Tolgahan Sayışman, aynı sezonda izleyicinin karşısına iki farklı karakterle çıkmanın mutluluğunu yaşıyor. Show TV’nin sevilen dizisi ‘Asla Vazgeçmem’de zengin işadamı ‘Yiğit Kozan’ı canlandıran Sayışman, ‘Bizans Oyunları’ ile ilk kez absürt komedi türündeki bir yapımda rol aldı. Ünlü oyuncu ‘Adonis’ rolüyle izleyiciyi oldukça şaşırtacak. Bir o kadar da güldürecek.


‘Bizans Oyunları’nı sizin için özel kılan ne oldu?

İlk bakışta sevgili Ünal Yeter’in son derece başarıyla canlandırdığı ‘Vurkaçoğlu’ olmam beklenebilirdi ama ben izleyiciye kendimi farklı gösterip gösteremeyeceğimi düşünüyordum. İnsanların karşısına beni daha önce görmedikleri şekilde çıkmak istiyordum. İzleyicinin “Aaa, bu Tolgahan mı?” diye şüpheye düşeceği bir durum oluşturmanın peşindeydim. ‘Adonis’, bu konuda benim için biçilmiş kaftandı.


Gani Müjde bu isteğinize ne dedi?

Bana destek verdi. Senaryoda yazan ‘Adonis’ aslında filmin jönü gibiydi. Daha düzgün, komediden daha uzaktı. Ben onu olobildiğince komik bir karaktere çevirmeye çalıştım. Gani Ağabey de bana güvendi, bana sınır koymadı. Ortaya da benim istediğim bir karakter çıktı.


‘BU KEZ FARKLI YÖNÜM GÖRÜLECEK'


Jön olmak daha etkileyici değil midir, ‘Adonis’i evirmeye neden ille de gerek duydunuz?

Evet etkileyici. Yılda iyisinden, kötüsünden 3-4 sinema filmi senaryosu geliyor. Belki fazlası geliyor da benim okuduklarım bu kadar. Onlar da hep jön karakteri içeren senaryolar. Bu kez benim daha önce görülmeyen bir yönümün görülmesini istedim.


Hayranlarınızdan bu yönde istekler mi geliyordu?

Aslında bunu kendim istiyordum. Hayallerimden, yapmak istediklerimden biri de buydu. Televizyonda uzun yıllardır canlandırdığım karakterler var. Şansım yaver gitti, üç diziyle 10 yıl geçirdim. Oynadığım karakter uzun süre ekranda kalıyor. Sinema oyunculuk için daha geniş bir alan, televizyonda insanların beni görmedikleri bir karaktere bürünmek için önemli fırsat. O fırsatı da değerlendirmek istedim. “Böyle bir yönüm de var ve karşınıza zaman zaman böyle çıkacağım” demek istedim.


‘Bizans Oyunları’ ilk absürt komedi çalışmanız. Özel bir hazırlık geçirdiniz mi?

Komedi gerçekten zor. Hiç kolay olduğunu düşünmüyorum, insanları sürekli güldürmek, eğreti etmeden izleyiciyi sürekli kendinize odaklamak, kahkaha attırmak kolay işler değil. Bunu daha iyi anladım. Hepsi öyle aslında. Dramda da bu var ama komedi daha ayrı bir mecra.


Beklenti yüksek tabii...

Güldürmek zorundasınız, çünkü onu vaat etmişsiniz. Güldüremezsen başarısızsın. Daha önce Türkiye’de çekilmiş komedi filmlerine de baktım. Gani Ağabey’in mizahını daha fazla inceledim. Sonrasında da çekeceğimiz filmin atmosferine uygun bir araştırma yaptım. Kostüm grubuyla sanat grubuyla dirsek teması yaparak ortaya biraz görsel olarak da hem inandırıcılığı yüksek hem de davranışları komik olan ama kendi jön jön duran bir adam yaratmaya çalıştım. Benim çok içime sindi. Saç şeklimden, kostüm durumuna kadar hemen hemen her şey benim tasarımım. Bakalım izleyici ne diyecek?

Sizin küfür ediyor olmanız şaşırtıcı. ‘Ne derler’ endişesi taşımadınız mı?

Sinemada doğru yerde ve doğru zamanda kullanıldığında özellikle komik olabildiğini düşünüyorum. Bunu da yapabildiğimiz tek mecra sinema. İzleyicilerin pek alışık olmadıkları bir durum ama kulağı çok tırmalayacağını düşünmüyorum. Evet küfrettim ama izlenildiği zaman rahatsız etmeyecek. İnsanları eğreti etmeden, yeri geldiğinde komik olabilecek şekilde kullandım. Evet, küfür etmek benden beklenmiyordu ama emin olun kimse rahatsız olmayacak. Pırıl pırıl genç bir adam olan Bizans’ın vârisi ‘Adonis’in içinden bir anda bambaşka biri çıkıyor. Beni de güldüren ve bu rolü kabul etmemdeki püf noktası da zaten bu.


Küfürler konusunda katkınız oldu mu?

Senaryoda oynadığım karakter aslında hiç küfretmiyordu. Küfürlerin eklenmesini özellikle ben istedim.


‘TRENDİ KAÇIRMAYA NİYETİM YOK’


Amerika’da neden ev aldınız?

Kız kardeşimle gittik baktık. O şu anda orada. Ben de çekim olmadığı zamanlar gidiyorum. Maddi imkânlarla da alakası var tabii. Elverirse hayatımın bir bölümünü orada geçirmek istiyorum. Tamamen yerleşme gibi bir düşüncem yok. Maddiyatla doğru orantılı işler. O gücü sağlayabilirsem hayatımın bir dönemini Los Angeles’ta, bir dönemini de Türkiye’de geçirmek istiyorum.


Neden, Los Angeles’ta çalışma hayaliniz mi var?

Bunu gerçekleştirebilmek için çok uzun süre orada kalmam ve açıkçası burayla bağ- larımı koparmam gerekiyor. Sürekli orada olmak, fırsat kollamak lazım. Şu an itibarıyla o fırsatı yakalayabilecek durumda değilim. Hayatımın iki - üç yılında hiç dizi çekmemem, Türkiye’ye sadece sinema filmi çekmek için gelmem gerek. Ancak o zaman bir fırsat yakalayabilirim.



Öyle bir isteğiniz var mı?

Var ama gerçekçi olmak gerek. Şu an Türkiye’de yakaladığım trendi kaçırmaya niyetim yok. Oyunculuk yaşı olmayan bir meslek. İleride, belki on yıl sonra bu isteğimi de gerçekleştirebilmek için oralarda tamamen vakit geçirebilirim.


‘Sinema benim için hayaldi’


Bugüne kadarki en büyük başarınız nedir?

Başarı herkese göre değişen göreceli bir kavram. Bana çok başarılı gelen bir şey başkası için sıradan bir şeye dönüşebilir. Hatta benim başarılı bulmadıklarım başkaları için büyük bir başarı olabilir. “Başardım bitti” demiyorum. İnsanın kendini geliştirebileceğini, başarısının üzerine başarı ekleyebileceğini ve başarmanın sonunun olmayacağını düşünüyorum. Mesela ben 2005’te Manhunt’ta erkek güzeli seçildiğimde bu benim hayatımın en büyük başarısıydı. Sinema oyuncusu olabilmek çok büyük bir hayaldi. Oradan bu döneme bakınca şimdi bunları eyleme geçirmiş ve üstüne daha fazla koymaya çalışan biri olduğumu söyleyebilirim.

‘Asla Vazgeçmem dizisi hak ettiği ilgiyi gördü’


Nokta atışı yapmayı çok mu iyi biliyorsunuz? Dizileriniz neden fenomen oluyor?

Kaderleri de birbirine çok benziyor. Hipodromda start verildiğinde bazı atlar fark atar ya , bizimki arkada nal toplayarak başlı- yor ama son düzlükte arkadan koşup birinci oluyor. Dizilerimin böyle bir kaderi var. ‘Asla Vazgeçmem’ başlarda yüksek bir başlangıç sağlayamadı. Bazı oyuncu arkadaşlarım karamsarlığa düştü. Onlara hep ‘Merak etmeyin dizimiz iyi, hak ettiği ilgiyi görecek’ diyordum. Şükürler olsun, öyle oldu. Önemli olan devamlılığı sağlamak. Üç dizide de bunu yakaladım, umarım bundan sonra da devamını getireceğim.

‘Misyonum hayatımızı kolaylaştırmak’


Hiç kendinize “Ben kimim, dünyadaki varlık nedenim ne, misyonum ne” soruları soruyor musunuz?

Her insanın bir misyonu vardır. Hiçbirimiz dünyada kalıcı değiliz. Misyonum o kısa süre içerisinde hem kendimi hem yakın çevremi özellikle ailemi mutlu edecek huzurlu bir ortam yaratmak. Yüzyıllar boyunca insanlığa bir örnek teşkil edecek bir şey yaratma çabasında değilim. Böyle bir misyonum yok. Dünyadaki misyonum, kendim ve ailemle alakalı olarak hayatımızı kolaylaştırmaya çalışmak. Bir şekilde benimle bağlantılı insanların da tabii.


Siz ne zaman aile olacaksınız?

Bilmiyorum, kısmet.

‘Sahip olduklarıma binlerce kez şükrediyorum’


Ünlüsünüz, yakışıklısınız, gençsiniz ve başarılısınız. Eksikliğini duyduğunuz neler vardır?

İlla ki vardır. Ne var ki şükredecek o kadar şeyim var ki. Mevcutta elde ettiklerime, sahip olduklarıma bakacak olursak binlerce kez şükür. Başka bir şey söyleyemiyorum. Allah, ailemin, sevdiklerimin eksikliklerini vermesin. Başka bir şey istemem.


Bir röportajınızda “Kadınlar güçlü erkek sever” demiştiniz. Ne anlamda güçlü? Fiziki mi, maddi mi, manevi mi?

Hepsi. Tabii kadından kadına da değişir. Bazıları maneviyatı güçlü erkek ister bazısı maddiyatı güçlü erkek. Bazısı da fiziki güçlü erkek. Hepsini bir arada isteyen de var. Onu koruyup kollayabileceğine inandığı erkek ister. Hepsi de güçlülüğü temsil ediyor. Kimse güçsüz erkek istemez. Her kadının güç tanımı farklı.


Yakışıklı, çekici biri olmak sizi artık ne kadar ilgilendiriyor?

Hiçbir dönemimde “Vay ne kadar da yakışıklıyım” diye aynaların karşısında yaşayan bir adam olmadım. Önceliklerim hep daha farklı oldu.


Nedir onlar?

Tabii ki iyi insan olmak.

‘Morale ihtiyacımız var’


Gündem böyleyken kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

Bu çok ciddi, oturup uzun uzun konuşulması gereken bir konu. Kendimi yanlış ifade etmek istemem. Sözlerimin çarpıtılarak alakasız yerler çekilmesinden endişe ederim. Hayat bir şekilde devam ediyor. Gülmek de bir ihtiyaç, hepimizin ihtiyacı. Sağlığımız için de çok önemli. “Ülke ve dünya gerçeklerini kenara itip vur patlasın çal oynasın” demiyorum. Hayır, asla. Hayatın içinde gülmek de var ağlamak da. Bu kadar üzücü olayın gerçekleştiği dünyada en azından insanların kendilerini rahatlatmaya ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum. İnsanların her dönem morale ihtiyacı var. Savaşlarda gülmek, eğlenmek için düzenlenen etkinlikler de moral kazanmaya yönelik değil midir? İnsanların her daim yaşamaya tutunmaları için morale ihtiyaçları var, bunları da komedi filmlerinden karşılıyorlar.


Sizce insanoğlunun neyi bilmesi gerekiyor da bilemiyor?

Şükretmeyi bilemiyor. Bence en büyük problem burada. İnsanlar şükredebilseler elindekilerin bir nimet olduğunu ve onlarla yetinebilmeyi bilseler problemler ortadan kalkacak.




Röportaj: Mehmet Çalışkan

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.