Bağırmadan annelik mümkün mü?

Anneliğimin ilk senesi Uzay’a şaşırarak geçmişti. Onunla beraber tüm kelimeleri yeniden öğreniyor, algılarımı baştan kuruyor, cümle dizimlerini, temel ihtiyaçları en başından tekrar öğreniyordum sanki. Sonraki senelerde durumum şaşırdığım şeyin değişmesi fakat şaşırma halimin baki kalmasına dönüştü. Uzay beni her seferinde yeni bir şeyle şaşırtmaya devam ediyor. Onunla birlikte aynı yaşlarımı tekrar yaşıyormuşum gibi bir hisse kapılıyorum. Sohbet konularımız seneler içinde evriliyor. Nesnelerin isimleriyle başladığımız bu yolda, duyguları tanımaktan, dünya dışı yaşamı sorgulamaya, zaman zaman içimden çıkan anne canavarını ehlileştirmek suretiyle benim çocukluk travmalarımı iyileştirme çabasına da dönüşüyor bazen. Uzay’a sorsanız size böyle söylemez tabii ki. Şöyle der:


U: “Anne, sana bir kural koyuyorum şimdi!”

Ben: “Nedir, söyle bakalım.”

U: “Bundan sonra bana sabahları acele ederken ya da kızarken ya da üzgünken yani hiç bir zaman bağırmayacaksın. Çünkü ben seni bağırmazken de anlayabiliyorum...”


Çocuk haklı. Bu konuşma beni hemencecik 5 yaşıma ışınlıyor. Annemi hatırlıyorum. Onun da bana sıklıkla bağırdığını ve benim bundan ne kadar mutsuz olduğumu. Bu kadar sevmediğim bir davranışı, otomatik pilotta yaşarken nasıl da kendi çocuğuma tekrarladığımı... Onu anlıyorum. Değil birinin bana bağırması yüksek sesli ortamlarda bile bulunmakta zorlanan bir insanım ben. Hele ki anne- çocuk ilişkisi gibi sevgi ve güvene dayalı bir ilişkide büyüğün sesini daha da büyüterek çocuğa yaptırım uygulaması haksızlık. Bunların bilincindeyim ama Uzay’a dürüst olmak istiyorum.


Ben: “Kuralını kabul ediyorum. Sana bağırmamaya dikkat edeceğim artık. Bunun seni ne kadar rahatsız ettiğini anladım. Bu davranışımı değiştirmem biraz zaman alabilir. Lütfen bir daha sana bağırırsam beni uyar ve bu kuralı kabul ettiğimi hatırlat. Sen bana bağırırsan ben de seni uyaracağım. Bir de sorum var. Bazen beni duyman için sana bağırmam gerektiğini sanıyorum; böyle durumlarda bağırmak yerine ne yapmamı öneriyorsun.”


Cevabı vermek için hiç tereddüt etmiyor: “Böyle konuş işte, ben seni duyuyorum.”


Bağırmak da şiddet uygulamaya benziyor. Bedeni zaten büyük olan insan bir de sesini büyüterek karşısındaki küçükten daha güçlü olduğunu tekrar tekrar kanıtlıyor bağırırken. Böyle bir kanıta gerek varmı, durum alenen ortada. Çocuklarımıza karşı davranışımızın akranlarımıza davranışımızdan daha saygısızca olması için hiç bir sebebimiz yok aslında. Anne baba olmak hiç bir zaman kızmamak sinirlenmemek demek de değil. Öğrenmemiz gereken duygularımızla başa çıkma şeklimizi yontmak ve yaptıklarımızla çocuğa her daim örnek teşkil ettiğimizin farkında olmak. Çocuğuna bağıran annenin, annesine ya da başkalarına bağıran çocuk yarattığı bilimsel olarak kanıtlanmış mıdır bilmiyorum ama ben eminim böyle olduğundan... Çocuklara bağırmamak için ne kadar çok sebebimiz var aslında.


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.