Geçtiğimiz yaza damgasını vuran ‘Miş Miş’ adlı şarkıdan sonra ‘Yankı’ adlı bir single çıkaran Simge Sağın’la Anadoluhisarı’nda bir araya geldik. Başarılı popçuyla kariyerini, hakkında merak edilenleri ve bilinmeyenleri konuştuk.


Yeni şarkınız ‘Yankı’nın doğuş sürecinden bahseder misiniz?

Şarkıyı, Ozan Bayraşa ile beraber besteledik. İlerleyen süreçte Ersay Üner gitarıyla bize dahil oldu. Devamındaysa Sezen Aksu ve Deniz Erten birlikte sözlerini yazdı. Şarkı kolektif bir çalışmanın ürünü.

‘Artık tekdüze müzik dinlenmiyor’

‘Miş Miş’in ardından ‘Yankı’ gibi slow bir parçayla ters köşe yaptınız. Bu şarkıyı seslendirirken “Acaba dinleyici kitlemi kaybeder miyim?” diye tereddüt yaşamadınız mı?

Risk alıp cesaret göstererek oynak olmayan, duygulara hitap eden bir şarkıyla dinleyicilerin karşısına çıktım. ‘Miş Miş’i bulduktan sonra benden hep bu tarz şarkı bekliyorlar diye korkmaya başlamıştım. Hatta uykusuz geceler geçirdim. Ancak korkuyu risk alarak yendim. ‘Yankı’nın tam ortada oluşu da güzel. Ne hızlı ne de yavaş, ara hızda. Anlayacağınız oynayan Simge’nin yerini daha soğuk duran ama bir hikâye anlatan kadın aldı.


Şarkıya tepkiler nasıl?

Samimi söylüyorum kimi görsem “Kışı geçireceğimiz güzel bir slow yapmışsın” tarzında yorumlarla karşılaşıyorum. “90’lardan kopmuş gelmiş bir şarkı” diyenler de var. Geri dönüşler beni mutlu ediyor. Daha bu şarkının anlaşılma süreci de var. Benim hedefim sürekli farklı türlerde eserler ortaya koyup yenilikçi olmak. İnsanlar artık tekdüze müzik yapanları dinlenmiyor.


Peki sizi ‘Miş Miş’ mi yoksa ‘Yankı’ mı daha çok yansıtıyor?

Kesinlikle ‘Yankı’. ‘Miş Miş’ oryantal bir kadını ifade ediyordu. Açıkçası o kadar oryantal birkadın olmak istemedim ama denk geldi. Benim için iyi PR şarkısıydı. Yoluma ‘Yankı’ gibi şarkılarla devam edeceğim ancak insanlar eğlenceli Simge’yi hep görecekler. Müjde vermek gerekirse deep house bir şarkıyla yaza girmek istiyorum. Latince ve Hintçe şarkı yapmak da hedeflerim arasında.


‘Hala yolun başındayım’

Bir şarkıyla Türkiye çapında popülerlik yakaladınız. 30’unuzdan sonra şöhret olmak size ne hissettiriyor?

İnsanlar ya çocuk yaşta patlama yaşayıp 30’larında hatırlanmıyor ya da 30’lu yaşlarına kadar gerekli tecrübeyi edinip ömürlerinin sonuna kadar unutulmamayı başarıyor. 30 farkındalık yaşıdır. İnsan 20-30 yaş arasında yaprak gibi oradan oraya savrulur. Ben 10 yılı aşkın bir süredir müziğin mutfağındayım ve hâlâ kendimi yolun başında görüyorum. Önümde uzun bir yol var. Bu yolda en büyük şansım Ozan Bayraşa gibi yetenekli bir müzisyenle işimi ve hayatımı birleştirmek oldu.


Şarkılarınıza ilişkin yapılan olumsuz yorumları kafanıza takıyor musunuz?

Takmıyorum. Mesela ‘Miş Miş’ için telif ödenmesine karşın beni hırsızlıkla suçlayanlar oldu. Eleştirilere bozulmadım. ‘Miş Miş’i beğenmeyenler kötü kalpli insanlardı. Böyle bir şarkıya “Tutmaz, kötü” demek mantıksız bir hareket. Zevk olarak beğenmeyebilirsin ama popüler kültürde her zaman yeri olacak bir şarkı. Şarkıyı besteleyen Riff Cohen bile bu kadar patlamadı. ‘Miş Miş’i hem eleştirdiler hem oynadılar.


‘Bana boy değil ses lazım’

Şöhret olmadan önce sürdüğünüz hayat ile şimdi sürdüğünüz hayat arasında ne gibi farklılıklar var?

100 milyonluk şarkıyı gördüm de ne oldu? Hâlâ ekmeği yumurtaya banıyorum. Ben aynı benim. Hırsım yok. Farklılık olarak konser sayım arttı. Haftada 5 gün konser verdiğim oluyor. Vücudum bu tempoya alıştı artık, uykusuzluk koymuyor. Bazen kendimi robot gibi hissediyorum. Bizim işte başarı eşittir uykusuzluk, bunun farkındayım. “Uykusuzluktan ölüyorum” dediğim anlar da yok değil tabii.


Gözleriniz hep parlıyor. Pozitif enerjinizi neye borçlusunuz?

Yaşamayı ve işimi seviyorum. Dinleyicilerin güzel tepkileri ve işimi aşkla yapmak beni ayakta tutuyor.


Yaşınızı da göstermiyorsunuz.

Bu, minyon olmamdan kaynaklanıyor. Boyu kısa kadınlar geç yaşlanıyor. Ben model değilim, bana boy değil ses lazım.

‘Kibar bir kız olamadım ama doğalım’

Biraz erkeksi bir yanınız var gibi duruyor, yanılıyor muyum?

Evet, var. Maça gidiyorum, tutkuyla araba kullanıyorum. Belki de tek başıma kadın olarak hayatta kalabilmek için bir savunma mekanizması geliştirdim. Kendimi kollamak için hafif bir maskülen tavrım var. Erkek gibi olan, harbi kızları severim. Ben kibar bir kız olamadım ama doğalım.


Mutfakla aranız nasıl?

Mutfakta iyiyim. İnsanlarda erkeksi olan kız yemek yapmaz düşüncesi olabilir ama böyle bir şey yok. Biz Arnavut’uz. Yemeyi de yedirmeyi de severiz. Ekmeğimi kendim yaparım. Zeytinyağlı pırasa ve fasulye yapımında da iyiyim. Elimin lezzetli olduğu söylenir.


‘Gelinlik giyme haya lim yok’

Evlenip gelinlik giyme hayali kuruyor musunuz?

Ben öyle şekillere, günlere filan takılmıyorum. Gelinlik giymek her kızın hayalidir ama bu bana klişe geliyor. Gelinlik giyme hayalim pek yok. Bende böyle bir istek yok. Şu anda mutlu olduğum kişiyle birlikteyim. Beyaz kumaş parçası beni heyecanlandırmıyor.


‘Yalnız ölmek istemem’

Çocuk sahibi olmayı düşünüyor musunuz?

Çocukları özellikle oğlan çocuklarını çok severim. Çocuğumun olmasını istiyorum, yalnız ölmek istemem. Ama daha zamanım var. Bu konser temposunda çocuk yapmak dünyanın en büyük sorumsuzluğu olur.

‘Âşıkken yaşadığını anlıyorsun’

Sizin için aşk kavramı ne ifade ediyor?

Hayatta kalmanın en anlamlı hali. Hayatı yaşarken insan her şeyi unutuyor ama âşık olunca yaşadığını anlıyor. Benim böyle oldu. Ozan (Bayraşa) ile ilişkimdeki mutluluk müziğime de yansıyor. Şarkıları aşk tellendiriyor. Duyguları açığa vuruyor. Aşk hastalıklı bir şey... Acı çekince de şarkılar çıkıyor.


Röportaj: Arif Hür

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.