Usta oyuncu, söz mizaha geldiğindeyse “Bizim dönemimizde sinemaya, tiyatroya giden sanat tüketicisi, kitap ve 4 gazete okuyordu. Biz de sanatta geliştikçe daha kaliteli, rafine espri yapmaya çalışırdık. Şimdiyse onları arar olduk, mizahta çivi çıktı” diyor.



Metin Akpınar, Zeki-Metin ikilisinde oynadığı karakter gibi gerçek hayatta da hep ikilinin daha akıllısı, daha işini bileniydi. Zeki Alasya, ne kadar hevesli ve savurgansa, Metin Akpınar hep o kadar akıllı ve zengin olarak bilindi. Akpınar’la bu akşamdan itibaren yeni gününde; cumartesi akşamları izleyiciyle buluşacak olan SHOW TV’nin sevilen dizisi ‘Aşk Laftan Anlamaz’ın kadrosuna Laz Dede olarak katılması vesilesiyle sette buluşup konuştuk. Başrollerini Hande Erçel ile Burak Deniz’in paylaştığı dizinin Haşmet Dede’si Metin Akpınar, Zeki Alasya’ya özlemini de anlattı, astronomik rakamlar kazanan yeni nesil dizi starlarına ileride sefalet yaşamamaları için bir büyükleri olarak yatırım tüyoları da verdi.


‘İlk kez dedeyi oynuyorum’

5 yıl sonra dizi setlerine geri döndünüz. Setlerden neden uzak duruyorsunuz?

Evet zannediyorum 5 sene olmuş. Ben takip etmiyorum onları, arkadaşlar söylediler. Biraz seçerek yapıyoruz. Ee biz artık biraz emekli olduk.



Oyunculuğun emekliliği var mıdır?

Keşke olmasa. Yani benim bu anlamda en gıpta ettiğim sanatçı Yul Brynner’dır. Adam ‘Kral ve Ben’le başladı tiyatroya, ‘Kral ve Ben’i oynarken de öldü. Bu şans her sanatçıya nasip olmaz. Ama bizde öyle değil. Bizde son zamanlarda piyasa şunu emrediyor: 2 tane genç delikanlı, 2 tane zarif güzel kız, ya bir babaanne ya bir dede, bir kötü insan bir de bunların marifetli yardımcısı 2 komik... Bize de bir dede rolü düştü.


Dede oynamak size kendinizi nasıl hissettiriyor?

Dede rolünü severek kabul ettim. Hem yaş itibarıyla hem de dizi itibarıyla bu çok normal. Dedeyi ilk kez oynuyorum sanırım, filmlerde oldu mu hatırlamıyorum. Rolün böyle yaşlı ya da başka bir şey hissettirmesi söz konusu değil. Biz o rolün, o hissin içine giriyoruz. Ama gerçek anlamda 73 yaşından itibaren hafif bir yaşlılık hissetmeye başladım. Benim yaşım 76.


73 yaş, insanın kendini yaşlı hissetmesi için bir sınır mı?

73 öyle bir sınırdır. 65’te gitmezsen, 73 iyidir. 73’ü aştın mı 80’i, 82’yi yakalarsın inşallah. Allah artık ne kadar ömür verdi bilmiyorum. Ama yani biz yaşlı dönemimizdeyiz artık. Beynimiz, gönlümüz genç de beden itibarıyla...



‘Bazı arkadaşlar uçuyorlar’


Başlamış bir işe sonradan girdiniz, endişeniz var mıydı?

Bu bir gençlik dizisi. Metin Akpınar ismi fena değil de, şimdi dede orada iyi olur mu olmaz mı? Benim seyircim gelir mi? Bunları düşündüm. Çünkü bu dizi 14-25-30 yaş seyirciye hitap ediyor. Benim seyirci kitlemse 30-60 yaş grubu. Şimdi tabii başladık bunlara. Sağolsunlar onlar da seviyorlar, sayıyorlar, anlaştık. “Evet” dedik. Bismillah hemen başladık. Seyirci de sevdi.


Bu dönemde dizi starlarının astronomik bölüm ücretleri konuşuluyor, nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet bazı arkadaşlar uçuyorlar. Bizimki efendice... Bizim de 50-60 seneye yakın bir emeğimiz var bu işe. Onun göz ardı edilmemesinden de memnunum.


Sizin gençlik döneminizde Yeşilçam’da kazanılan ücretlerle şimdi televizyon dizilerinden kazanılan ücretler arasında nasıl bir fark var?

Bugün 80 milyon Türk vatandaşının ürettiği gayri safi milli hasıla 800 milyar dolar. Bizim zamanımızda bu paralar yoktu. Ben Ulvi Uraz’a girdiğim zaman 3 ay hiç para alamadım. Maaşım 3 ay sonra verilmeye başlandı ve 375 liraydı. Yeni evlenmiştim. Aksaray’da kirası 400 lira olan bir evde oturuyordum, 25 lira açık oradan başlıyordu.



Sizi zengin edecek paralar da onlar değildi herhalde...

Zengin edecek paralar zaten çok sonra başladı. Yani daha çok reklamlardan aldık biz para. O zaman para çok büyük sorun değildi, ilgi görmüyordu. Biz bununla geçiniyorduk aslanlar gibi. Tutmuş bir iş para getirir. Şimdi gençler iyi kazanıyorlar. İnşallah paralarını doğru yerlerde değerlendiriyorlardır.


Sinemamızda son yıllarda tam bir komedi furyası yaşıyor. O damardan gelmiş bir usta olarak bu furyayı nasıl görüyorsunuz?

Bir ülkede çivi çıkmaya başladı mı her şeyde birden çıkar. Sanatta da, politikada da, orduda da, bürokraside de, yargıda da, mizahta da çıkar. Bizim dönemimizde aşağı yukarı sinemaya, tiyatroya giden sanat tüketicisi kitap okuyordu, 4 gazete okuyordu. Biz operaya, baleye gidiyor, tiyatroya geliyorduk. O yüzden biz bir espri yaptığımız zaman duvara çarpmıyordu. Biz sanatta geliştikçe daha rafine, daha kaliteli espri yapmaya çalışırdık, onları arar olduk.


‘Seyircinin beklentisine inilmemeli’


Peki mizahın yerinden çıkan o çivisini tekrar nasıl çakacağız?

Doğru, rafine iş yaparak... E olacaktır. Sanat tüketicisinin seviyesine inerseniz bugün seviye kaybedersiniz. Çok yukarıdan oynarsanız o zaman da olmaz. Ona yakın bir yerlerde ürün çıkarıp o ürünlerle tüketiciyi de yukarı çekmek gibi bir ödevi olmalı herkesin. Bu güzel ama ütopik bir fikir tabii.



Yani komedi filmi yapacak insanlar seyircinin beklentisine inmemeli mi?

Evet inmemeli. Bakın son zamanlarda özellikle sinemeda gördüğümüz nedir? Rafine işler, ödüllük işler sinemada çalışmıyor. 400-500 kişi, bilemedin 3-5 bin kişi giriyor. Büyük popülasyona hitap eden işlerse 3-4 milyon müşteri buluyor. Bunun ortası yok mudur canım? Bak şimdi ‘Ekşi Elmalar’da öyle bir şey söyledi ki kardeşim, gayet de haklıydı. “Biz ikisinin ortasını yaptık. Yani hem ödüllük hem de gişe” dedi. Yılmaz (Erdoğan) çok net söyledi bunu. Bence en iyi yol bu.


Sizin gibi, Şener Şen gibi ustalar sinemadan uzakta. Şener Şen kendisine teklif gelmediğini söylüyor...

Onlar çok güzel işler yaptılar Yavuz Turgul’la. Yine aynı seviyede işler yapmak istiyor, onun için demiştir. “Teklif gelmiyor” lafında biraz ironi de var. Gelmez olur mu? Geliyordur. Bana bile geliyor. Onlara niye gelmesin?



‘Zeki-Metin demokrattı’


Zeki ile Metin nasıl buluşmuştu?

Biz Zeki’yle yazılmış bir kader birliğinin içinde geliştik. Ben Aksaray’da doğdum büyüdüm, Zeki’yle aynı evde. Babalarımız tanışmazdı ama aynı işyerinde çalışıyorlardı. Annelerimiz öldüğünde aynı camiden kaldırıldı, imamlar bile aynıydı. Sonra kader bizi Milli Talebe Birliği’nde birleştirdi. Orada tiyatro yaparken ortaklığımız başladı.



Bu ikiliyi unutulmaz kılan nedir?

Genel anlamda demokratlık. Demokratlığın parantezinde saygı. İnsanlar birbirini sevmek zorunda değil, ama mutlaka saymak zorunda. Biz bir de birbirimizi çok severdik. Çift yumurta ikizleri vardır ya; birinin canı yanınca ötekinin de yanar.


Zeki Alasya’nın canı yanınca siz de hissediyor muydunuz?

Beynimizde 1 trilyon yardımcı hücre var. O 1 trilyon yardımcı hücrenin 250 milyonu bu işlere bakıyor. O boyutta da birbirimizde adeta telepati olurdu. Birbiriyle konuşmadan anlaşan adamlardık biz. Anlaşamadığımız konularda dahi sesimizin volümünü açmamışızdır. Çok önemli bir şey söylüyorum. Bugün kardeşlere, politikacılara, ortaklara, kapak olsun. Volümünüzü iyi ayarlayın. Sevmek zorunda değilsiniz ama herkes birbirini saysın. Demokrasi aynı düşünen insanların rejimi değildir. Biz Zeki’yle demokrattık.


Röportaj: Bülent İpek




Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.