Türkiye’de caz festivalleri artı, etkinlikler daha sık oluyor, kapananların yerine cazsever yeni mekânlar açılıyor. Abarttığımı düşünüyorsanız, bugün, Uluslararası Caz Günü şerefine gerçekleştirilen caz etkinliklerine bakın; 50’nin üstünde... Nicesi olsun! Biz de cazsever bir yayın olarak Uluslararası Caz Günü’nü caz müziği yapan kadınlarla kutlamak, onlarla konuşmak istedik. Malum Türkiye’de sahnelerde çok yetenekli kadın cazcılar var ve aralarına sürekli yeni isimler ekleniyor. Hepsi de kendilerini hem burada hem de yurt dışında kanıtlamış başarılı isimler... Gerçi yurt dışı davetlerine, konser lansmanlarına sanatçı vizesi kolay kolay verilmediğinden gidemiyorlarsa da yılmıyorlar.


Ben de oturdum bir liste hazırladım, tek tek aramaya başladım. Birkaç saat sonra anladım ki caz müzisyenlerini 1 saatliğine bile olsa bir araya getirmek çok zormuş. Bir yandan konserler, diğer yandan akademisyenlik ve kurslar... 14 kişiyi aradım ve sonunda 5’i belirlediğimiz günde ve saatte uygun olduğunu söyledi. Birbirlerinden habersiz aradığım için karşılaşınca epey mutlu oldular zira bu haberle onları da ‘kavuşturmuş’ olduk. Başak Yavuz, Çağıl Kaya, Dolunay Obruk, Şenay Lambaoğlu ve Ülkü Aybala Sunat ile Pera Palace Hotel Jumeirah’ta buluştuk. Pek mutluydular, bir ara Başak Hanım “Ne kadar güzel, hem birbirini tanıyan hem de kendi şarkılarını yazan kadın ozanları bir araya getirdiniz” dedi.


İşte 5 caz müziği ozanı... Önce röportajımızı okuyun, sonra sokağa çıkıp kutlamalara katılın.




Sırasıyla Şenay Lambaoğlu, Dolunay Obruk, Başak Yavuz, Çağıl Kaya ve Ülkü Aybala Sunat...


İlk sorum, hazırlanın... Uluslararası Caz Günü vesilesiyle buluştuğumuz için bugün müziğe dair bir dileğinizin kabul edileceğini bilseydiniz ne dilerdiniz?

Dolunay: Uluslararası Caz Günü’nün cazı tüm dünyaya hatırlattığı ve müzisyenleri dünya çapında bir araya getirdiği için önemli olduğuna inanıyorum. Ve dileğim insanların hiçbir müzik türünden korkmadan müzik dinlemesi olurdu.

Başak: Beni gülümseten bir soru... Zamanda yolculuk yapıp Thelonious Monk’u canlı dinlemek isterdim. Bu yıl Monk’un 100’üncü doğum yılı.

Çağıl: Sevdiğim müzisyenleri dinleyebileceğim daha çok konser görmeyi ve daha çok performans sunmayı...

Şenay: Dilerim ki müziğin birleştirici gücünü daha çok hissedelim. Bir de kalıplardan taşan caz önyargıları yıksın ve daha çok hoşgörü getirsin.

Ülkü: Müzik devam etsin susmasın, müzisyenler daha çok desteklensin, üretken müzisyenlerin sahne alabileceği sahneler artsın. Liste uzar gider...


Bu haber fikri aklıma geldiğinde tek tek isim çıkardım. Türkiye’de caz müzikte kadınların sayıca fazla olduğunu düşünüyordum ama genelde vokal olarak sayıca baskınmış. Bu dengesizliğin altında neler var sizce?

Başak: Sahnelerde kadınların ağırlıklı olduğunu düşünmüyorum. Vokalistler ağır... Kadınların toplaştığı bazı enstrümanlar var, mesela vokal. Buna karşı erkek şarkıcımız çok az... Ama bunun nedenini sorarsanız bilemiyorum. Tarihte muhteşem erkek vokalistler de var ama belki kadınlar kadar albenileri yoktur.


Ülkü: Evet kadınlar sayıca fazla, erkek vokal arkadaşlarım da var gerçi. Bu bir tercih meselesi olabilir. Gönül verip devam etmek istiyorsanız cinsiyet fark etmiyor.

Çağıl: Uzunca konuşulabilecek bir konu... Hem müzisyen dünyasının hem de dinleyicinin içinde bulunduğu sistem içinde öne çıkan kadınlar büyük oranda şarkıcılar olmuş. Bu durum yavaş yavaş değişiyor; Esperanza Saplding, Jen Shyu, Terri Lyne Carrington, Linda Oh gibi isimlerin duyulmasının bu anlamda motivasyonu artırdığını düşünüyorum. Türkiye’de de kendi müziğini üreten, düzenleyen ve çalan azımsanamayacak kadar çok kadın var ve zaman içinde daha çok isim duyacağımıza inanıyorum.

Dolunay: Geçen gün Ferit Odman, Twitter’a TRT Caz Orkestrası’nın her ayın sonunda yaptığı ücretsiz konserin duyurusunu atmış. Ben de dedim ki: “Yahu şu orkestraya bir kadın müzisyen alın, ne bu asker koğuşu gibi dizilmişsiniz.” Cazda neden öyle bilmiyorum? Klasik müzikte öyle değil aslında.

Şenay: Kadınların doğası gereği algıları daha yüksek, aynı anda birçok şeyle uğraşabiliyor, koordine edebiliyorlar. Belki de bu yüzden tek bir enstrümana yoğunlaşması zordur. Şarkı söylemekse daha içsel bir yolculuk. Bir de kalıplar giriyor devreye. Eskiden evde misafirlere çay saatinde piyano çalan kız çocuklarını biliriz. Ama caz müziğinde enstrüman çalan kadınların ciddi yükselişte olduğunu görmek heyecan verici.


Kadınlar konusuna girmişken bunu sormadan geçemem. “Caz müziği seksidir” algısı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Başak: Geçen gün baktım, dijital mağazaların birinde en çok satan caz albümü “Erotic Jazz Moments” isimli bir karma albümdü. Hatta “en çok satan 100 caz albümü” listesindeki kapaklara dikkatle bakarsanız çoğunda seksilik ön plandadır. Herhangi bir ürünle erotizmi birleştirince daha çok satıyor. Ayrıca eski Türk filmlerinin de toplumumuzda bahsettiğiniz algının oluşumunda büyük rolü var. Kendi adıma doğaçlamaya açık olma, kaygan zeminde çaldığın kişilere güvenme ve birlikte bir bilinmeze dalmak adına bir bağlantı kurabilirim ama insanların bu açıdan baktığını pek sanmıyorum.

Çağıl: Bunun son derece cinsiyetçi ve reklam dünyasının kullandığı donelerle sonradan oluşturulup zihinlerde yer bulması sağlanan, ciddiye alınamayacak, komik bir bakış açısı olduğunu düşünüyorum. Aklımızda maalesef yer etmiş olan “kırmızı elbiseli bir kadın bir piyano üstüne uzanmış şarkı söylüyor” imajı son derece rahatsız edici ve gerçek dışı... Görsel imaj elbette önemli, ama doğru ifade edilirse ve müziğin önüne geçmezse. Müziğimin önüne geçmemesini tercih ederim.

Şenay: Katıldığımı söyleyemem. Caz müziğini demokratik ve eşitlikçi buluyorum. Sahnede bir de hiyerarşi yok. Her bir ses ve enstrüman biricik ve tek.


‘Çoğumuz yurt dışına gitti, kalanlar da gitmek üzere’


Her geçen gün caz festivalleri artıyor, nitelik ve nicelik olarak baktığınızda neler söylersiniz?

Çağıl: Umarım daha da artar!

Şenay: Mutluluk verici, her kesimden insanı bir yerden yakalayabiliyor. Festival algısı konser algısından daha bütünleyici. Bir çatı altında yer alması, farklı renklerin bir araya gelebilmesi en baskın özelliği kanımca.

Ülkü: Caz festivallerinin artmasından çok, ben ilk sorudaki dileğime istinaden bir şey diyeceğim. Son zamanlarda müzisyenlerin çalabileceği alternatif mekânların biraz da olsa artması beni daha çok umutlandırıyor.

Başak: Ben farklı bir açıdan bakıyorum. Mesela bir kısmı çok tekelden çıkma... Kimi zaman fırsat eşitsizliği gözlemliyorum maalesef. Çoğunlukla aynı isimleri dinliyoruz. Ben önümüze sürülen isimlerin dışında başka isimleri de dinlemek isterdim. Hali hazırda keşfedilmemiş birileri gibi... Ayrıca yerli müzisyene daha çok değer verilmesi şart. Çoğumuz yurt dışına gitti, kalanlar da gitmek üzere. Alttan sağlam yetişen müzisyenlerin sayısı da çok az. Bu durumda yerli müzisyene sahip çıkılmazsa yakında yerli caz diye bir şey kalmayabilir.


Söz ettiğiniz festivallerde dikkatinizi çeken ne oldu?

Başak: Mesela o festivalin danışmanlığını bir plak şirketi yapıyorsa line-up’ta kendi müzisyenlerine yer veriyor. Uzun zamandır araştırıyorum, hatta araştırma yapmak için plak şirketi açtım ki anlayayım bu işler nasıl yürüyor. Çok tatsız şeyler gözlemledim. Bio’larla oynandığını, beğeni sayılarıyla oynandığını ve hatta bilişim suçları işlendiğini gördüm. Allah’tan caz her şeyi belli ediyor. O grup içinde olmamak, dışta kalmak hoşuma gidiyor. Grup sizi tanımlayan bir şeydir ve cazda tanımlanmak pek doğru değildir...

Dolunay: Başak’a katılıyorum. Hem sanata sanatçıdan başka insanlar destek olup da var oldu, tarihte hep böyleydi. Kendi kendini finanse eden pek yoktur. Bu yüzden vakıfların sanata destek vermesi gerekir ama işini iyi yapan her sanatçıya, ayrım gözetmeksizin yapmalı.





‘Umutsuzluğa kapılmadan üretmeye devam etmeli’


Sahneler artmaya başladı, etkinlikler de ama yine de caz müzisyenleri hep bir mücadele, zorluk içindedir. İmkânlar olsun, dinleyici olsun ya da plak şirketleri... Bunca zorluğa rağmen içinizdeki caz tutkusunu canlı kılan şey nedir?

Dolunay: Caz çok zengin bir müzik, özgürlüğün müziği. Her zaman her koşul etkiler, aynı olamaz. Caz tıpkı hayat gibi... Ben cazı kendimi çok rahat ifade edebileceğim bir alan olarak görüyorum.

Başak: Bunu ben de kendime soruyorum. Mesela bu ara çok tasavvuf okuyorum; aşk, aşkı korumak... Tam nedenini aslında bilmiyorum, bunu sözlerle anlatabilmem pek mümkün değil. Caz çok özel bir müzik, hiçbir zaman sınırlarına ulaşamıyorsun, hatta yaklaşamıyorsun bile. Bu da keşfetme isteğini sürekli diri tutuyor. Yoksa akıl kârı iş değil. İnsan kendini buna kaptırınca başka bir yolu olmuyor, ardını düşünmüyor.

Çağıl: Bu çok içsel bir durum, tanımlaması ve anlatması biraz güç, ama sanıyorum benim içimde ülkede olan biten her şeye rağmen varlığını sürdüren ve hatta zaman zaman bundan beslenen bir üretme güdüsü var. Bazen olan biten her şey hayatımızı gerçekten zorlaştırıyor ama kişisel olarak vazgeçmekten yana değilim çünkü bu insanı atalete sürüklüyor. Sürekli bir şeylerden şikâyet ediyoruz, fakat bu durumlardan kendimizin de sorumlu olduğunu unutuyoruz gibi geliyor. Bu yüzden, umutsuzluğa kapılma lüksümüz yok ve üretmeye devam etmek zorundayız.


Şenay: Sanırım umut. Mutlu olmak için sebeplerim hâlâ var. Beni mutlu eden şeyleri çoğaltmaya çalışıyorum ve caz öyle bir tutku benim için. Sevdiğimiz işi yapıyoruz, bizi diğer insanlardan ayıran önemli şey bu...


‘Müziği anlamak için çaba sarf etmek gerek’

Caz müziğini yeni keşfedenlere belki birkaç öneri...

Başak: Önyargısız dinleyin. Hemen bir karara varmayın. Cazın birçok dönemi ve çeşidi var. Mümkünse canlı dinleyin, o ana tanık olmak çok özel bir tecrübedir.

Şenay: “Caz yapma” denir ama bu kalıptan kurtulmalı. Yeniyi ve farklı şeyleri keşfetme konusunda açık olmalarını öneririm. Başta dinlemesi çok kolay değil; içine girdikçe güzelliğine kapılacaksınız.

Çağıl: Caz hakkında var olan kalıp düşüncelerden uzak durup kendi algılarını yaratabilirler... Hayattaki her şeyde olduğu gibi müziği anlamak için de çaba sarf etmek gerek.

Dolunay: Her müzisyenin yorumu diğerlerinden farklıdır. Birinde kendilerini bulamazlarsa başkalarına hayatlarında yer versinler, müzikten hiç vazgeçmesinler.

Ülkü: Caz ve müzikle ilgili düşüncelerim hayata dair bir durum benim için. Dinlerken de söylerken de her şey daha anlamlı geliyor.


Röportaj: Ece Ulusum

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.