına geldiği memleketimde, “GERÇEKTEN” bir şey yapmaya davet ediyorum hepinizi.

Bugüne kadar bir şeyler yapanların ellerine gönüllerine sağlık. İyi ki varlar. Ama yetmediği ortada. Demek başta biz kadınlar desteği az veriyoruz onlara.


Anadolu kadını var olalı, kendisini, ne kadar Kibele’nin kızı olarak gördüyse, o kadar Ana Tanrıça’dır. Ona, bu kutsallığı verecek ne El Karmatî gelecektir, ne de bir başkası onun haklarını kendisine rağmen savunmaya hayatını adayacaktır.


Kadının tek kurtuluş çaresi, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.