Azra Kohen nöro-psikoloji doktorası yapan genç bir kadın, aynı zamanda bir yayıncılık fenomeni. Okurları onu Akhilah mahlasıyla yazdığı roman serisiyle tanıyor. Destek Yayınları’ndan çıkan ve 40 küsur baskı yapan ilk romanı “Fi”nin ardından gerçek adıyla “Çi”yi yayınladı. Gene çok okunan bu kitabın ardından sırada serinin üçüncü ve son kitabı “Pi” var.


Azra Kohen’le röportajımızda ona önce kitaplarının adlarının ne anlama geldiğini sordum. Şunları anlattı: “Esas anlamları başka olabilir ama benim için ilk romanın adı olan ‘Fi’ kelimesi, ateş, ihtiras, güzellik anlamına geliyor. İkinci roman ‘Çi’, suyun buz hali, yaşam enerjisi... Yakında yayınlanacak olan ‘Pi’nin anlamıysa topraktan başını uzatan filiz, yani hayat... Bu kitapları ‘çatlama cesareti gösteren bütün tohumlara’ ithaf ettim.” Devamını okuyacaksınız. Ama bir şeyi eklemezsem içim rahat etmez. Şahsen Azra Kohen kadar anlatmaya hevesli birini görmedim. Bombardıman halinde verdiği bilgileri dinlemesi yorucu olduğu kadar zevkliydi. “Yeter artık, bu kadar şeyi sığdırmam mümkün değil” diye itiraz ettiğimde “Ekinizin tamamını bana ayıramazsınız belki ama hiç değilse bir beş sayfa isterim” dedi gülerek. Diyeceğim, o bilgileri merak eden Azra Kohen’in kitaplarına bakabilir...























‘Öyle tembeliz ki ancak âşık olduğumuzda gelişebiliyoruz’

Akhilah... Neden takma bir isim kullanıyorsunuz?

Benden değil, kitabımdan bahsedilsin istiyorum, öncelikle bundan. Akhilah eşimle sevdiğimiz bir isim, kızımız olsaydı ona bu adı verecektik. Mistik bir tınısı var. Arapça dahil birçok dilde kullanılıyor. Ve birçok bakımdan fazlasıyla muğlak; kadın mı, erkek mi, Türk mü yabancı mı, belli değil.

Peki sizce kitaplarınız neden bu kadar çok okundu?

Sanırım insanlar yapmak istediğim şeyi anladı. Zihnimi kurcalayan meseleleri dile getirmezsem ya delirecektim ya da eyleme dönüştürecektim. Ben de oturup yazdım. Transa geçmiş gibiydim; içimde çok şey birikmişti herhalde... Kendimi yazar olarak görmüyorum, bunu baştan söyleyeyim. Nihai hedefim yazmaya devam etmek değil.

O halde nihai hedefinizi soracağım...

Ciddi bir ekolojik sistem, daha doğrusu güneş ve rüzgâr enerjileriyle çalışan büyük bir çiftlik kurmanın peşindeyim. Uygulanabilir maliyetleri araştırıyoruz. İşlerin kusursuz yürüdüğünü görürsek edindiğimiz bilgiyi paylaşacağız. Bu romanları da çiftlikte uygulamaya çalıştığımız şeyleri herkes öğrensin diye yazdım aslında. Ama bilginin kaynağı olarak görülmek haksızlık olurdu, bu yüzden aralarda sık sık gerçek isimler, adresler, internet linkleri veriyorum, belgesel filmler ve araştırma kitaplarından bahsediyorum. Okuyanlar daha ayrıntılı bilgi edinebilsin diye.


‘Dünyanın kurtuluşu temiz enerjide’


Bilgi veren kitaplar satış rekoru kırmaz pek...

Kuru bilgi değil ki. Nöropsikoloji eğitimi aldım, doktoramı vermeye hazırlanıyorum, alanım beynin öğrenme mekanizması. Romanda herhangi bir aşk hikâyesi anlattığımı sanabilirsiniz ama aralara bilgiyi insanların en doğru ve hızlı algılayabileceği şekilde yerleştirdim. İnsanın nasıl dünyaya, kendine ve yavrusuna zararlı bir canlı türüne, bir nevi parazite dönüştüğünü anlatıyorum. Parazit yerleştiği organizmadan beslenir, sistemi çökertene dek. Tıpkı bizim dünyayı tükettiğimiz gibi. Var olabilmek için dünyayı yok ediyor ve onunla birlikte biz de ölüyoruz. İnsan, “evren” denen o muhteşem mekanizma içinde kanserli bir kütleyi andıran kendi küçük sistemini kurmuş durumda.


“Kanserli kütle” derken...

Sistemden bağımsız hareket eden, sağlıklı hücrelerin oksijenini tüketerek var olmaya çalışan ve böylece sonunda tüm sistemi imha eden bir hücreler bütünü... Dünyanın kurtuluşu temiz enerjide. Bizim için işler ancak tükettiğimizi üretmeye başladığımızda yoluna girecek.

Kitapta “Bir bakteri türünün üreyip çoğalması vücudu hasta etmeye yetmez, o bakterilerin kendi aralarında iletişime geçmeleri de gerekir” diyorsunuz...

Evet, bakteriler ancak kendi aralarında iletişime geçtikten sonra aktive oluyorlar. Ondan sonra da artık hep birlikte hareket ediyor, birlikte tüketiyorlar. Bedende kanserli bir grup hücrenin aktive olmasıyla insanlığın dünyayı hızla yok olmaya sürüklemesi arasındaki benzerlik şaşırtıcı; mikrodan makroya...





‘Hiçbir savaş savaşılarak kazanılmaz’

Bu konularla meşgul olmak dışında ne yapıyorsunuz hayatta?

Tai Chi yapıyorum. Hem vücuttaki oksijen dolaşımını artırdığı için şifalı bir şey, hem de beni rahatlatıyor. Spor salonlarına gidebilen biri değilim.

Onu sormadım aslında, sadece zevk aldığınız için yaptığınız bir şey yok mu?

Var tabii, olmaz mı? Robot değilim. Ama atomlarıma zarar verecek, onların elektronsuz kalmasına yol açacak şeylerden zevk almıyorum. Yani sırf kendimi değil bedenimdeki hücreleri de düşünerek sigara içmiyorum. Yahut kürk giymiyorum. Bir canlıyı öldürdükten sonra derisini yüzüp üzerimize geçirmeye ihtiyacımız yok bizim. Ama kürk giyenlere saldırmak yerine yaptıklarının ne korkunç sonuçları olabileceğini fark etmelerini sağlamaya çalışıyorum. Hiçbir savaş savaşılarak kazanılmaz.


Nasıl kazanılır?

Savaştığın kişi kim olursa olsun bir insan, kötülük gezegeninden dünyaya kötülük yaymak için çıkmış bir mahluk değil. Onunla savaştan sağ çıkmak için, gelişmesine, evrimine yardım etmek zorundasın. Bunun için de önce onu anlamalısın. İnsan anladığı birine düşmanlık gütmüyor ve ancak anladığı şeyi değiştirebiliyor. Karakterlerime acımasız davrandığımı söyleyenler oldu. Oysa yazarken sadece hayatı taklit ediyorum. Kendilerine esas acımasız olan karakterlerim, çünkü biz insanlar öyleyiz. Kendimize ettiğimiz ihaneti düşünün. Başkası bizi beğeniyorsa güzeliz, başkası bizi akıllı buluyorsa zekiyiz, başkası bizi şık buluyorsa modadan anlıyoruz...


‘Merakını ehlileştir seminerleri bile verebilirim’


Yazmaya başlarken bir hedefiniz olduğunu söylediniz, hedefe ulaştınız mı?

Kitaplarımın çok satmasına, okunmasına sevinemiyorum bile. Bu sadece bir basamak. İnkaların kurduğu şu devasa tapınak var ya ben onun tepesini gördüm ama daha merdivenlerini çıkmaya başlamadım bile.


Son olarak, bu kadar çok şeyle nasıl ilgilenebiliyorsunuz?

Meraklıyım. Merak duygumuz bence keşfetmemizin, öğrenmemizin ve hayatta kalmamızın en önemli sebebi. Ama aynı zamanda vahşi bir at gibi; şahlanıyor, sağa sola saldırıyor... Binmek için onunla bir anlaşma yapmalısınız. 28 bin kez düştüm belki ama sonunda bu vahşi atı ehlileştirebildim. Merakını ehlileştireceksin ki kendinle muhabbeti geliştirebilesin. 10 yılımı aldı ama artık beni mutlu etmeyen uğraşlarla oyalanmıyorum. Kapı kapı gezip insanlara “Merakını ehlileştir” seminerleri bile verebilirim.


Cinsellik aşk ve diğerleri

Kitaplarınızda cinsellik yoğun...

Cinsellikle alakalı topu topu 8 sahne var. “Karakterlerimin hayatında cinsellik önemli yer tutuyor” diye yazdım. Size bir sır: Reklamlarda, “Siz taktığınız saat, sürdüğünüz parfümsünüz” diyorlar ya; nasıl sevişiyorsanız siz aslında o’sunuz, hatta seviştiğiniz kişisiniz. Hepimiz sosyal hayatta başka, yatak odasında başka anne-babaların çocuklarıyız, onların yapamadığını biz yapabilirsek, yani gerçekte olduğumuz kişiden utanmamaya başlarsak huzuru da bulacağız.


Olduğumuz kişiden utanmak bize ne yapıyor?

İkiyüzlü, kişiliksiz insanlar oluyoruz.


Peki ya aşk için ne söylersiniz?

Aşk bence insanın tekamülüne hizmet eden bir şey, muhteşem bir motivasyon aracı. Ne yazık ki öyle tembel varlıklarız ki çoğu zaman ancak âşık olduğumuzda gelişebiliyoruz.


‘Teknolojiyi taklit edilebilir hale getirmeliyiz’

Bir grup arkadaşımla çiftliğimizde kendine yetebilen bir ekolojik sistem kurmaya çalışıyoruz. Arı da olacak, balık da. Balığın kakasından gübre yapacağım, toprağı suladığım mekanizmadan balığın yararlanmasını sağlayacağım. Sonra? Dağların arasındaki şahane sistemimizde muhteşem muhteşem yaşayacak mıyız? Savaştan kaçan Suriyelilere ne olacak? Şehre indiğimizde arabayla yanlarından geçerken, “Bunlardan da bir türlü kurtulamadık” mı diyeceğiz? Bunu yapanlar çok. Peki silahlanıp çiftliğimizi yağmaladıklarında kendimizi masum görecek miyiz? Sahip olduğumuz kaynakları paylaşmak, elimizdeki her türlü bilgiyi yaymak zorundayız. Bütün eski uygarlıklar, bilgiyi hapsetmeye başladıkları an çökmeye başladı. Kendi ilerlerken diğerlerini geride tutmak için manipülasyona başlayan her uygarlık er geç çöker.


Öte yandan kimseyi katı bir şekilde eleştiremem, benim inancıma göre, hepimiz biriz. Yani bu kitapları yazan, o çiftlikte deneysel ekolojik çalışmalar yapan da benim, “Trafikte beni sollayan kazma” yahut “Şu Suriyeli dilencilerden kurtulamadık” diyen de... Dolayısıyla projemi gerçekleştirirken yaptığım her şeyi belgeliyor, videosunu çekiyorum. Teknolojiyi taklit edilebilir hale getirmek ve dünyanın açlık tehlikesinden bir gün kurtulabilmesini sağlamak için bu şart.


Röportaj: Gülenay Börekçi

Fotoğraf: Sinan Bilgenoğlu

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.