Pamuklara sarsak da mı saklasak

Her şeyi çok iyi biliyoruz. Biz anne-babalar. Nasıl bilmeyiz. Elimize doğan yarım kol boyu uzunluğundaki yüzde yüz bize bağımlı ufaklık başka türlü hayatta kalamaz, bu yaşlara gelemezdi... Demek ki biz her şeyi biliyoruz; doğrusunu, uygununu, en güzelini... Peki ya bu konuda yanılıyorsak? Bazen her şeyin en süperini biliyor olmak bizi kurtarmıyorsa...


Hasan'la çözmeye çalıştığımız bir konu var; Uzay ile ilgili... Yetişkin olduğumuz için öngörü sahibiyiz; yakında Uzay'ın yaşayacağını düşündüğümüz muhtemel bir problemle ilgili her bir şeyi biliyor(muş) gibiyiz... Muş gibiyiz fazla; biliyoruz... Bu durum böyle devam ederse böyle böyle olur... O zaman ne yapalım; haydi müdahale edelim böyle böyle olmasın. Olmasın mı?


Uzay'ın yaşaması muhtemel bir problemi annesi ve babası olarak biz gördük; o bunu henüz yaşamadan proaktif davranıp problemi hallettik ve işleri yoluna koyduk, oğlumuz problem yaşamadı, üzülmedi, sıkıntıya girmedi diyelim. Ne yaptık biz? İyi mi yaptık? Sanmıyorum. İyi yapmadık. İyi niyetle bir kötülük yaptık hatta.


Yaptığımız şey şuna benziyor: Etraftaki mobilyalara tırmanma talimi yapan böylece hem beynini bu hareketlere alıştıran hem de kaslarını güçlendirerek vücudu üzerinde daha çok kontrol sahibi olan bir bebek var. Biz iyi kalpli yetişkinler 3-5 denemeden sonra hala koltuğa çıkamamış bebeği tüm iyi niyetimiz ve yardımseverliğimizle aldık, kollarından kaldırıp koltuğa çıkarttık. Oh! bebek sonunda koltuğa çıkabildi. Çıkabildi mi? Hayır. Çıkartıldı. Bu bebeğin ne işine yaradı? Hiç. Beyni ya da kasları o koltuğa çıkma becerisini edinmek için yeterli egzersizi yapabildi mi? Hayır. Ne oldu? Bebek koltukta= Yetişkin bakış açısı, sonuç odaklı... Oysa ki bir şeyin yapılıp yapılmadığından daha önemli başka bir şey var belki de; o şeyin nasıl yapıldığı = Süreç odaklı...


Tıpkı o bebeğin o koltuğa kendi kendine çıkabilmesinin önemi gibi Uzay'ın:

yaşayacağını öngördüğümüz problemi, henüz o farkına varmadan elimine etmek yerine problemi yaşamasını,

bunu yaşadığını algılamasını,

çözmeye kalkışmasını,

eğer tek başına çözemediğine karar verirse de bizden yardım istemesini, çözemezse ve yardım da istemezse de bunun sonuçlarını yaşamasını

ve bu şekilde bir ders almasını istiyorum...


O problemi bizim öngörüp çözmemizin sonuç odaklı ve kısa süreli ve lokal bir rahatlama yaratacağını; problemi Uzay'ın yaşayıp çözmeye kalkışmasının ise önemli bir hayat dersi olacağını düşünüyorum... Siz başka türlü düşünüyor olabilirsiniz... Kendinizce haklısınızdır da...


İşte buna bu yüzden ebeveynin dilemması diyebiliriz.


Ebeveyn olarak bizlerin öncelikle "doğru olanı" yapmak konusundaki saplantılı halimizin farkına varmamız gerekiyor... Bazen doğru olanı yapmak uğruna garip yanlışlar yapabiliyoruz... Çocuğun ödevlerini yapmış olması için ödevlerini yapmak gibi ya da ödevlerini yap baskısını norm haline getirerek ebeveyn-çocuk ilişkisini çatışmalı hale getirmek gibi ya da "çocuk yeterince uyusun" diye her gece yatağa gitme savaşları yaşamak gibi ya da karnı doysun diye elinde kaşıkla peşinde koşmak gibi. Bazen, hatta çoğunlukla iyi niyetle sonuca odaklanmak yerine kendi yaşamının sorumluluğunu çocuğa bırakabilmek yani "ne oldu?" yerine "olurken nasıldık, nasıl oldu?" ya bakabilmek gerek


Çocuklarımızın sağlıklı bir şekilde gelişmelerini sağlayacak özgürlüğü ancak bu şekilde sağlayabiliriz...

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.