Kuzeyli güzel Stockholm’ün kucağına düşmeden önce de aklımdaydı başkentmetrosu. Şubat soğuğunda şehrin altındaki istasyonların duvarlarına asılı eserleri görmek ilginç olacaktı.


Başkentte Slussen ve Skanstull arasındaki karşılıklı seyir 1933’ten beri yapılıyor. Yine Slussen ve Hökarängen arasında başlayan ilk nizami metro seferi ise 1950’den beri devamediyor. Sanatın yeraltı yolculuğunun başlaması içinse bu ilk nizami hattın açılışının üzerinden 7 yıl daha geçmesi gerekmiş Aslında “halk için sanat” tartışmaları İsveç’te de 19’uncu yüzyıldan beri süregelen bir konu. Sanatı halkın ayağına götürme fikrinin (kısmen de olsa) babası, ünlü İsveçli yazar August Strindberg. İsveçli aydınlar bu alanda trendsetter olanMoskova metrosundan da feyz almış.


Yalnız Moskova metrosundaki sanat klasik bir görkeme ve mimari öğelerle desteklenen bir dokuya sahip olduğu için, Stockholmmetrosundan epey farklı bir kulvarda olduğunu hatırlatmakta fayda var. 1950’lerin ünlü İsveçli sanatçıları Vera Nilsson ve Siri Derkert,metro sanat buluşmasına önayak olan en önemli iki isim. 18 Nisan 1955’te biri Sol Parti, diğeri ise Sosyal Demokratik Parti tarafından StockholmŞehir Konseyi’ne sunulan iki teklif de kısa sürede onaydan geçince, arkasına çifte parti desteğinin rüzgârını da alan hareket vakit kaybetmeden işe koyulmuş. 1957’de sanatla tanışan ilk durak T-Centralen merkez istasyonu olmuş.


Hemen ertesi yıl düzenlenen yarışma, sanatçı,mimar ve mühendisleri biraraya getiren bir platformolarak başlatıldıysa da, ortaya çıkan fikirlerin “uçukluğu” neticesinde işin gerçekliğe dökülmesinin o kadar kolay olmadığını göstermiş. Gerçi 12 eser bu süreçte metro istasyonunda sergilenmiş, ancak yola çıkış hedefi olan “entegre sanat” bu etapta gerçeklikten uzak bir hayal olarak kalmış. Buna rağmen T-Centralen bugün hâlâ kendine özgü dinlendirici atmosferiyle yolcuları sanatla buluşturan bir sığınak olmaya devamediyor. StockholmMetro ağının ilk hattı olan Yeşil Hat, 1950’lerden günümüze uzanan tarihi bir yol adeta...


1950’lerde inşa edilen durakların önemli kısmı Peter Celsing imzasını taşıyor. 1950’lerinmetro istasyonlarını bugün hâlâ en iyi yansıtan örnekler olarak Hötorget, Radmansgatan ve St Eriksplan gösteriliyor.


Kayaları delerek tüneller kazma teknolojisinin hız kazanmasıyla 1960’lı yıllar Stockholm Metrosu için süratli gelişimlerin yaşandığı bir dönemolmuş. Neredeyse tamamı bu yıllarda inşa edilen Kırmızı Hat’ın durakları yeraltında bulunuyor. Bu döneme damgasını vuran özelliklerden bir diğeri de, fayans kullanımının yerini renkleri toprak tonlarında karolara bırakmış olması. En güzel örnekleri Östermamstorg, Mariatorget, Hornstull ve Mälarhöiden.


1970’ler

70’li yıllar, Stockholm metrosu için yalnızca görsel olarak değil, yapısal olarak da değişimrüzgârlarının estiği bir dönemolmuş. Kaya üzeri betonla kaplama yöntemi, yerini 7-8 cmeninde bir beton spreyleme tekniğine bırakmış ki, bu sayede tamamen kayanın şeklini alan beton, Stockholm Metrosu’nun alamet-i farikası sayılabilecekmağara görünümünü yaratmış. Metro inşaatına ayrılan bütçeden arta kalanmiktar sanatsal düzenlemelere ayrıldıysa da, mağara ambiansı her kesimin takdirini kazanmamış.


Karanlık bir mitolojiye sahip olan İsveç halkı, söz konusu atmosferin yeraltı ve cehennemtasvirlerini akla getireceğini düşünerek muhalif bir tavır sergilemiş. İşte bu nedenleMasmo, Stadion ve Tekniskahöskolan gibi belli durakların tavanları ve duvarlarına yerleştirilen renkli metal sarkıtlarla kaya yüzeyi gizlenmiş. Bununla birlikte göz gördükçe alışıyor olmalı ki, Mavi Hat’tın inşası sırasında mağara görünümünü saklamamaya karar vermişler. Böylece Stockholm Metrosu, bugün kendini dünyanın dört bir yanındaki yüzlerce metrodan ayıran özelliğine kavuşmuş.


1980’ler

80’li yıllar, yalnızca 5 yeni istasyonun açılışına tanıklık etmiş. Tamamı mağara ambianslı olan bu durakların dördü, “trompet istasyonları” olarak biliniyor. Trompet istasyonu tabiri, tek girişe ve giderek daralan birmimari plana sahip olan durakları adlandırmak için kullanılıyor. Adı geçen trompet istasyonlar ise Huvudsta, Vreten, Duvbo ve Rissne. Yine aynı yıllarda yapıldığı halde tasarımda 70’lerin stilini devam ettiren Sundbybergs istasyonu ise çift girişe sahip.


Stockholm Metrosu, 1990’larda eklenen iki yeni istasyonun ardından çok fazla müdahaleye maruz kalmamış. Bagarmossen ve Skarpnäck istasyonlarında hâkimolan tam da bu yılların minimalist havası; yani ışık ve ferahlık. Bu iki durağın katılımı dışında, eski istasyonlar asansör, duvar dekorasyonu, girişler vs. anlamında elden geçirilerek modern ve konforlu bir görünüme kavuşturulmuş.


Ve elbette her çağda olduğu gibi bu dönemde de, egemen atmosfer sanata damgasını vurmuş. 90’larda elden geçen istasyonlardan bazıları: Ängbyplan, Gamlastan, Gubbängen, Hötorget, Svedmyra, Varbygard ve Varberg.


Ve gelelim 2000’lere... Stockholm Metrosu 90’lardan beri inşaat görmemiş ancak bu kuşkusuz sanatın yerinde saydığı anlamına gelmiyor. Metro hatları boyunca sıralanan sanat eserleri sürekli yenileniyor, eklemeler yapılıyor ve yeraltı sanat sergisi için halen yeni sanatsal projeler üretilmeye devam ediyor. 1997’den bu yana Stockholm Metrosu’nda rehber eşliğinde sanat turları düzenleniyor. Her hafta üç farklı metro hattından birinde, 4 ya da 5 istasyonu kapsayacak şekilde organize edilen turlarda, uzman sanat tarihçileri eşliğinde istasyonların sanat ve mimari özellikleri mercek altına alınıyor.


Haber: Levent Özçelik

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.