Göbekli Tepe’de 80’li yılların sonlarında keşfedilen kalıntılar insanlık tarihini yeniden şekillendiriyor. Kazı bölgesinde şu an hem bilimsel araştırmalar hem de turistik düzenlemeler hummalı bir şekilde sürüyor. Çalışmaları yerinde inceleme fırsatı bulduk; kazı başkanı Prof. Dr. Klaus Schmidt ve yine kazı ekibinde bulunan arkeolog eşi Çiğdem Schmidt ile konuştuk.


Şanlıurfa’nın 18 kilometre kuzeydoğusundaki Göbekli Tepe, dünyanın bilinen en eski tapınak kalıntılarına ev sahipliği yapıyor. Uluslararası arkeoloji camiasının gözü çoktandır buradaki çalışmaların ve kazı ekibinin üzerinde. Şaka değil, dünya tarihini değiştirecek bir kazı alanından bahsediyoruz. Bölgede, 90 dönümlük bir alanda yaklaşık 20 yıldır süren kazılar gösteriyor ki Neolitik Çağ’ın avcı-toplayıcı insanları basit bir yaşam tarzıyla yetinmeyip farklı eserler ortaya koymuşlar. Akyürek Holding’in ana destekçilerinden biri olduğu kazının başkanı Prof. Dr. Klaus Schmidt’e göre tümünün ortaya çıkarılması 60 yıl sürebilir. Schmidt, “Çalışırken amacımız her şeyi en hızlı şekilde ortaya çıkarmak değil, az kazı yaparak en fazla veriye ulaşmak” diyor. Tabii bu uzun soluklu çalışmalar ciddi bir maliyet getiriyor. Bu noktada da yerli ve yabancı sponsorların desteklerinin ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor. İşte tüm bunları 1995’ten beri bölgede bilfiil çalışan Schmidt çiftine sorduk.


Türkiye’ye ilk ne zaman geldiniz?

Klaus Schmidt: 1978’de... Doktora tezim için Elazığ’daki müzede bulunan ve Norşun Tepe kazısında bulunan taş aletleri inceledim. 1978’de Türkiye’nin durumu şimdikinden çok farklıydı. Benzin bulunamıyordu, bir yerden bir yere gitmek çok zordu. 1991’de sular altında kalan Nevalı Çori kazısında çalıştım. Aslında şimdi üzerinde çalıştığımız buluntuların belirtisi olacak parçalar da oradan çıktı. 1994’te bölgede kazısı yapılmamış neolitik merkezleri ziyaret etmeye başladım. Göbekli Tepe’nin büyüklüğü ile alışılmamış bir yer olduğunu fark ettik. O zamanın müze müdürü Adnan Mısır, depodaki iki eserden bahsetti. 1984’te köylüler Göbekli Tepe’den Urfa Müzesi’ne getirmişler, depoya konulmuş ama sahte raporu tutulmuş. O parçalar da bölgede araştırma yapma fikrimizi destekledi.

Çalışmalar şu an hangi noktada? Nasıl bir süre öngörülüyor tamamlanması için?

Ç.S: Acelemiz yok... Hızla açalım, güzel eserler ortaya çıkaralım diye çalışmıyoruz. 50 yıl sonraki araştırmacılar bile burada gelip bazı soruların cevaplarını arayacaklardır mutlaka. ■ Göbekli Tepe’deki kalıntıların dünya tarihini değiştireceği söyleniyor. Burada böyle önemli bir potansiyel olduğu biliniyor muydu?

K.S: Bu büyüklükte, bu yoğunlukta ve bu anıtsallıkta bir yeri kimse beklemiyordu. Kazıya başladığımızda küçük bir projeydi, fazla ödeneğimiz yoktu. Buluntuları yayımladıkça çok ilgi çekti tabii. Başta camiamızdan şüpheli yaklaşanlar da oldu ama zamanla kesinleşti her şey. Şu anda zamanımın yarısı uluslararası konferanslarda geçiyor. ‘Göbekli Tepe’yi rahatsız ettik gibi hissediyoruz’

Buraya yönelecek turist akını sizi korkutuyor mu? Alan da çok büyük, nasıl korunacak?

Ç.S: Geçen yıl sit alanının çevresine altı kilometrelik tel örgü çekildi. Coğrafi olarak öyle bir noktada kiGöbekli Tepe, su kaynağı olmadığından el değmeden kalmış ve bu anlamda da çok iyi bir model sunuyor korumak için. Normalde höyüklerin çevresini baraj suyu tahrip eder, ya köylüler ev yapar ya da yapılaşmanın ortasında kalır. Bölge büyük bir turist akınına hazırlanıyor; alanda bir gezi parkuru yapılıyor, bilet satışı söz konusu. Çok fazla ilgi var. Gelecekte tahrip olmadan korunması için elimizden geleni yapıyoruz ama bizden sonraki nesillerin de dikkat etmesi gerekecek. Arkeolojik kalıntıları ilgi çekmeye başladığında turizm bilimin önüne geçebiliyor. Biraz da rahatsız ettik gibi hissediyoruzGöbekli Tepe’yi 10 bin yıllık uykusunda...


Bütün bu çalışmalar ciddi yatırım ve destek gerektiriyor.

Ç.S: Çalışmalarımızı destekleyen çok ciddi şirketler var. Adı duyulan bazılarının ise maalesef kazıya doğrudan katkısı olmadı, bizim bilgimiz dışında bazı kişisel projeleri desteklediler. Aslında kazı lisansında Kültür Bakanlığı’nın araştırma ve yayın hakları belirlenmiş. Hepsi sadece kazı başkanına aittir. Buna saygı duyulması gerekiyor. Dileyen herkes ziyarete gelebilir ama kazı başkanının bilgisi dışında birtakım etkinlikler yapmak pek de etik değil. Tabii bir yerden sonra pek karşılarında duramıyoruz, çünkü bu sefer bize karşı tepkiler doğuyor


Rehber Mehmet Çelen’den gezi önerileri

1- Sabah kahvaltısında ciğer kebabı yemek. (Lokantada değil de kapalı çarşının etrafındaki yerel ciğercilerde, kendi soğanınızı doğrayarak, etin pişmesini usta ile birlikte bekleyerek.)

2- Gümrük Hanı’nda bir kahve içip Urfalılarla sohbet etmek.

3- Göbekli Tepe ile Balıklı Göl ve etrafındaki tarihi eserleri ziyaret etmek.

4- Baharat çeşitlerinden kumaşlara pek çok şey satılan çarşıları dolaşmak, alışveriş yapmak. (Bunun için bir gün ayırabilirsiniz.)

5- Eski Urfa’nın ara sokaklarında kaybolmak. (Sekiz yıldan beri rehberlik yapmama rağmen, 10 seferden birinde kesin kayboluyorum ama kimseye belli etmeden çıkabiliyorum!)


Röportaj: Aslıhan Lodi

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.