Duygularını şarkılarına yansıtmak konusunda Türkiye’nin sayılı isimlerinden biri olan usta sanatçı, her daim zamansız şarkılar yaratmayı istediğini söylerken zaman zaman bu yaratım sürecinde yaşadıklarını, “Şarkılarımla çok kavga ettim ben” diye özetliyor.


Anlam yüklü, duygu patlamaları yaşatan nice şarkının yaratıcısı Feridun Düzağaç, geçtiğimiz günlerde ‘Başka’ adlı son albümünü çıkardı. Hem albümünü hem müziği konuşmak üzere Cihangir’de buluştuğumuz usta sanatçı, müzik sektörününün durumundan insani keşmekeşlerimize, bir şarkınının yaratım sürecinden sosyal medyaya yönelik düşüncelerine kadar her şeyi içtenlikle anlattı bize.

Müziğiniz kadar sözleriniz de ön planda. Sizce günümüzün müzik eserleri bir bütünlük eksikliği gösteriyor mu?

Söze dayalı müzik, zamansızdır. O yüzden belki şu anda birkaç jenerasyona dokunmuşluğum vardır benim. Popüler kültür kavramında şarkılar yaparsanız daha kısa vadede başarmak ya da iz bırakmak gibi şanslarınız olabilir. Ben formu ne olursa olsun yazdığım her şeyi çok önemsiyorum.


Kendi kahramanlarınız şarkılarınızda yer buluyor mu?

Hayatımın kahramanlarını andığım çok az şarkı var. Yüz şarkılık diskografi içinde belki üç tane. Babamın ölümüne yazdığım bir şarkı var. ‘Yürüdüm’ diye bir şarkı var. Beni ilgilendiren, tanımadığım, hiç tanışmayacağım ve hiç hikâyesini bilmediğim bir insana şarkılarla dokunmak.


Bir şarkının sözü ve müziği bütünün parçaları. Bir müzik eserini yaratırken eşzamanlı mı yaratırsınız yoksa müziğin üstüne sözü mü yazarsınız?

Beni yan yana gelen birkaç kelime, olası bir şarkının nakaratını oluşturacak bir cümle, bir duygu tetikliyor. Mesela temel konservatuvar eğitimi alsaydım, olabilirdi. Biliyorsunuz, dünyanın bütün ülkelerinde konservatuvarlar beste yapmayı öğretiyorlar, kompozisyon öğretiyorlar. Hatta özel yerlerde hit şarkı yapmayı da öğretiyorlar. Böyle bir eğitimim olsaydı müziğin üzerine söz yazmayı da denerdim ama bu benim neredeyse hiç denemediğim bir şey.


Müzikte kalıplar olduğunu savunanlar var. Buna dair ne düşünüyorsunuz?

Mesela yapımcıların ya da bu işi çok iyi bilenlerin benim hiçbir zaman itibar etmediğim; “Bir şarkının nakaratı bir buçuk dakikada gelecek” anlayışı var. Benim hiçbir zaman böyle bir matematiğim olmadı.


Bu tip durumları biraz da ‘sektör beklentisi’ diye değerlendirebilir miyiz?

Kabaca evet. Son 3-5 yıldır radyolar özelinde hit şarkıya dayalı bir yayın akışı tercih edildi. Bu müzik kanallarına da kısmen sirayet eden bir durum. Ben buna gülümseyerek “Hit mafyası” diyorum. Yazdığınız şarkı hit olacak ki çalınacak, videosu izletilecek. Yani müzik son 3-5 yıldır reytinge konu oldu. Sektör içinden biri olarak en çok yadırgadığım durum bu.


Tamamlayamadığınız bir şarkı var mı? O süreç nasıldır? Bir anda mı çıkar, belli bir sürece mi yayılır?

Değişir. Mümkünse bir anda çıksın birbirimizi yormayalım (gülüyor). Bazı şarkılarımla çok kavga ettim ben. İlk 4-5 albümün şarkıları bir anda çıkan şarkılardı. Tabii o zaman gençtim, hayata dair meraklarım, kaygılarım, arayışlarım, heyecanlarım çoktu. Şaşırmak duygusuyla şimdiki kadar küsmemiştik.


Müzik dünyasında 20. yılınızı kutlayacaksınız. Bu süreçte müzik adına keşke yapsaydım ya da yapmasaydım dediğiniz bir şey oldu mu?

Yaşadığım topluma karşı borçlu hissettiğim zamanlar oldu. Ekmek kavgası peşindeki adamın şarkılarını çok yazamadım. Yazmak isterdim.





Şarkılar çok çabuk tüketiliyor. Bu, şarkıların tüketilmeye müsait olmasından mı yoksa toplumun çabuk tüketim alışkanlığından mı kaynaklanıyor sizce?

Burada kusuru zamana kesmek çok anlamlı olmaz. Bu bilişim çağıyla beraber acele etme kültürü, öyle bir koşuşturma hali var. Ben ona bağlıyorum.


‘Fiziki albümle bağımız vardı’



Artık fiziki albüm çıkmayacağına dair iddialar var. Ne düşünüyorsunuz?

Yapımcıların 2017’den itibaren fiziki albüm basmayacaklarına dair duyumlar alıyoruz. Dijital mağazacılık işi çok gelişti. Dinleyicilerin akıllı telefonlarından ya da tamamen kendi playlist’lerini oluşturabilecekleri müzik organları üzerinden tercih yapmaları bunda büyük etken. Fakat o fiziki albüm aramızdaki çok güzel bir bağ idi. Hatta albümlerin grafik tasarımları bile albümlerin içeriği kadar önemsediğimiz bir şeydi. Artık o tip dokunabilir şeyler kalmıyor.


‘Kırılganlık benim hobim’



Toplumun çeşitli katmanlarında binlerce farklı alana dair fikirsel ayrışmalar var. Bir konuda yan yana duran insanlar başka bir konuda ayrı düşebiliyor. Bir sanatçı bakışıyla bu kutuplaşmayı azaltmak adına düşündüğünüz oluyor mu?

Üstüne düşünmek şöyle dursun ben son 3-5 yılda tam da bu konular yüzünden çok ağır şeyler yaşadım. Hatta Twitter hesabımı kapattım. Bu aslında sizin gibi düşünmeyen, sizin sevdiğinizi sevmeyen, sizin gibi yaşamayan insanları da, mümkün olduğu kadar yaftalamadan ve ayrıştırmadan anlamaya çalışmakla alakalı bir şey. Biz tepki verme özürlüyüz, toplum olarak hep böyleydik. Bana kalırsa empati ve farklı yaşam modeline saygı olmalı.


Ülkemizde birçok sorunun kaynağının eğitim olduğunu görüyoruz. Eğitime yönelik, gözle görülür ve başarısı kanıtlanmış eylemler yapamıyoruz. Daha iyi bir eğitim için sanata nasıl bir rol biçmeliyiz?

Bir müzik dinleyicisinin kültürünün çok zayıf olmasının sebebi de eğitimdir, nezaketin ve zarafetin olmamasının da asıl sorunu eğitimdir. Eğitim sisteminin kendi mecrasını keşfetmiş, kendi menkıbesini fark etmiş bireyler yetiştirmesi gerekiyor. Eğitim bence en kurumsal, en dokunulmaz olması gereken alanlardan biri. Benim anladığım sosyal demokraside eğitimin ve adaletin dokunulmazlığı vardır.


Kendinizi kırılgan biri olarak tanımlıyor musunuz?

Kırılganlık neredeyse hobim benim (gülüyor). Yaş alıyor olmak, olgunlaşıyor olmakla birlikte kırgınlıkları o kırılma eşiğine gelmeden bertaraf edebiliyorum. Daha hazırlıklıyım artık.


‘Doğayı ve doğada olmayı seviyorum’



Kendinizi yorgun ve bıkkın hissettiğinizde yeniden güçlenmek adına ne yaparsınız?

Vazgeçilmez hobilerim var. İyi ki varlar, iyi ki zamanında bunlara merak salmışım. Bugün okul çağındaki genç- lerin hobisizlik gibi bir şeyleri var, hobileri yok. Doğa ve toprak benim çocukluğumdan, aile yapımdan gelen alışkanlıklar arasında. En çok sığındığım şey odur. Bozcaada’da bir hayatım var 20 yıldır. Orası, orada kurduğum ilişkiler benim için çok besleyici ve çok yenileyici. Eski eşyalar ve antikacı- lıkla ilgiliyim. Ahşap eskitme ve boyama teknikleriyle ilgili uzmanlığım var, kıymetli çiçeklerim var. Doğayı ve doğada olmayı seviyorum.



Röportaj: Mustafa Büyüksipahi

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.