Çocuklar herhangi bir şey için “Eskiden nasıldı anne’’ diye sorduklarında cevabım “Her şey çok daha güzel, çok daha özenliydi.” Geçen gün ağabeyim duydu ve “Annenize inanmayın, hayat hep daha iyiye gidiyor’’ dedi. Teknojiyle iç içe yaşayan bilge ağabeyime tabii ki hak verdiğim konular var. Bilgiye ulaşma, iletişim, tıptaki ilerlemeler, seyahat kolaylığı, hayat standardı ve artan beklentilerimiz... Ama bazı anlar var ki geriye bakar, eskiyi hatırlarsınız. Belli bir yaşın üzerindeyseniz harçlık, şeker ve mendil üçlüsü her bayram gözünüzün önüne gelir.Anadoluhisarı’nda yaşayan ailenin en büyüğü, hepimizin çekindiği Vasfi Aziz’den küçücük ellerimle mendil içinde 2.5 lira alışım dün gibi aklımda.


Bunlar 70’li yıllar... Ciddi bir ev temizliği, mutfak hazırlığı, yeni kıyafetler, yoğun bir ziyaret trafiği, uzakta olanlarla beklemeli telefon konuşmaları, kartpostal ve mektuplar, kabir ziyareti, el öpme, nazikçe ve güler yüzle yapılan kutlamalar, panayırlar var bayram deyince akla gelen. Bir de keten örtü serilmiş büyük bir sofra, çeşit çeşit yemekler, radyodan gelen tılsımlı nameler...

Horoz şekeri, pamuk helva

80’li yılların özellikle ikinci yarısı biraz daha dışa açık olmaya başlasak da bayram algımız henüz değişmemişti. Evde inanılmaz bir hareketlilik hatırlıyorum. Üstelik yaşım büyüdüğü için ben de işin bir parçasıydım. Gırgır süpürgeleri, çayın yanına yaptığım halkalar... O zamanlar yemek kitapları bir elin parmaklarını geçmiyor ama bayram sofrasına daha özel bir hazırlık var; tek tük dergilerden yeni tarifler ve yeni sunumlar araştırılıyor. Dedemin daktilosunun sesi de kulaklarımda. Tek tek yazdığı ıslak imzalı bayram tebrikleri...


Bir de Bayram Gazetesi var tabii hiç unutmadığım. Her gün gazete çıkmıyor ve babam gergin. Ama masanın beyaz keten örtüsü hiçbir gün aksamıyor. Börek, dolma, baklava, künefe ve zahmetli ne varsa sırada. Pikabın büyülü sesi eşlik ediyor sofraya. Dışarıda horoz şekeri, macun, pamuk helva çocukları bekliyor. Şemsiye çikolatalar, lak lak’lar, topaçlar hediyelerimiz...

Bayramda duygu kargaşası

90’lar tabii ki daha net belleğimde. Ama daha heyecanlı değil. Kalaylı bakır tencerelerimiz ve körlenmiş bıçakları bileyleyen adamlar yok. Boncuklu kasap kapıları ve at arabalarıyla mahalleye gelen zerzevatçılar da öyle. Neredeyse bakkallar bile veda etmiş bize. Bayram anlayışı değişmeye başlamış. Mutfaklardaki hareketlilik azalmış. Evde suböreği açma ya da şekerpare yapma merakınızı anlayabilenlerin soyu tükenmek üzere. Ama o vakitler artık benim de mutfağım vardı ve ben de bayram sofrası kurmak istiyordum. Üzerine anne oldum; ev, iş hayatı, çocuk derken bayram öncesi çoğu kez ev temizliği yerine eşimle seyahat planı yaparken buldum kendimi.


Yine de dedemin evinde bayramın ilk günü erkenden yenecek öğle yemeği sofrası hazırdı. Beyaz örtü serilmiş, en güzel takımlarla ve kristal bardaklarla sofra hazırlanmış... Hepimizin çok sevdiği köfteli hamurlu çorba İstanbul’da kalanlar ya da bayram yemeğinden sonra yola çıkacaklar için sıcacık bir ritüeldi. Koşarak gelirdik bayram yemeğine. Yine de güne ayak uydurduk.


Önümüzdeki tehlikeyi göremeden, e-postayla bayram tebriği yollamayı kâğıt ısrafından kurtulduk diye pek hoş karşıladık. Dahası, 90’larda bayramlara dair duygu kargaşası 2000’lerde yaşadığımın yanımda hiç kalıyor.


Artık iki çocukluyum, henüz küçükler. Bayramı evde geçirmek istiyoruz. Arifeden başlıyorum hazırlığa, her güne ikramımı önceden organize ediyorum. Eşim daha gerçekçi olduğu için şüpheyle bakıyor benim olağandışı hazırlığıma. Lokumlar, çikolatalar da hazır. İlk günü değil ama mutlaka ikinci günü gelenler olacak diye düşünüyorum. Ama boşuna bekliyorum. Birçok jenerik bayram mesajı geliyor telefonuma, her birine ismine hitap ederek geri dönüyorum.


Ne zaman kaybettik şu güzel kartlaşma adetini diye düşünüyorum; sanki daha önce e-postaları yollayan ben değilmişim gibi. Tek bir kart ulaşmıyor posta kutusuna ve kapımız bir kere bile çalınmıyor. Hani şu reklamlarda bayramda ziyaretçileri olmayan yaşlıların hüznü yansıyor ya ekrana; inanın genç yaşlı fark etmiyor. Allah kimseye misafir yolu gözletmesin. Eşim “Artık bayramlarda İstanbul’da kalınmaz’’ diyor. Çoğu kez de öyle yapmaya başlıyoruz. Ama değişmeyen tek şey var, artık dedem yanımızda olmasa da onun evinde kurulan tertemiz örtülü bayram sofrası. Anneannem her gelene seviniyor. Çeşit yine bol ve annem mutfaktan sesleniyor: ‘’Diyet yapanları da düşündüm, her şey zeytinyağlı!’’


Armut tatlısı tarifi için lütfen tıklayınız...


Köfteli hamurlu çorba tarifi için lütfen tıklayınız...


Çerkes tavuğu tarifi için lütfen tıklayınız...


Fındıklı üzümlü kukiler tarifi için lütfen tıklayınız...


Haber: Selin Kutucular

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.