Bu girişle ne kadar aklınızı karıştırdım bilemem ama sonuçta konunun patlıcan ve onun nimetleri olduğunu anlamışsınızdır. Üstelik bu sene patlıcan mevsimi bir de ramazana denk geldi. Kızartması, sulu yemeği,mezesi, bayıldısı, beğendisi, tatlısı, tuzlusu, dondurması, reçeli derken iftara da epey varken ağzınızı sulandırayım, sizi ezana kadar bileyeyimdedim. Kimbilir, bu yazıdan sonra belki de orucu nefis bir maklube ile bozarsınız. (Merak etmeyin tarifi bu sayfada bir yerlerde!)


Patlıcanın şehir efsaneleri

Patlıcanın tarihteki maceralarına geleceğiz ama önce iki şehir efsanesini çürütelim. “Her yemeğin içinde bulunurum hoca” diye caka satan bizim patlıcan, içerdiği nikotinle de övünür. “Közlemesi,

harman olanlara birebirdir”, “İçinde nikotin olduğundan insanı rahatlatır” ya da “Osmanlı’da tütün yasağı olunca millet patlıcana saldırmış” gibi mavralar eser miktarda gerçek olsa bile esasen komiktir. Çünkü bir tek sigaradaki nikotini almak için 9 kilo patlıcan yemeniz gerekir ki, sigaradan kurtulayım derken mide fesadından göçebilirsiniz.


Gelelim ikinci şehir efsanesine, yani besin değerinin düşük olmasına. Patlıcan pek çok sağlıklı maddeyi dengeli olarak taşır bünyesinde. Örneğin 100 gram patlıcanın kalorisi 24’tür. İçinde 1.1 gramprotein, 2 gram yağ ve 5.5 gram karbonhidrat vardır. Ayrıca A, B1, B2 ve C vitaminleri, hepsinden önemlisi azımsanamayacak ölçüde lif içerir. Rahmetli Barış abi “Domates, biber, patlıcaaaan” diye boşuna haykırmamış çocuklara..


Afrodizyak etkisi…

Domates ve kabakla yakın akrabalığı bulunan patlıcan aslında bir sebze değil meyvedir. Belki bu yüzdendir ki domatesle yaptığı akraba evliliklerindeki sonuç, insanoğlunu utandıracak kadar olumlu ve lezzetlidir. Ta 4 bin yıl önce Pakistan’da hangi aklıevvelin aklına gelmişse, patlıcan ekmeye başlamış.MÖ 500 yılında da Çinliler durumu çakmış ve değişik boyda, renkte melez patlıcanlar üretmişler. Patlıcanın asıl patlamasıysa Kuzey Afrikalılar tarafından İspanya’ya getirilmesiyle olmuş. İspanyollar kafayı seksle bozmuş olmalılar ki gariban patlıcanın afrodizyak etkisi yarattığına kanaat getirmişler. Bu yüzden de ona “beren genas” yani “aşk meyvesi” adını vermişler. Tabii almış başını gitmiş patlıcanın bu sahte ünü.


Çıldırtan patlıcanlar

Patlıcanın başına gelenler bununla da kalmamış. Kuzey Avrupa’nın fethi sırasında bir deli kuyuya bir taş atmış, patlıcanın fazla yendiği takdirde deliliğe yol açtığını söylemiş. Böylece bizim garibanın adı “mad apples” yani “çılgın elmalar”a da çıkmış.


Bizim “hünkâr” ve “imam” ile tanışmasına gelince... Patlıcan 9’uncu yüzyıldan itibaren Türk ve Arap mutfağındaki yerini almış. O dönem sadece Türkler 1000’ün üzerinde patlıcan yemeği icat etmiş. Ama hünkârın hangisini beğendiği, imamın hangisine bayıldığı kesin olarak bilinmiyor. Almanya işi iyice abartmış. 1600’lü yıllardan sonra beyaz, kül rengi, kahverengi, armut ve oval şeklinde patlıcan üretmişler. İngilizler de yumurtayı anımsatan şekli nedeniyle “eggplant” koymuşlar adını.


Aya bile giden Amerika ise patlıcanda yaya kalmış. Ancak 1800’lü yıllarda Amerika’nın kurucularından Thomas Jefferson bir Fransız arkadaşından aldığı bilgilerle patlıcan üretmeye başlamış. Onun beyaz dikenli patlıcanları bugün bile adıyla anılan çiftliklerde üretilmekte. Jefferson sadece ABD’nin ilk başkanlarından biri olarak değil, patlıcanı savunan bir botanik mühendisi olarak bilinmekte. Yani değerli okur, patlıcan deyip geçme..


Maklube

Maklube, Arapça “kalıplanmış” demek. Adamların aklına nereden gelmişse, güzelim yemeğin ismi maklube kalmış. Bir yiyenin tadını bir daha unutamadığı, yaygın olarak Siirt ve Mardin çevresinde karşımıza çıkan bu lezzet kumkumasının önemli özelliklerinden biri de kalabalık ortamlarda, sohbet eşliğinde tüketilmesi. Bu yüzden ramazan sofralarında yenmesi özellikle tavsiye ediliyor. Ünlü aşçı Gazi Ateş, sizler için “maklube”ye kendine özgü bir yorum kattı. İşte karşınızda rafine maklube..


Malzemeler

1.25 kilo et

1 kilo baldo prinç

2 orta boy patates

2 orta boy kuru soğan

Mısır, bezelye, nohut, isteğe bağlı seçmeli tavuk

2 kilo yoğurt

Kırmızı biber


Ön hazırlık

Pirinci sıcak tuzlu suda 5 dakika bekletin.

a- Etleri düdüklü tencerede orta hararetli ateşte haşlayın, ya da kavurun.

b- Patatesleri isteğe göre cipsten daha kalın yuvarlak ya da küçük küpler halinde kızartın.

c- İsteğe göre konserve bezelye,mısır ya da haşlanmış nohutu hazırlayın.

d- Pirinçlerin suyunu süzüp nişastası gidene dek birkaç su yıkayın. Ayrı bir tencerede tereyağı da kavurun.


Hazırlanışı

Kalıbın düzgün çıkacağı uygun bir tencereye bir tatlı kaşığı tereyağı koyun. Küp küp doğranmış soğanların tencerenin en altını kapatması lazım. Soğanların üzerine bir kat et konur; etin tüm soğanları kapatmasına gerek yok. Etlerin üzerine kızartılmış patates serpiştirin. Patatesten sonra isteğe göre bezelye,mısır serpiştirin. Onun üzerine bir kat pirinç koyun. Tencere doluncaya kadar tüm malzemeleri kat kat döşeyin. (Et, patates, bezelye, prinç ya da et, patates, bezelye, kırmızı biber, prinç.) Tencerede 2 santimetre boşluk kalıncaya kadar doldurduktan sonra eti haşladığınız suyu yemeğe ekleyin. Su yemeği tamamen kapatsın ve kısık ateşte 30-35 dakika pişirin.

İzzet’in gönlüne göre patlıcanın en güzel yendiği 7 lokanta

  • Hacı Abdullah Lokantası - Beyoğlu, İstanbul
  • Havuzlu Lokanta -Eminönü, İstanbul
  • Scarpetta - New York
  • İkbal Lokantası - Afyon
  • Kanaat Lokantası - Üsküdar, İstanbul
  • Hotel Yurdaer - Mutfak Sanatları Merkezi, Bolu
  • Abdel Wahab - Beyrut, Lübnan

Haber: İzzet Çapa

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.