Her birimiz günlük hayatımızda bir şeylere takılıyoruz. Perdenin pilelerinin düzgün olmaması, eşyaların farklı yöne bakmaması, doğalgazı, su musluklarını ve kapıların birkaç kez kontrol edilmesi bu takıldığımız şeyler arasında olabiliyor. Bunlardan hiçbiri yoksa bile 'Ne yapayım takılıyorum işte' deyip belli başlı konularda daha hassas davranabiliyoruz. Peki bu takıldığımız şeyler bizi nasıl etkiliyor? Klinik Psikolog Cengiz Demirsoy'a takıntılarımızı sorduk, işte aldığımız yanıtlar...


Günlük hayatımızda 'taktım' dediğimiz şeylerin çok olması bizim takıntılı biri olduğumuzu gösterir mi?

Günlük hayatta ‘takıntı’ dediğimiz şeyler aslında klinik anlamdaki takıntı ile aynı değildir. Takıntıyı gündelik hayatta ‘ben şu konuya taktım’, ‘şu adama taktım’ cümleleri ile kullanıyoruz ancak takıntı hastalığı dediğimiz bir hastalık var ve bu günlük hayatta kullandığımız ‘takıntı’ ile aynı değil. Takıntı hastalığı dediğimiz şey aslında obsesif kompulsif bozukluktur. Obsesyon, takıntı demektir. Bunun özelliği ise kişinin aklına gelen görüntüler, düşünceler ve hislerin tekrarlanmasıdır. Obsesyonun bir diğer özelliği ise bunların kişi için rahatsız edici ve onu huzursuz edici olmasıdır. Günlük hayatta kullandığımız takıntı kelimesiyle ise aslında o taktığımız şeyle uğraşmak istediğimizi ifade ederiz. Dolayısıyla günlük hayatta kullandığımız takıntı kelimesi ve klinik anlamda kullandığımız takıntı kelimesinin birbiri ile alakası bulunmamaktadır. Obsesyonda kişi o düşünceden, görüntüden, histen uzaklaşmak, kaçmak ister; istememesine rağmen bunun tekrar tekrar gelmesi kişiyi huzursuzlaştırır. Peki bu durumda kişi başka ne yapar? Kişi böyle durumlarda gelen düşünceyi aklından def etmek, onun sıkıntısından kurtulmak için birtakım eylemlere girişir. Bunlara da kompulsiyon denir. Nedir mesela? Temizlik takıntısı ise sürekli aklına kirli olduğu düşüncesi gelir ya da bir yere değdiğinde kirli hisseder kendini ve bu kişiyi rahatsız eder. Bunun sonucunda da kişi gidip elini yıkar. Bunu gündelik hayatta belki hepimiz yaparız ancak temizlik takıntısı olan kişi elini yıkasa da o düşünceden kurtulamaz, hala eli kirli gibidir ve elini tekrar yıkar. Tekrarlar bir süre devam eder. Yani obsesyon bir rahatsızlık verir, kompulsiyon da o rahatsızlığı gidermek için kişinin bulduğu çarelerdir. Mesela eşcinsellik takıntısı da böyledir. “Ahmet'e baktım, ne yakışıklı çocuk dedim. Beğendim mi ben onu? Yoksa ben eşcinsel miyim? Bakarken kızardım mı acaba? Niye göğsüne baktım?” soruları akılda dolanır ve tekrar tekrar kişi, bu soruları kendine sorar. Sonra kişi bu obsesyondan dolayı rahatsız olur ve internetten eçcinsellik ile ilgili okumalar yapıp kendisinin eçcinsel olmadığını ortaya koyacak kanıtlar bulmaya çalışır. Bu durumda işin kötü tarafı bu kompulsiyonların sonunun gelmemesidir. Çünkü kişi bir türlü ikna olmaz. Dolayısıyla günlük hayatta 'taktım' dediğimiz şeyler bir hisse de bir insan ilişkisi ise de belli bir süre olur ve geçer. Ancak gerçek takıntılar günlük hayattakinden çok daha ciddi süreçlerden geçilmesine neden olur.


Peki, takıntı bu hali alınca hayatı nasıl etkiler?

Bu kişinin hayatını çok önemli bir şekilde etkiler. İletişim kurduğunuz insanların sözlerini aklınızdan geçenler nedeniyle duyamaz olursunuz, bir konu üzerinde çalışıyorsanız tekrar tekrar okuduğunuz yerleri okumak durumunda kalırsınız, konsantre olamazsınız; temizlik takıntınız varsa biri ile tokalaşamazsınız, başka bir kişinin değdiği, dokunduğu yere dokunamazsınız. Tüm bunlar gündelik hayatı felç etmeye kadar giden bir süreçtir. Hayatın bütün alanlarına yayılabilecek şekilde çok ciddi etkileri olan bir hastalıktır obsesif kompulsif hastalığı.


Takıntının şiddetini, bir uzmana danışmamızın gerektiğini nasıl anlarız? “Takıntılı olduğumu nasıl anlarım?” sorusunu soran kişilere yanıtınız nedir?

Kişi eğer belli türden düşünceleri belli bir süre sonra kesemiyorsa, hala bir huzursuzluk hissediyorsa, o düşünce tekrar tekrar geliyorsa artık bir uzmana başvurmak gerekmektedir. Çünkü kişinin kendi yaptığı stratejiler giderek artacak, kartopu gibi büyümeye başlayacaktır. Mesela temizlik hastalığı olan kişi ellerini defalarca yıkasa da bir yerde o temizlik hissini alamayacaktır. Eşcinsellik takıntısı olan kişi zamanla çevresinden uzaklaşmaya başlayacaktır. Dolayısıyla kişi, o konunun hayatında kapladığı yerin artmaya başladığını görüyorsa biz uzmana gelmesi lazım. Çünkü kendisinin doğal olarak izlediği stratejiler, kaçınmalar, önlemler onu çıkmaza sokar.


Bu takıntıların altında yatan sebepler kişiye bağlıdır tabii ki ancak genel bir çerçeve ile nedenlerini sıralayacak olursak... Takıntılarımızın altında yatan nedenler nelerdir?

'Neden kişilerde takıntı olur?' sorusunun çeşitli açıklamaları vardır. Genetik yatkınlık teorisi var mesela. Yapılan çalışmalarda takıntılı kişilerin ailelerindeki başka bir kişide takıntı olabiliyor ve dolayısıyla ırsi bir geçiş söz konusu olabiliyor. Bir de yetiştirilmede belli bir tarz görüyoruz. Takıntılı kişilerin yetiştirilme tarzında, katı yetiştirme tarzının olduğunu; siyah ve beyazların, doğru ve yanlışların fazla olduğu ortamda yetiştiğini görüyoruz. Katı yetiştiriliş tarzı nedeni ile takıntılı bir kişide din, cinsellik, temizlik gibi konularda, bu konular siyah ya da beyaz olduğu için katı tutumlar gelişir. Hayatında karşısına çıkan gri alanlarda ise onu siyah-beyaz gibi yapmaya çalışır ve çuvallar. Bu nedenle hem genetik hem de yetiştiriliş tarzı önemlidir.


Takıntıların hayatımıza olumlu bir katkısı var mıdır?

Takıntı dediğimizde onun iyi bir yönünden bahsedemeyiz. Çünkü takıntılardan bahsettiğimizde 'Bu çocuğun okul takıntısı var, o zaman okulda iyi çalışır' ya da 'Temizlik takıntısı var, titiz olur' gibi gelebilir ancak bu titizliği ve okul sevgisini, belli bir konuya olan ilgisini aşan bir şeydir.


Son olarak devamlı 'vesveseli olmak, sürekli mutlu olmayı ve sevilmeyi istemek, takdir görme arzusu' birer takıntı mıdır?

Vesvese, kaygı-kuruntu anlamında daha çok kullanılıyor ama takıntı anlamında da terminolojide kullanılabiliyor. Eğer bu durum sürekli düşünceler, obsesyonlar şeklinde ise evet takıntı olabilir. Ancak mutlu olmayı, sevilmeyi ve takdir görmeyi istemek genel insan talepleridir. Ama tabii ki bunun boyutları önemlidir. Herkesten takdir görmek istemek, takdir görmediğinde kırılmasına; herkesin onu beğenmesini istemek, beğenmediğinde özgüvenini yitirmesine neden oluyorsa buna başka türden bir psikolojik sorun diyebiliriz.


Röportaj: Dilay Argün

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.