Yeni kitabı ‘Ölü Kuşların Sessizliği’nin heyecanını yaşayan Başak Sayan “Aylar boyunca uğraşıyorsun ve sonunda bitiyor. Kendimi doğum yapmış gibi hissediyorum. Gerçekten kitap çıkarmak çocuk doğurmak gibi” diyor.


‘Ölü Kuşların Sessizliği’nin hikâyesi nedir?

Aslında kitabı birkaç sene önce yazmaya başladım. Sonra araya ‘Kelebeğin Kaderi’ girdi. Çünkü bu kitabın kurgusu çok kolay değildi. Demlenmesi gereken bir hikâyeydi. Bir ölümün cinayet mi yoksa intihar mı olduğunun esrarıyla başlıyor. Olay örgüsü polisiye ama bu roman aslında karmayı anlatıyor. Hayat dev bir ayna gibi ona ne gösterirsen sana onu yansıtıyor. Bunu hayatımın her alanında gördüm. Eğer birini aldatırsan aldatılıyorsun. Sen hayattan ne bekliyorsan onu vermek zorundasın.


Karma son dönemde magazin camiasında da çok konuşuldu. Angelina Jolie-Brad Pitt çiftinin ayrılığı ve Jennifer Aniston’ın karması...

Aynısı orada da var. Karma bir sonraki hayatında da olabilir. Ben başka hayatlar yaşadığımıza da inanıyorum. Üç ay sonra veya üç yıl sonra süresini bilemem ama karşındaki insana yaşattığın duyguyu sen de tadıyorsun.


İnsan böyle bir hikâye yazarken kendi hayatına da dönüp bakıyordur. Olmasından korktuğunuz geçmiş hatalarınız var mı?

Ben geçmişin borçlarını ödedim. Ben onları yaşadım ve bugün yaptığım her şeye dikkat ediyorum. Tabii ki insanım hatalar yapıyorumdur ama elimden geldiği kadar dikkat ediyorum. Bazen egona, hırsına yeniliyorsun bir şey yapmak istiyorsun. Öyle anlarda ‘Bunun aynısını yaşayacaksın. İstiyor musun hâlâ?’ diyorum ve bu beni her zaman durduruyor. Ettiğim çok kırıcı bir sözün ardından aynı cümleyi aynı şekilde duydum. Bana çok büyük haksızlık yapan bir arkadaşım aradan geçen birkaç sene sonra bana yaşattığının aynısını yaşadı. Hayat borcunu ödemeden peşini bırakmıyor. Ben adaletin insan eliyle sağlanamadığını düşünüyorum. En sağlam demokrasi bile ilahi adaletin yerini tutamaz.


‘Yapılmayanı yapmak istedim’


Romana başlarken final kafanızda oluşuyor mu yoksa siz yazdıkça mı oluşuyor?

Belki başka yazarlar öyle değildir ama ben sonunu bilmiyorum. Hikâye sonunu kendisi oluşturdu. O içgüdüsel bir şey yazarken bir anda içine doğuyor ve her şey şekilleniyor. Tabii ki başlarken bir iskeleti oluyor. Ama başlarken kafamdaki finalle bitmedi. Hikâye beni bambaşka bir noktaya götürdü.


Bu kitabı yazarken nelerden esinlendiniz?

Gizemli bir şey yazmak istedim. Polisiye psikoloji kitapları çok seviyorum ama Türkiye’de maalesef bu alanda çok da uzman yok. Yapılmayanı yapmak istedim. Okumaktan hoşlandığım şeyleri yazıyorum.


‘Okuyucularım izleyicilerimden daha tutkulu’

Aşk hikâyesinden başlayıp polisiyeyle devam ettiniz. Gidişat sizi nereye götürüyor?

Burada da bir aşk hikâyesi var. Yine bir aşk hikâyesi yazabilirim. Bir sonraki kitabın teması şekillendi. Ama hikâyesi şekillenmedi.


Oyunculuktan yazarlığa geçişinizdeki önyargıları kırdınız mı?

‘Kelebeğin Kaderi’nde vardı ama o önyargıyı kırdım.

‘İkiz olsun ama İkizler burcu olmasın’

Anne olmak istiyor musunuz?

Başak Sayan: Evet, ikimiz de istiyoruz ama kısmet. Çocuğum olursa İkizler burcu olsun isterim. Ben burcumu seviyorum aynı burçtan olmak isterim.

Murat Vardal: İkiz olsun ama İkizler burcu olmasın.


Bir röportajınızda ‘Çok güzel yemek yapıyormuşum, evlenince öğrendim’ demişsiniz.

Murat Vardal: Daha önce hiç yapmadığı için yapabildiğini görünce kendisi de şaşırdı.

Başak Sayan: 15 gün beni eve kapatın, yanımda köpeğim Max olsun, arada Murat da gelip gidebilir hiç sıkılmam. Evde oyalanacak çok şey bulurum ama yemek yapmayı sevmiyorum. Murat da bu durumdan memnun.

Murat Vardal: Evet, çünkü akşam yemekte kendini tutamıyorsun. Sağlıksız bir durum oluyor. Düşündüğün gibi yaşamıyorsan yaşadığın gibi düşün.

Başak Sayan: Yapmayı sevmiyorum ama eğer yemek yaparsam çok güzel yapıyorum.

Murat Vardal: Evet, çok güzel makarna yapar mesela.


Birlikte vakit geçirirken neler yapıyorsunuz?

Başak Sayan: Birlikte yapılan bir aktivite gibi gelmeyebilir ama ikimiz de kitap okuduğumuz zamanlarda çok huzurlu hissediyorum. Yan yana kitap okumak bana beraber yapılan bir aktivite gibi geliyor ve huzur veriyor.


‘Yazarken eşimi evden kovuyorum’


Kitabınızın olması size ne hissettiriyor?

Aylar boyunca uğraşıyorsun ve sonunda bitiyor. Hakikatten doğum yapmış gibi hissediyorum. Kitap çıkarmak çocuk doğurmak gibi.


Daha önce dizi senaryosu yazmıştınız. Romanınızın film olmasını ister misiniz?

İstiyorum, eşim de yapmalısın diyor. Bir ay kadar dinleneceğim ne yapacağıma sonra bakacağım.

Oyunculuğa devam edecek misiniz?

Oyunculuk beni bırakmadıkça ben onu bırakmam. Ama çok yoruldum. 20 sene ara vermeden neredeyse tatil yapmadan çalıştım. Sette çalışmayı anlatmak kolay, yaşamak çok zor. Bir senedir hiçbir şey yapmayıp sadece yazıyorum ve bu beni çok dinlendirdi. Sete acıkmam lazım. Bir de gelen işlerin hiçbiri etkilemedi.

Kitaplarınızı nasıl bir ortamda yazarsınız?

Evde sokağa bakan bir yazı masam var. Oraya oturup saatlerce çalışıyorum. Evde kimse olmayacak sadece köpeğim yanımda olur. Yazarken yalnız olmayı seviyorum. Hatta yazarken eşim Murat’ı evden kovuyorum.

Eşinizle tanıştıktan çok kısa süre sonra evlendiniz. İlişkiniz nasıl gidiyor?

Tanıştıktan bir ay sonra evlendik. Başlarda bazı güvensizlikler oluyordu çünkü tanımıyorduk birbirimizi. Zamanla aşk yerini başka şeylere bırakıyor. Eşim benim bir parçam oldu. Çok uzun süre birlikte olunca aşkı tüketmiş oluyorsun. Aşk sonsuz bir şey değil. Ya sevgiye dönüşür ya da biter. Aşkı tüketmeden evlenmek gerek.

Röportaj: Neziha Kartal


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.