Nursel Köse’yi yıllar önce Fatih Akın’ın harika filmi ‘Yaşamın Kıyısında’da hayat kadını Yeter olarak izlemiştim. Tuncel Kurtiz’le karşılıklı döktürüyorlardı! “Öyle çok talepte bulunacak değilim, benimle otur, benimle seviş. O kadar” diyordu Kurtiz. Öyle seksi bir kadın! Şimdi “Paramparça”da Keriman olarak her hafta izleyenlere tırnaklarını yedirtiyor. Öyle iyi oynuyor ki, ona sinir olmayan yok! Boğaz’daki şahane yalıda bu kez basma eteğiyle değil bütün fitliği, deri ceketi ve postallarıyla geçti karşıma, ben de aklıma ne geliyorsa sordum.


Bu seksapelin sırrı ne?

Kadın her zaman kendindeki eksikleri görür. Herkes sizi bir yerlere koysa da işin aslı başka, kendimi sizin gibi görmüyorum yani. Ama “Sağlıklı beslenme” diyebilirim.


Kendinizde beğenmediğiniz ne?

Vardır 1-2 şey ama söylemeyeceğim tabii ki!


Göründüğünüz kadar dominant mısınız?

Çok göreceli bu. Birilerinin ihtiyacı vardır, orada inisiyatifi ele alırsınız ama öyle ortamlar olur ki geri çekilmeniz gerekir. İnsan kalıp gibi bir şey değil, “Şöyle bir adamım, şöyle bir kadınım” diye bir şey yok. İnsan değişen bir varlık. Hep dominant olduğum ya da kendimi ezik gördüğüm ortamlarda değilim yani. Ama hayatımdaki tüm kararları kendim aldım. Bu bir dominantlıksa, dominantım.


17 yaşında Almanya’ya gidişinizle başlayalım. Neden gittiniz?

Üniversite okumaya gittim.


“Almancı” değilsiniz yani.

Yok, değilim. (Gülüyor.)


Kimdir Nursel Köse?

Vallahi hayatımı yazsam roman olur! Şaka tabii. Çok tezcanlıyımdır. 17 yaşımda Almanya’ya gittikten sonra hayatın akışına bıraktım kendimi. Çok yönlü gittim hep, koltuğunun altında 9 karpuz taşıyabilen cinstenim. Tiyatro yaptım, kabare yaptım, gençlik oyunları çıkarttım, Almanya’daki kadınlara okuma-yazma kursları verdim, Almanca kursları verdim, radyo tiyatroları yazdım. İlk yabancı kadınlar kabaresini kurdum orada mesela.


Neden Almanya?

Türkiye’nin zor dönemleriydi, ablam da orada diye ailem Almanya’ya gitmemi istedi. Gittikten sonra hayatımla ilgili her şeyi kendim yaptım. Hobilerimden mesleğime kadar. Bütün bunları yapınca bayağı kilometre kat ediyorsunuz ve öyle yalnız kalıyorsunuz ki. Kararlarımı danışacak kimsem yoktu.


O kararlardan pişman olduğunuz oldu mu?

Hiç olmadı. Şanslı bir insanım. Ama çok duyuyorum bu dominantlık meselesini , “Adam yer” diyorlar. Bugüne kadar kimseyi yemedim vallahi, sicilim temiz!


Burcunuz ne?

Koç. Karşınızdakini ezme pahasına bir hükümdarlık değil ama bendeki. Bastığınız yere sizin karar vermeniz ve etki altında kalmadan hayatta arzu ettiğiniz şeyleri yapabilme güdüsüyle alakalı. Bizim ülkede bunları yapan kadın dominant görünüyor ama değil. Okuduk ettik, mesleğimizi seçtik altı üstü!


Nerelisiniz siz?

Malatya. Çok bir bağımız kalmadı ama çerezimin büyük kısmı hâlâ oradan gelir.


Bir sonraki röportajı içli köfteyle yapalım!

İçli köfte biraz ağır oldu ama bildiğim başka “küfte”ler var tabii, gel sana onlardan yapayım! Çok zorlarsak içli köfte de yaparım, inatlaşmasak iyi olur. (Gülüyor.)





Mutfakta iyi misiniz yani?

Birkaç yemeğim vardır, repertuvarım çok geniş değil ama salata ve makarna çeşitlerim ünlüdür. İtalyan mutfağını çok seviyorum. Bıraksalar yemeklerden önce ya da sonra pizza yiyebilirim!


‘Yogacı mogacı değilim’


Sürekli diyette misiniz yoksa?

Hayatım boyunca diyet yapmadım. Kan grubuma göre besleniyorum, spor yapıyorum ama yogacı mogacı değilim. “Fitness! Koş, terle, mahvol”culardan da değilim.


Ne yapıyorsunuz?

Asya sporları. Nefesle kendini iyileştirmeyi, forma girmeyi, güçlenmeyi öğrendim.


“Yaşamın Kıyısında”daki Yeter karakteri de öyleydi, şimdi Keriman da öyle. Bu hayata tutunmaya çalışan, yırtık kadın rollerini iyi kıvırıyorsunuz.

Aslında farklı karakterler de oynadım ama bunlar oturuyor galiba.


Kendinizi komik buluyor musunuz?

Çok komiğim! Türkiye’de bu tarafım biraz geç fark edildi. Hâlbuki 1 yıl kabare yaptım ve o işin çekirdeğini bilirim. Türkiye’de güzel kadınların hiç komedi yanının olmadığına inanılıyor. Zaten kadınlar da kendilerine gülünmesinden zevk almaz genelde! Esprisine değil de kendisine gülündüğünü düşünür, hazmedemez. Biz daha çok sevilmekten, beğenilmekten, cici cici oturmaktan hoşlanıyoruz. Gülmek, güldürmek başka bir kapı açıyor, başka türlü bir kadın imajı çiziyorsun. Niye ya, neyimiz eksik?


Siz, size gülünmesinden hoşlanıyor musunuz?

Zaman zaman sorarlar ya “Niçin dünyadasın, hayat gayen ne?” falan diye, son zamanlarda hayatımın amacının insanları güldürmek üzerinden mutlu etmek olduğunu hissediyorum. Gülmek çok özel, çok sağlıklı, hayata bakışınızı değiştiriyor. Biz de neredeyse “Hadi biraz gıdıkla da gülelim” modundayız. Neyse ki beyazcam üzerinden evlerin ortasına kadar ulaşabiliyoruz artık.


‘İkinci şiir kitabımı yazdım’


Hikâyeniz nasıl başladı, nasıl bir anne-baba?

Normal anne-baba işte. Ama tüm kardeşler çok yönlü, çok yaratıcıydı. Bizim ailede herkes bir müzik aleti çalar. Ablalarım öğretmen okulunda okuduklarından her seferinde başka bir enstrümanla gelirlerdi eve. 2 ablamın da şiir kitapları var.


Sizin de var değil mi?

Bir tane var. İkincisi de hazır, basılmayı bekliyor. Yaratıcı genler taşıyoruz yani. Birdenbire “Ben oyuncu oldum” diye çıkmadım ortaya. Aile de “Aa, noluyoruz!” olmadı.


Almanya’dan kesin dönüş yaptınız mı?

Orada bir evim var tabii ki ama artık buradayım. Allahtan enternasyonal bir iş yapıyorum, dünyanın her yerinde oynayabilirim ama Türkiye’de olmak istedim. Kendi dilimde oynamaya hasrettim çünkü.

Başka bir şey o, değil mi?

Hem de nasıl! Burada da Keriman’da bir “Almancı”lık var gerçi. Almanya’da bildiğimiz Türk kadını şablonunu hep oynadım. İranlı kadını da oynadım. Şimdi bir de İspanyol karakter geldi ama Paramparça çok yoğun, her hafta 100 metre koşusu gibi. Nasıl olacak göreceğiz.


‘Keriman’ın hayatında seks yok!’

Sizin 9 yıllık bir ilişkiniz var. Hiç sıkılmadınız mı?

İlişkilerin her zaman bir matematiği, kendine göre formülleri vardır. Hayat da bir gidiş, araba gibi. Ömür boyu 2. viteste gidemezsin.


Hiç evlenmek istemediniz mi?

Mutlu olduğum, sağlıklı bir ilişkim var. Herhangi bir şekle dönüştürmek gibi bir derdim de yok.


Güvenilir bir kadın mısınız siz?

Dürüstlük anlamındaysa, evet öyleyim. Ama dürüstlük de göreceli bir kavram. Ben oyuncuyum, mesleğimde dürüstlük diye bir şey yok bir kere. Mesleğin gerektirdiği sürekli bir değişkenlik var; farklı karakterlere girip çıkıyorum sürekli. Yani benden her şey çıkar! Yeri gelir yalan söyleriz, yeri gelir korkularımız, travmalarımız olur. İnsanız, insandan ne bekliyorsanız benden onu bekleyin. Ben de sizden aynı şeyi bekliyorum.


Sizce Keriman kötü bir kadın mı?

Hiç kötü değil. Hangi pencereden baktığınıza bağlı. Açlık, fakirlik insanı kötü edebilir gibi duruyor ama ben öyle de görmüyorum. Arzu ettiği hayata ulaşamamış, mutsuz bir kadın olarak baktığınızda sadece acınası bir karakter Keriman. Yalnız, dul, seks yok hayatında dermişim... (Gülüyor.)

Yapayalnız bir kadın, aptal üstü bir erkek kardeşe sahip, anne yok, baba yok. Belli ki geçmişte onlardan da şiddet görülmüş. Birazcık egoist. Aslında hepimizde olması gereken ve olan bir bencilliği var. Olur ya, bir noktaya geliriz ve önümüzde 5 yıl mı, 10 yıl mı kaldı bilemeyiz ve hayata asılırız. Yaşamadıklarını yaşamak isteyen ve bunun için tutarlı bir şekilde uğraşan zavallı, tatlı, sevimli, huysuz biri işte!


Oyuncu olmasanız ne yapardınız?

Yazıyorum da ben. Roman konseptleri var kafamda ama “Dur biraz, yaşlanınca bir göl kenarında oturup yazarsın” diyorum. Gerçi ileri yaşlara bırakılacak bir şey de değil ama... Belki mimarlığa devam ederdim. Mimar-oyuncu enteresan... Mimarlığın hayata bakışıma çok katkısı olmuştur. Sahnede de çok faydasını gördüm, hayatımda da. Simetri, asimetri, perspektif gibi bir sürü kapı açtı bana. Ben mimarlığı bırakmak üzereyken bilgisayarda mimari başladı. Teknik ressamlar da mimar gibi çalışmaya başlayınca komik oldu tabii. Biraz bu yüzden soğudum belki. O işin de artistik yanını seviyordum.


Aşkı nasıl tanımlarsınız?

Aşk çok mühim. En çarpıcı hali karşı cinse duyulan gibi görünse de hayatın bir sürü yerinde var aşk. Komik ve klişe olacak ama mesleğime de âşığım. Bu benim hobim. Aşk tutarlılık ve tutkudur. İlişki başka şeylere dönüşebiliyor, aynı insana tekrar âşık olabiliyorsunuz –ki ben bunu çok iyi yapıyorum. Bizi en yumuşatan; en mülayim, en arabesk hale getiren şey aşk.


Arabesk misinizdir siz?

Zaman zaman hepimiz Müslüm dinlemez miyiz?




Röportaj: Gizem Sevinç Selvi

Fotoğraflar: Şule Erdem

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.