2012'de ilkini verdiği ‘Toprak Kokusu’ konserinin, 27 Eylül’de Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde ikincisini vermeye hazırlanıyor Şevval Sam. Bu topraklarda özellikle son dönemde yaşanan ötekileştirmeyi düşününce konserin adı bile insana iyi geliyor, insanın içini “Belki de sanatın birleştirici gücü topraktan gelip toprağa gittiğimizi hatırlamamıza, birbirimizi acıtmak yerine tüm farklılıklarımızla bu topraklarda kardeşçe yaşamamıza vesile olur” diye umutlandırıyor. Sam, “Toprak bize ait değil, biz toprağa aidiz. Konserimde bu toprakların şarkılarını barış için söyleyeceğim” diyor. Çok özenerek hazırlandığını belirttiği konserinin repertuvarında Ermenice’den Zazaca’ya, Çerkezce’den Süryanice’ye çeşitli etnik dillerden eseleri seslendirecek. Bir Yahudi ninnisiyle Filistin türküsünü peş peşe söyleyecek. Arabesk de okuyacak, Karadeniz türküleri de... Dans bile edebileceğini söylüyor. Anlayacağınız; içinde bu toprakların her rengini barındıran bir konser bizleri bekliyor... Bakın her sohbetimizde kalbinin güzelliğine biraz daha hayran kaldığım Sam, başka neler söylüyor...


‘Kendimden kaçmamayı öğrendim’

Size bakarken aklımdan geçen ilk şeyden başlamak istiyorum. Şarap gibisiniz. Yıllara meydan okumanızın özel bir formülü var mı?

Teşekkür ederim. Ben hayatımın hiçbir alanında güzelliği servis etmedim. Vejetaryenim. 15 yıldır tavuk ve et yemiyorum. Düzenli olarak spor yapmıyorum. Denk geldiğinde yürüyüş yaparım. Bir de genetik Leman Sam desteğim var tabii. Hepsinden önemlisi yıllarca içeri çalıştım. Bu, illa ki dışa yansıyordur.



İçeri çalışmayı biraz açsanız...

Kendimden kaçmamayı öğrendim. Hayatta aynı duvarlara, sürekli aynı şekilde tosladığımı ve aynı şekilde acı çektiğimi fark edince bunun üzerinde çalışmam gerektiğini anladım. Duvara toslamakta kibir var, inatlaşma var. Beni böyle davranmaya iten nedeni aradım. Artık kendimi acıtmaktan duvara toslamaktan daha az korkuyorum. Kendinle yüzleştiğin zaman güçleniyorsun, güçlendikçe büyüyorsun, büyüdükçe de o duvar senin önünde küçülüyor. Tabii bu süreç sabır gerektiriyor. Kendim de dahil herkesi olduğu gibi kabul etmeyi öğrendim. Dünyada her çeşit insan var. Bunu kabul etmek hayata karşı duruşunuza da yansıyor, yaptığınız işe de. Müzikteki farkılıklardan duyduğum haz, hayattaki farklılıklardan duyduğum hazla doğru orantılı.





‘Toprak Kokusu’ bu çoksesliliğin güzelliğini hatırlatacak öyle değil mi?

Konserin adını ‘Toprak Kokusu’ koymamın nedenlerinden biri toprağın alçakgönüllülüğü. Sen toprağa bir çekirdek, bir tohum atıyorsun. Toprak sana kim olduğunu sormuyor, seni olduğun gibi kabul ediyor. O çekirdekten meyve ağacı da çıkarabilir, çiçek de, diken de, zehirli bir ot da. Çekirdeğin neyse ona göre yeşertiyor seni. Bir sürü yeşermeyecek ot da var etrafta. Sen ne atarsan, topraktan onun karşılığı geliyor. Çekirdeği doğru oluşturmak lazım. Benim kendime rehber edindiğim şey toprak. Sahnede sadece Şevval olarak bulunduğum ve kendim de dahil herkesi kucaklayabildiğim zaman saf bir enerji oluşuyor. Müziğin o saf hali ise insanların kalplerini birleştiriyor. Sanat insanları şifalandırıyor.



'Ters köşe bir kadın hikayesi arıyorum'





Oyunculukla ilgili yeni bir projeniz var mı?

Oyunculuğu bıraktığımı düşünenler var ama bırakmadım. Sadece hep seçiciydim artık daha da seçiciyim. Evimde uzun zamandır televizyon yok. Ne oluyor ne bitiyor bilmiyorum ama bu enflasyonda hikâyelerin birbirine temas etmemesi, tekrarların olmaması imkânsız gibi geliyor bana. Ben ters köşe bir kadın hikâyesi arıyorum. Aslında öyle bir teklif de geldi. Hatta o rol için İpek Bilgin ile çalıştım. Sonra teknik nedenlerden dolayı olmadı ama İpek ile çalışmak benim için terapi gibiydi. Bana güvenlik alanlarıma kaçtığımı gösterdi, “Bunların üzerine gitmelisin” dedi. Kendime daha dürüst davranmam gerektiğinde kafamda İpek’in söyledikleri canlanıyor. Benim hayat öğretmenlerimden biri oldu. Yine içime sinen bir hikâye gelirse bütün emeğimi veririm. Ben aşkta da, işte de, ilişkilerimde de emekçi bir insanım. Emekte cimrilik etmem.



'Herkese emeğimi helal ediyorum'





Emekte cimrilik etmediğinizi söylediniz. Günümüzde çoğunluk başta aşk birçok konuda emek vermekten kaçınırken yıpratıcı olmuyor mu böyle yaşamak?

Tüketim odaklı bir dönemdeyiz. İnsanlar büyük bir doyumsuzluk yaşıyor. “Bu kadar çok alternatif varken ben niye bu ilişkiye emek vereyim?” diye düşünülüyor. Oysa emek verip karşımızdaki insanın kalbini görebildiğimizde muazzam bir birlik duygusu oluşuyor. Ulaşabilirsen bundan büyük haz yok. En korktuğum duygu pişmanlık. Bu yüzden bütün ilişkilerimde sonuna kadar emek verdim. Herkese emeğimi helal ediyorum, çünkü hepsinden bir şeyler öğrendim.


'Mizahçı olmayı isterdim'





Sanatla uğraşan insanların açık yara gibi yaşadığını söyleyen Şevval Sam, ekliyor: “Sanatçı beyaz ışığa kristal tutan kişidir. Beyaz ışığı oluşturan tüm gökkuşağı tonlarını görür. Onu farklı kılan da bu bakış açısıdır. Mizahçılar da öyle. Şarkıcı olmasaydım kesinlikle mizahçı olmak isterdim. Hayatı karikatürize etmek, acının içindeki trajikomik noktayı ortaya çıkarmak büyük zekâ gerektiriyor. Zekâ da çok lezzetli bir şey.”


Röportaj: Ece SARUHAN


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.