Oyunu Bozuyorum




Berkin’in cenazesini uğurluyorduk. Yüreğimizde taş… Binlerce, on binlerceydik; yaslı, kırılmış, endişeli… Öyle kalabalıktı ki sağımız solumuz iki adım gidebilmek için 10 kişiyi geçiyorduk… Berkin ölmüştü ya; ekmek almak için çıkmıştı ya sokağa; hepimizin çocukluğu ölmüştü onunla beraber…


**



İçimde bu dünyanın gerçeklerinden bihaber bir polyanna bana durmadan diyordu ki: “Cenaze bu, bir çocuğun uğurlanışı, müdahale olmaz herhalde, ölüye saygı ölmemiştir herhalde…”


**



Ne taşkınlık yaptık, ne birinin ayağına bastık. Yürüdük yasımızla beraber. “Çocuk ve Ekmek Kutsaldır” yazılı bir pankart asılıyordu Agos’un penceresinden, açık pencereden içeriye bakınca Hrant’ın resmini gördüm…






İnsan seli Okmeydanı’ndan Şişli’ye, Şişli’den Feriköy’e akıyordu… Şişli Nişantaşı arasını bilen bilir, daracık bir cadde Abide-i Hürriyet… Bir anda kalabalık durdu. On binlerin durması da kolay oluyor tıpkı yürümesi gibi. Dalga dalga durduk. Neden?


**



Polis kesmişti yolu. Daraldım. “Gideyim ben” dedim. Zar zor varabildim Osmanbey metrosuna. 10 dakika sonra telefonuma baktım. Polis, hiçbir uyarıda bulunmadan o dar caddeye sıkışmış insanlara su ve gaz bombası yağdırmaya başlamıştı… Kolum kanadım kırıldı. “Nereye gitsin, buharlaşsın mı bu insanlar?” diye düşündüm, “Ortaya bir taş atılsa izdiham olur millet birbirini ezer” diye dertlendim…


**



İçimdeki yara daha da derinleşerek tuttum evimin yolunu… bunun devamında olan olaylar, gelen haberler “Yok artık, bu kadarı da olmaz” demenin hükmünün çoktan bittiğini, olmaz diye düşündüğün her şeyin olacağını garantiler nitelikteydi… İşte gözümün önünde; biraz önce durduğum yerde, ötekinin nefesini hissedebileceğin yakınlıkta insanlar asıl görevi halkını korumak olan polislerden şiddet görüyorlardı. Ne bir uyarı, ne bir “dağılın” duyurusu yapılmadan…


**



Evime gittim. Oğlum evdeydi. Kafamı onun boynuna gömmek ve “sıfırlamak” istedim yaşananları. Ali İsmail’i, Ethem’i, Medeni’yi, Abdocan’ı, Berkin’i, Mehmet’i, Ahmet’i analarının dizinin dibine geri koyabilmek istedim. Bu isimlerin artacağından, fillerin tepişmesinin bedelini çimenin ödeyeceği bilgisinden korktum… Ödüm patladı… Sonra Burak Can’ı duydum… Sesim, sözüm kesildi…


**



Korku beni ele geçirdi. Ya kaç ya savaş demeye programlı endorfinin esiri oldum. Nereye kaçayım, burası benim ülkem değil mi? Kiminle savaşayım, kim ki benim düşmanım?


**



Babamı aradım. “Uzay’ı birkaç gün sen al” dedim. Geldi aldı saolsun. Ben kaldım. Öyle çok korktum ki oğlumu buradan uzağa gönderdim. Ben kaldım.


**



Başımı iki elimin arasına aldım düşünüyorum. Nasıl da vakurdu, nasıl da acısı ve zarifliğiyle ders verdi Sami Elvan diye düşünüyorum. Oğlunu kaybettti ve yine de isyan etmedi, isyana davet etmedi. Neden?

**




Oyunu ve kurallarını gördü belli ki. Bu oyunda canın önemi yok, gerçeğin, vicdanın rolü yok… Bu oyun bölmenin, ayrıştırmanın, ötekiliği kışkırtarak kendi arkasındaki safları sıklaştırmanın oyunu… Benim yapabileceğim tek şey bu oyuna dahil olmamak. Çünkü elbet bir sonu var… Bunun bir oyun olduğunu ve kurallarını koyanların ne yapmaya çalıştıklarını görürseniz eğer çıkıyorsunuz oyundan. Size karşı kışkırtılandan nefret etmezseniz, size vurana siz de vurmazsanız, ne olursa olsun önce “can” derseniz çıkıyorsunuz oyundan… Ne kadar çok kişi çıkarsa o kadar yeniliyor oyun kurucu. Çünkü ona gereken ikilik; çünkü karşılıklı nefret edilmezse işlemiyor onun sözleri; geçmiyor hükmü; biliyorum….İşte buydu Sami Elvan'ın yaptığı... Allah razı olsun!


**



Şimdi ben de korkumu silkinip atıyorum... Ve bu oyunu kurana diyorumki elini gördüm. Senden korkmuyorum!


**



Son olarak Berkin’in cenazesinde okunan duvayla kapatıyorum yazımı… Gerçeğin demine Hu!!

**



Erenler, canlar, dostlar, yarenler


Yüzümüz yerde, özümüz dâr'da


Elimiz bağlı, yüreğimiz dağlı


Gözümüz yaşlı, bağrımız ateşli


Yaşam bitimli, acılar bitimsiz




Yer anamız, gök atamız


Doğada doğduk, topraktan var olduk


Bir tende can bulduk, bir bilinçle özgür olduk


Kişi kötü demeyelim, işi kötü diyelim


Bağışlamak en büyük emek


Emeğiniz varsa bağışlayın


Toprak ana bir canı bağrına basıyor




Ateş külde söner, acı yürekte diner.


Acı paylaşıldıkça azalır,


Sevgi paylaşıldıkça çoğalır.


Acılar azalsın, sevgiler artsın.


Kinler bitsin, dostluklar pekişsin.


Yeni yaşamlarda yeni çiçekler yeşersin.


Allah kalanlara uzun esenlik dolu yaşam versin.


Erenlerin, evliyaların ruhu sinsin.




Hacı Bektaş Veli, Hatayi Sultan,

Pir Sultan ruhunu pak etsin


Gerçeğin demine hû! Ya Ali.”


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.