Öğretmenlerime...

Hayatımda, çok uzun süreler olmasa da işyerlerinde maaşlı çalışmışlığım oldu. Doğada yaşamayı ve o zamanki söylemimle "kendimin patronu" olmayı seçtikten sonra da ara ara başka işlerde çalıştım ama bu kez en sevdiğim şeylerden birini yaptım, yemek pişirdim hiç olmazsa.


“Patron” diye adlandırdığımız insanlar, şimdiki deyişle “işveren”ler, iş verdikleri gibi para da veriyorlar, şükür. Kimisi işleri onların istediği gibi yapmamızı istiyor ve otorite olarak başımızda beliriyor. Kızma hakkı var sanki, bağırıyor, azarlıyor, kimi de yumuşaklıkla söyleyip güzellikle yaptırıyor işleri, farklılık yaşatmıyor. İşte o zaman takım arkadaşlığını hissediyorum ben.


Çok şükür ki yumuşacık öğretmenlerim de işverenlerim de oldu hayatımda ve olmaya devam ediyor.


Bazı insanlarla bir arada yaşamak ne kadar kolay. Sakince yürüyen, tane tane konuşan, her zaman güler yüzüyle içimi aydınlatan, kalbimi yumuşatan insanlar da var çok şükür ki.


Atarlanma, kızma hakkı diye bir şey mi var? Neden bu kadar kolay atarlanıyor bazı insanlar? Neden soru sorulduğunda ters cevap verilir? Bilmiyorum ki soruyorum ya da merak ettiğim detaylar var, öğrenmek istiyorum. Neden bir konuda fikrimi belirttiğimde kafasını yana doğru çevirip beni yukarıdan aşağıya süzerek, söylediklerimi küçümser bir edayla karşılık verir bazıları? Yaşadığım bir şeyi aktarıyorum, bi kitapta okuduğum bişeyi uygulamış ve fayda görmüşüm ki paylaşıyorum. Başka bi kitaptan öğrenilmiş fakat henüz uygulanmamış bilgiden daha mı az değerli söylediklerim? Neden bazı insanlar yardım istendiğinde kafadan "kendin yap" derler, ya da yardıma ihtiyacın olduğunu bildikleri halde yapmazlar? Bazı şeyleri anlamakta zorlanıyorum.


Birisi bana atarlanıp kızdığında paralize olduğumu ve ortamı sakinleştirmeye çalıştığımı fark ettim ve bu afallamış halimin yıllar boyunca sürdüğünü. Sonra o kişiden korkmaya, tepkilerinden çekinmeye ve "aman kızmasın" diye gerçek olmayan bir Ayşe üzerinden ilişki kurmaya başlamışım. Fikrimi söylesem kızıyor, söylemediğimde yine kızıyor, işte böyle böyle içinden çıkılmaz hale girmiş bazı ilişkilerim. Babam "sevsen azarlar, sevmesen azarlar" derdi böyle haller için, şimdi daha iyi anlıyorum ne demek istediğini.


Hayatımda otorite figürleriyle ilişkilerime bakıyorum. Onları yukarılarda bir yerlere koymuş, kendimi de aşağılarda bir yerlere yerleştirmişim, böyle olunca da onların onayını bekler, hatta buna ihtiyaç duyar hale gelmişim, bu onayı alamadığımda da kendimi mutsuz, yetersiz ve güçsüz hissetmişim. Halbuki insanız değil mi? Onların atarlanma hakkı varsa bile, benim de hata yapma hakkım var oysa.


Çok şey biliyorum, evet, atalarımdan öğrendiklerim, kendi çabamla öğrendiklerim var, bir de hayatın öğrettikleri ve o kadar çok şeyi de bilmiyorum ki, her şeyi bilmek ve öğrenmek isteğim de yok artık. Kendiliğinden olsun idrak, daha yumuşak, daha sakin öğreneyim istiyorum hayattan. İstediğim kadar çok şeyi bileyim ya da öğreneyim, çalışmalara katılayım, eğitimler alayım, tüm bunlar bana şefkati öğretememişse tüh olsun, yazıklar olsun tüm o geçen zamanlara. Bir insanın yanından geçerken ruh halini hissedip, gözlerinin içine bakıp gülümseyemeyeceksem ne anladım ben o öğretilerden?



Ders dinlerken kâğıtlara şekiller çizmeyi severdim. Bir keresinde çok sevdiğim Türkçe öğretmenim yanımdan geçerken görüp kızmıştı, "Dersi dinlemiyor musun, ne o karikatür gibi şeyler çiziyorsun?" Karikatür olmadığını, ders dinlerken böyle şeyler çizdiğimi söylemiştim sesim kısık kısık. Dersin devamında içime çöktüğümü hissetmiş olacak ki, anlattığı yazım tarzıyla ilgili yaptırdığı çalışmaya örnek olsun diye, yazdığım yazıyı okumamı istemişti benden. Bağlantımızın yeniden kurulduğunu hissedip ferahlamıştım, okumanın sonunda da yazdığımın güzel bir örnek olduğunu söyleyip teşekkür etmişti, gönlümü almıştı canım öğretmenim.


Kimisi sertlikle öğreniyor olabilir, ben yumuşaklıkla bilgiyi içime alabiliyorum ancak. Şefkatli öğretmenlerime selam olsun, şefkatli olamayanların varlığına da duacıyım, yoksa bu sabah bu hislerle uyanıp bu yazıyı yazamazdım.


Yazmak demişken, altı yıldır bu köşede yazmama, yazdıklarımla hem şifalanmama hem de pek çok cana değmeme vesile olan sevgili işverenim Damla ile birlikte kuş toplaşmasındaydık birkaç hafta önce. Birlikte eğlendik, dans ettik, gülüp ağladık. Ne mutlu ki bu günleri görebiliyoruz artık, tüm kavramlar değişiyor, daha da değişecek.


Beni büyüten herkes öğretmenim, bazıları bilmese de.




Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.