‘Vizontele’den bu yana sinemada bir Demet Akbağ fırtınası esiyor. Son 17 yılda en fazla başrolde oynayan kadın oyuncu olarak büyük bir başarıya imza attı. Afedersiniz, kendisinden daha fazla başrolde oynayan erkek oyuncu da yok. Ayrıca ‘Bir Demet Tiyatro’, ‘Otogargara’, ‘Sen Hiç Ateşböceği Gördün mü?’ ile binlerce oyun ve 16 dizide başrol oynamak da cabası. ‘Siti Ana’, ‘Firuze’, ‘Mehtap Anne’, ‘Firuzan’, ‘Vartanuş’, ‘Xate’, ‘Necla’, ‘Nadide’, ‘Sultan Şahmerdan’ karakterleriyle oyunculuk paletindeki bütün renkleri kullanırken Türk sinemasındaki kadın oyuncular için de bir çığır açtı. Karakter oyuncularının üzerine de hikâyeler yazıp film haline getirilebileceğini ve izleyiciden ilgi görebileceğini gözler önüne serdi.


Herkes ‘Demet Akbağ’ dedi


Eylül ayında hiç kimsenin itiraz etmeyeceği ve herkesin kucaklayacağı kişi konusunda hem fikir olunarak Oyuncular Sendikası’nda başkanlık koltuğuna oturtulan Demet Akbağ, şimdilerde, oyuncuların ve yapımcıların ortak bir noktada buluşması ve bu yönde projeler üreterek sektörün gelişmesi için de çalışıyor.


2017’de Türk filmlerinin izleyici sayısı %29.7 arttı. Sizce ne yapıldı da böyle bir artış görüldü?

Uzun süredir Türk filmlerine küs olan izleyiciler, iyi filmler sayesinde barıştığı Türk sinemasına her geçen gün daha çok sahip çıkıyor. İzleyici sayısının her yıl artmasının nedeni budur.


Barışma sürecinin ‘Vizontele’ ile başladığını düşünüyorum. Siz?

Ondan önce ‘Eşkıya’ vardı ama sonrasında Türk sineması akıp gitmedi, coşmadı. ‘Vizontele’den sonrasına bakacak olursak film sayısı da izleyici sayısı da müthiş bir artış gösterdi. Şimdi bunu benim de rol aldığım film diye şey demek istemiyorum ama evet, senin de düşündüğü gibi barışma süreci ‘Vizontele’ ile başlamıştır. İzleyicinin iyi yazılmış, iyi çekilmiş, çok emek verilmiş düzgün bir hikâyeyi izleme açlığı ‘Vizontele’nin önayak olduğu dönemdeki filmlerle bastırıldı. İyi işin para kazandırdığı da görülünce yapımcılara cesaret geldi. Hal öyle olunca birçok yetenekli senarist kendini gösterme olanağı buldu, oyuncuları ayrı bir heyecan sardı. Bütün bunların sonucunda da sektör canlandı. Şimdi de ABD’li büyük film şirketleri Türk filmlerine ortak olmaya başladı.


Ne yapılması gerekir ki izleyicinin ilgisi böyle devam etsin?

Sektördeki herkesin kendisini her daim geliştirmeye devam etmesi gerekir. Kişiler kendilerini geliştirdikçe, ufuklarını genişlettikçe kalite daha da artacaktır. Dün yaptıklarımızı beğenmeyerek yarın daha iyisini yapmanın peşine düşmeliyiz. Kalitesiz filmler izleyiciyi bir küstürür ki bir daha toparlamamız çok uzun zaman alır. Dikkat edilirse 2001’den bu yana Star Wars, ‘Avatar’, Karayip Korsanları’, ‘Hızlı ve Öfkeli’ gibi büyük yapımların dünyada yerel yapımları geçip birinci olmadığı tek ülke Türkiye. Hep Türk filmleri birinci oluyor. Bu başarıyı devam ettirerek korumalıyız.


Türk sinemasına katkınızın ne kadar olduğunu söylersiniz?

Karakter oyunculuğunun yolunu biraz daha açtığımı düşünüyorum. Hep başrolünde güzel kadınların, yakışıklı erkeklerin olduğu filmlerin değil de karakter oyuncuların da başrolde olduğu, farklı hikâyelerin de lokomotif olabileceğini, iyi iş yapabileceğini göstererek o türdeki filmlerin önünü açtığımı da düşünüyorum ben. Çünkü yaşım gereği başrolde oynamak hakikaten zordur. Ayrıca kadınlar için zor bir tür olan komedide başrol oynamak daha da zordur. Sanıyorum belli bir yaşta hem de komedide başrol oynayarak elde ettiğim başarıyla Türk sinemasına başka bir kapı açtım.


Son 17 yılda en çok başrol oynayan kadın oyuncusunuz...

Demek ki benim de günüm 40 yaşından sonra başlayacakmış. Ben de hakkımda ‘Bir mecmuanın açtığı yarışmayla sinema hayatına başladı’ denmesini isterdim ama olmadı.


Sinemaya geçişiniz neden bu kadar uzun sürdü? Sizden mi yoksa sektörden mi kaynaklandı?

‘Vizontele’den önce sadece ‘Davacı’ ile ‘Tersine Dünya’da rol aldım. O dönemlerde Türk filmlerinin sayısı ne kadardı ki? Senaryoları daha edebi olan, kadın hikâyelerinin olduğu bir Atıf Yılmaz dönemi yaşanıyordu. O dönemin oyuncuları da Müjde Ar, Zuhal Olcay, Nur Sürer’di. Atıf Yılmaz’ın döneminden sonra da bir suskunluk dönemine girildi. O suskunluk döneminden sonraki dönemde karakter oyuncuları üzerine de senaryo yazılıp filmlerde başrol verilmesinin artmasında payım olduğunu düşünüyorum. Eskiden bir oyuncunun çok yönlü olması gibi bir durum yoktu. Ünlülerin kategorisi çok karışık olmamalıydı. Yeni bir ünlü kadın hem seksi, hem güzel hem sempatik hem de yetenekli olarak kabul edilmezdi.


Kadın komedyenlerin artması, hatta onların senaryo yazıp bir de yönetmenlik yapmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çok seviniyorum. Gupse’nin yazması, oynaması ve yönetmesi gerçekten gurur verici. Sinema adına çok güzel bir gelişme. Bir oyuncunun yazabilmesini ve yönetebilmesini takdir ediyorum ve bu yöndeki her girişimi sonuna kadar destekliyorum. Dünya oraya doğru gidiyor. Bizim de bu konuda dünyayla eşzamanlı davranmamız alkışlanacak bir hareket. Örneğin ‘Deliha 2’de Gupse sadece oyuncu olsaydı o film Gupse’nin filmi olur muydu?





O kadar deneyime ve bilgi birikimine rağmen siz neden yazmıyor ve yönetmiyorsunuz?

Çünkü Demet Akbağ korkak. Biraz daha cesaretli olmam lazım. Ben hakikaten kendime güvenemiyorum. Bir şeyler yazmaya başlıyorum ama onu tamamlayıp insanlara sunmaya korkuyorum. Cesaretlerinden dolayı yazan ve yöneten arkadaşlarımı da alkışlıyorum.


Sizde de görmeye başladık. Belli bir kariyer döneminden sonra gelen birçok teklifi geri çevirme durumu yaşanıyor. Bunun nedeni yorgunluk mudur, yaştan ve kariyerden dolayı kapris midir yoksa riski azaltıp markanıza zarar vermemek için ince eleyip sık dokumak mıdır?

Evet, o kadar seçici davranıyorum ki... Sözünü ettiğin maddelerden yorgunluğu çıkaralım. Çünkü işini severek yapan hiç kimse yorulmaz. Kaprisi de çıkaralım, kendimizi en iyi ifade edebileceğimiz bir mecrada var olma adına neden kapris yapalım? Kişi, belli bir bilgi birikimine, deneyime sahip olunca elbette yer alacağı işler için daha seçici davranıyor. Bu da son derece doğaldır.


Sahip olduğunuz bilgi birikimi ve deneyimle senaryoya müdahale eder misiniz? Rolü kabul etmeden önce bunu şart koşar mısınız?

Evet, mutlaka bunu şart koşarım. ‘Görevimiz Tatil’in senaryosunu Murat Şeker ile Ali Tanrıverdi yazdı. Ben, bazı yerleri için müdahalede bulundum. Burada yanlış anlaşılma olmasın. Kendi rolüme değil, senaryosunun geneline müdahale ediyorum. Hepimizin amacı iyi bir iş çıkarmak. Benim için önemli olan işin selametidir. Ayrıca çok iyi bir oyuncu kötü bir senaryonun içinde heba da olabilir. ‘Görevimiz Tatil’in senaryosunda ortak bir paydada buluştuktan sonra ‘Haydi sete’ denildi.


‘Aynı geminin içindeyiz’

Oyuncular Sendikası’na neden başkan oldunuz?

Sağolsunlar, kimsenin itiraz edemeyeceği, herkesin kucaklayacağı bir isim olması noktasında benim üzerimde hemfikir olmuşlar. Hepimizin oyuncular sendikası üyesi olarak bir karta sahip olmamız mesleğimizin tescilidir. Birçok gelişmiş ülkede sendika kartı olmayanı oyuncudan saymayıp yapımcılar kesinlikle iş vermiyor.


Göreve geldiğinizde en elzem sorunun ne olduğunu gördünüz?

Türkiye’de yaklaşık 13 bin 500 oyuncu var. Sendikaya üye olan oyuncu sayısıysa bin 300. Üyelerimizden aidatları toplamakta zorlanıyoruz. Üyelerimiz 30 TL’lik aidatı ne yazık ki yatırmayı unutuyor. Telif hakları ve sigortasız oyuncu çalıştırılmaması öncelikli çalışmalarımız. Çalışmalarımızı üyelerimizin haklarını koruyacak, yapımcıları da zarara uğratmayacak bir şekilde yapmanın çabasındayız. Hepimiz aynı geminin içindeyiz. Yapımcılara ekstra yük binerse iş üretemez. İş üretemeyince de oyuncu iş bulamaz. Sanıyorum yapımcılarımıza sendika çalışmaları tam olarak anlatılamamış. Sendikayla yapımcılar arasındaki mesafeyi ortadan kaldırmak gerekir. Sorunları birlikte çözmek için atılacak adımlar üzerine çalışıyoruz. ‘Kazan kazan’ modelinin peşindeyiz. Oyunculara da yapımcılara da sendikanın korkunç bir yer olmadığını, sektördeki sorunları çözüp daha iyi işleri birlikte yapabileceğimizi anlatmaya çalışıyoruz.


Oyuncuların yaklaşımı nasıl?

Bu yılki sloganımız ‘Sendika senin için ne yapsın?’... Sendikanın oyuncular için bir şeyler yapması için oyuncuların sendikada olması gerekir. Sendikanın da kendi içinde bir işleyişi var, çalışanı var, hukuk müşaviri, sekretaryası, ofisi var. Bunlar için de para gerekiyor. Şu anda sendikanın parası yok. Çünkü az önce dediğim gibi aidatları toplamakta zorlanıyoruz. Meslektaşlarım ödemeleri otomatiğe bağlasalar aidatları son derece verimli bir şekilde toplamış oluruz.


Röportaj: Mehmet Çalışkan

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.