Musibet!

Demir parmaklı büyük bir kapıdan geçince başlıyor ‘’Musibet’’.


Kapkaranlık koridorlarda yönünüzü şaşırıp, zaman zaman ürkütücü sesler duyarak ilerliyorsunuz, bir odadan diğerine.


Karanlığa ve seslere teslim oluyorsunuz aslında. Fakat her oda ışık dolu...


Karanlık ve ışık iç içe geçmiş…


Korkmayın hapishane değil gezdiğim yer...


İstanbul Modern Sanatlar Müzesi...


Hani şu içine girdiğiniz zaman kendinizi çok iyi hissettiğiniz ve geç de olsa böyle bir müzeye sahip olduğunuz için gururlandığınız yer.


Bu kez de İstanbul’da ilk kez düzenlenen ‘’Tasarım Bienali’’ne ev sahipliği yapıyor.


İşte ben de bienal kapsamında küratörlüğünü Emre Arolat’ın yaptığı Musibet adlı sergiyi gezdim…


Öyle alışık olduğumuz sergiler gibi değil. Aslında görmekten çok da hoşlanmadığımız görseller, sesler ve animasyonlar var. Biraz şaşırmadım desem yalan olur...


Kentsel dönüşüme bambaşka açıdan bakan ve bakmanızı sağlayan bir sergi ‘’Musibet’’.


Öncelikle mevcut tüm belediye başkanlarının, önümüzdeki seçimde aday olmayı düşünen tüm başkan adaylarının ve kentsel dönüşümü başlatan devlet yetkililerinin henüz görmedilerse, mutlak suretle görmeleri gereken bir sergi...


Aslında tüm belediyecilere zorunlu olmalı...


Hayır, ’’Bir musibet bin nasihatten iyidir’’ ya...


Bienalin teması ‘’Kusurluluk’’...


Bienal iki bölümden oluşuyor; Galata Özel Rum İlköğretim okulunda, küratörlüğünü Joseph Grima’nın yaptığı ‘’Adhokrasi’’ digeride İstanbul Modern’deki ‘’Musibet’’.


Musibet segisinde kusurluluk başlığı altında kentsel dönüşüm teması son derece etkili bir şekilde işlenmiş.


Günümüzde ‘’kentsel dönüşüm ‘’ lafı belediyecilerin diline pelesenk olmuş durumda.


Tarlabaşı, sulukule derken şimdide Taksim aldı nasibini. Gezi parkındaki asırlık ağaçları kesip Topcu Kışlası görünümünde yeni bir AVM yapılıyor...


(Çok ihtiyacımız varmış gibi) Çıkış noktası ‘’kentsel dönüşüm’’.


Ya da İstanbul’un güzelim yeşil alanlarını, ormanlarını televizyonlardan, adeta beyaz atlı prens gibi, 14 bloğunu pazarlayan Ali Ağaoğlu’nun da tutunduğu nokta ‘’kentsel dönüşüm’’.


İşte tam bu tartışmaların içersinde ‘’Musibet’’ sergisi, içinde yaşadığımız mahalleden tutun da şehre verdiğimiz yıkım ve dönüşüm ile çarpıcı bir şekilde yüzleştiriyor bizi. Ne ilginçtir ki sergiyi gezerken tüm eserlerle bir şekilde ‘’ilişki’’ kurabiliyorsunuz.


Ve ister istemez sergiyi gezerken de ‘’ bu şehirde neler oluyor?’’ veya ‘’bizim adımıza neler yapılıyor?’’ diye düşünmeden edemiyorsunuz.


Benim en çok ilgimi çeken eserler "İstanbul - O- Matik" ayaklarınızın altında basacağınız butonlar var TOKİ ye basınca tüm şehir bir anda sevimsiz birbirinin aynı binalarla doluyor bir başka butonda ‘’yatırımcılar’’ buraya bastığınızda Ağaoğlu yapıları çıkıveriyor...


Butonlar arasında yeşil alan, tarihi yapılar, stk lar gibi birçok içerik var...


İster yık ister yap...


Bir diğer eser ise ‘’Adil Kebap Dürüm’’, bir gecede kondurulan yapılara dikkat çekiliyor...


Bir başkası ‘’40 Nasihat made in İstanbul’’ ki benim çok beğendiğim bir çalışma, güzellik çirkinlikten çok nasihatlik durumlara dikkat çekiyor. Eminim sizde gördüğünüz zaman, ben bu binayı hatırlıyorum (altta düğün salonu üstte halı saha ya da camii) veya bu görüntüleri çok gördüm (otoyol kenarında trafik manzaralı piknik yapanlar) gibi yorumlar yapacaksınızdır.


Serginin son bölümündeki eser ise çok fazla söylenecek söz bırakmıyor, gökdelenlerin arasında duran ‘’İnşaat Ya Resulallah’’.


12 Aralık serginin son günü bence mutlaka görün...


Sonra mı?


Sonrasında da henüz kentsel dönüşümün çok başında olan Karaköy sokaklarında dolaşın derim...


Hazır her şey yerli yerindeyken...

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.