Ezgi Asaroğlu’nu Leyla ile Mecnun’da Leyla olarak değil, sezonun yeni dizilerinden O Hayat Benim’de Bahar olarak tanıdıysanız, onu sessiz, sakin bir kadın zannedebilirsiniz. Ancak Ezgi, o kadar enerjik ve konuşkan biri ki yetişmek mümkün değil. Sohbete başlarken tansiyonun bu kadar değişken olacağını tahmin etmemiştim. Biz konudan konuya geçtikçe onun da mimikleri, ses tonu ve heyecanı değişti. Karşımda dobra dobra her şeyi anlatan, tüm samimiyetiyle gülen ya da tepki gösteren bir kadın vardı. Ki bu anlattığım özellikleri ünlülerde bulmak pek mümkün değil. Biraz diziyi konuşalım, oyunculuk serüveninden bahsedelim derken kendimizi ülkeyi kurtarırken bulduk. Güzel oyuncunun ülkenin gidişatıyla ilgili ve henüz diplomasına kavuşamaması sebebiyle üniversitede dert ettiği pek çok şey vardı. O içini döktü ben de dinledim.


Sizin için “melankolik güzel” diyorlar. Niye insanlar size bu tamlamayı yakıştırdı?

Seçtiğim karakterle alakalı olsa gerek. Ama melankolik bir yapım yok. Masum kız rolleri üzerinize mi yapıştı acaba? Rol seçimlerimde uç karakterlere yönelmeyi tercih ediyorum. Özellikle çektiğim sinema filmlerinde farklı farklı kadınları oynadım. Hatta şu an canlandırdığım Bahar karakteri, benim için farklı bir uç oldu. Daha önce bu kadar masum olmamıştım.


Bahar çok yumuşak başlı bir karakter. Siz de öyle misiniz?

O yönünü kendime benzetiyorum. Ancak her şeye “Evet” deyip kabullenmek benim yapabileceğim bir şey değil. Bazen Bahar’ı anlayabilmek için kendimi zorlayıp onunla empati kurmaya çalışıyorum.


Peki onun yaptığı gibi aşkınız için ailenizi terk edebilir misiniz?

Tabii ki olabilir. Aşkın doğasında başkaldırı var. İnsanın gözü başka hiç kimseyi görmez. İnsanın ailesine sırtını dönmesi sürekli bir huzursuzluk yaratır. Ancak kişi bunu o anda fark edemeyebilir.


‘O BAYRAĞI TAŞIMAK NİYETİNDE DEĞİLİM’

Dizi ekibiyle aranız nasıl?

Çalışma arkadaşlarım ülke sorunlarından izole yaşayan insanlar değil. O yüzden set aralarında konuşacak çok şeyimiz oluyor.


Ülke gündemine karşı sosyal medyada da oldukça tepkilisiniz.

Sosyal medyaya yeni katıldım. İş için kullanmak niyetindeyim ancak ülkede bu kadar sıkıntı varken sessiz kalınmıyor. Zeki bir adamın, dahice bir cümlesini görünce hemen paylaşıyorum.


Arada “Çekip gideyim buradan” diyor musunuz?

İsyan ediyorum fakat yaşadığım ülkeyi de çok seviyorum. Atatürk’ün dünya kadınlarından önce bize tanıdığı hakları sonuna kadar savunmak ve aydınlık bir ülkeye sahip olmak için burada kalmak lazım.


Sizinki sanatçı ruhunuz getirmiş olduğu bir muhaliflik mi?

Sanatın doğasında muhaliflik var, kabul. Ancak ben o bayrağı elimde taşıyıp böyle bir misyonu yüklenmek niyetinde değilim. O yüzden bu tarz konularda görüşüm ve duruşum tamamen Ezgi’yi yani sokaktaki ve evdeki beni ilgilendirir. Sanatçı kişiliğimi bu konulara dahil etmeyi hiç düşünmedim. Ülkem ve ülkemin geleceği hakkındaki görüş ve düşüncelerimi oyuncu kimliğimden ayırmak isterim.


Sizin değişim önerileriniz neler peki?

Ülkenin istediğimiz düzeye erişebilmesi için köklü bir değişim yapmalıyız. Bu da insanların ses çıkarmasıyla başlayacak. Benim sosyal medyadaki söylemlerim de çıkıntılık yapmak için değil aynada kendi yüzüme bakabilmek için yazdığım şeyler. Klasik olacak belki ama her şeyin başı eğitim.


Oyunculuğa 16 yaşında başlamışsınız. Sizin de enteresan bir keşfedilme hikâyeniz var mı?

Öyle anlatmaya değer enteresan bir hikâyem yok. Ama illa birinin keşfetmiş olması gerekiyorsa, beni annem keşfetti. O beni her zaman yatkın olduğum alanlara yönlendirdi. Ben de oyunculuğu sevdim ve meslek edindim. Ama okulu da bırakmadım.


‘SAMAN KÂĞITLA SINAV OLUYORDUK’

O yoğunlukta bir de İstanbul’da üniversite kazanmışsınız?

İstanbul Üniversitesi Antropoloji Bölümü’nü kazandım. Hem çalışıp hem okudum. Bu yüzden okulu asan sorumsuz öğrencilerden olamadım. Diplomamı alamadım ama pişman değilim.


Neden alamadınız?

Okul konusu da ülke gündemi gibi dertli olduğum konulardan biri. Antropoloji bölümünü sevdiğim bir kitabı okur gibi okumayı hayal etmiştim. Ancak maalesef İstanbul Üniversitesi’nde Antropoloji Bölümü kurulmuş ve kurulduğu günki gibi kalmış. Teknolojinin çığır açtığı şu günlerde biz hâlâ saman kağıtla sınav oluyorduk.


Tek eksik teknoloji miydi?

Kafalar da farklı çalışıyor. Eğer inat etmeyip burslu olarak bir özel üniversiteye gitseydim daha kaliteli bir eğitim alırdım. Benim okulumda da çok değerli profesörler, hocalar vardı. Ancak bir çoğu kalıplaşmış slaytları okuyup dersi bitirirdi. Bir süre sonra derse girmek zaman kaybı gibi gelmeye başladı.


Hal böyle olunca siz de okumaktan soğudunuz mu?

Soru sormanın yasak olduğu bir eğitim kurumu beni köşeye sıkıştırdı. Çünkü ben dayatmadan uzak büyüdüm. Ailem ve okuduğum okullarda her şeyin sebep ve sonucunu tartışabiliyordum.


Diplomaya geri dönersek...

Bir okul dönemi boyunca Romen kardeşlerimizle ilgili saha araştırması yaptık. Bütün yazımız orada geçti. Çok güzel anılarım oldu. Oyunculuğuma da çok katkı sağladı. Ancak İstanbul’a döndükten sonra önce onay aldığımız tez konusunun bir anda yapılmaması gerektiğine dair bir kararla reddedildik. Sebebini sorduk hiçbir şey açıklamadılar. Birkaç sene daha mücadele ettim ama hep bir sorun yaşadım.


Bu kadar çetrefilli eğitim hayatı içinde oyunculuk eğitimi de aldınız mı?

Sektöre girdiğim günden beri kendimi geliştirmek için uğraşıyorum. İyi bir oyuncu adayı olabilecek kadar çok çalıştım. Oyunculuk her zaman öğrenci kalmayı gerektirir. Oyunculuk bitiş çizgisi olmayan bir yol. Mühendis ya da müzisyen değilim ama hepsinin hayatını canlandırabilirim. Başka hayatların demolarını yaşıyorum.


‘Dış görünüş bir illüzyon gibi’

Güzelliğin oyunculuk konusunda, özellikle başlangıç aşamasında, artı bir puan olduğunu düşünüyor musunuz?

İlk rolümde gözlüklü, dişleri telli, içine kapanık bir genç kızı oynadım. Silik bir karakterdi. En başından oyunculuğun güzellikle alakalı olmadığını gördüm. Son zamanlarda güzellik anlayışı da değişti zaten.


Nasıl yani?

Artık klasikleşen güzellik kavramlarından ziyade özgün olmak insanı daha farklı kılıyor. Bu sebeple güzellikten ziyade kişinin kendi karizması daha önemli. Hem zaten insanda altın oran kuralları işlemez ki.

Peki kendinizi güzel buluyor musunuz ya da özgün?

Kendimi çok eleştiririm. Aynaya bakıp da “Amma da güzelim” diyen biri olduğumu düşünemiyorum. Bana çok komik geliyor. Genelde aynaya da bakmıyorum. Bakınca mutlaka bir kusur bulurum.


‘Senaryoda marjinallik aramaya gerek yok’

“O Hayat Benim” bu sezon başlayıp da bu kadar reyting alan tek dizi oldu.

Senaryo çok akıcı. Ekip olarak da çok uyumluyuz. Bu işe inandık. En önemlisi de hikâyeyi aynı şekilde yorumlayabildik.


Çoğu dizide işlenen hikâyelerin dışında biraz.

Aslında senaryoda marjinallik aramaya gerek yok. Sonuçta hepimiz Yeşilçam filmlerinden besleniyoruz. Bence farklı şeyler yaratmaya çalışmaktansa olanı farklı yorumlayabilmek daha büyük başarı getiriyor.


Hikâyenin size abartı gelen yerleri oldu mu?

Dizinin hikâyesi gerçek olamayacak kadar ütopik değil. Hatta üçüncü sayfa haberlerine bakarsanız bu senaryoya şaşırmazsınız.


Röportaj: Aslı Öztürk

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.