Her sabah bindiğim metro istasyonunda reklamını gördüğüm sıradan bir kitaptı, taki kapaktaki yazıyı okuyuncaya dek…“Ruhunu Dinle, Bedenini Doyur”


“Acaba insanlar ruhları aç olduğu için mi kilo alıyor?” sorusunu kendi kendime sormama sebep oldu. Ve ardından bu yazara ulaşmalıyım diye düşündüm. Ben düşündüğümü sanmışım oysa enerjiyi çoktan iletmişim ki arkadaşım Astrolog Hande Kazanova “bir arkadaşım kitap yazdı bülten yollasın mı sana” dedi ve o kişi “Yasemin Soysal” çıktı…

Kitabı gerçekten çok severek okudum, kafamda bir sürü yeni sorular oluştu, hayatıma yeni bir şey daha eklendi, insanlar ruhlarını da beslemeliydiler yoksa bedenleri onlara kötü davranacaktı…

İşte hem kendim hem de sizler için aklıma takılan tüm soruları sordum Yasemin Soysal’a…

Öncelikle Yasemin Soysal’ı biraz tanıyalım: “Yasemin Soysal” kişisel gelişim kitapları yazar. Daha çok zayıflama kitaplarının yazarı olarak tanınır. Eski milli sporcudur birçok spor dalını denemiştir ama en çok adrenalin sporlarını sever. Seminerler verir seanslar yapar boş bulduğu ilk fırsatta tek gidişlik biletler alıp dünyanın bir ucuna gider. Farklı yemekler, kültürler, insanlar ve yerler görmek ister. Bunları bir kenara bırakırsa tek gayesi kendini bulmaktır.


Kitabınızın içindeki hikâye çok acı. Öncelikle başınız sağ olsun… Ama kitabınızda da yazdığınız gibi “evrende iyi yada kötü” yok. Bu durumla karşılaşan milyonlarca insan var. Bir sabah uyanıp en sevdiğini kaybedenler yani… Bunu yaşamış biri olarak onlara ne söylemek istersiniz?

Çok doğru, bir sürü insan var hayatını kaybeden ve daha bir sürü insan olacak. Değiştiremediğimiz tek gerçek. Biliyorum düşünmesi bile çok acı ama bir gün o sevdiklerinizin hayatınızdan çıkacağını hayal edin. Onları uğurlayacağınız son bir yolculuk olacak. Bizler acı çekmek için bu gerçekliği hep ikinci üçüncü plana atıyoruz. Hatta hiç olmayacak gibi düşünüyoruz. Bu yüzden onların öldüğünü hayal edin. Ve keşke hayatta olsaydı dediğiniz bir anı zihninizde canlandırın. Sonrasında sanki bir zaman makinesine binmiş gibi bu ana gelin. Düşünün bir gün bunlar olacak. Bu ana döndüğünüzde neyi farklı yapmak isterdiniz? Keşke dememek için neyi değiştirirdiniz? Hayalinizde onlarla yapacağınız en güzel durumları ve sevgiyi seçin.


Kişisel gelişimi nasıl tanımlıyorsunuz? Kişisel gelişim için neleri deneyimlediniz? Bu süreçte nasıl yollardan geçtiniz?

Ağır sorular geliyor desenizeJ… Çok zor bir yerden sordunuz. Kişisel gelişim esasında bir tutkudur. İçinizde durduramadığınız sizi yiyip bitiren bir kuşku gibidir. Sanki DNA larınızda bulunan hayata niçin geldim sorusuna cevap aramaktır.


Kişisel gelişim adına her şeyi deneyimleye bilirsiniz ama her şeyi. Şimdi nasıl yani diyebilirsiniz. Yolculuğun başlarında kitaplar ve eğitmenler size yardımcı olur ama bir kere iç sesinizi buldunuz mu bir daha sırtınız da poponuz da yere gelmez.


Çünkü şunu öğrenirsiniz mükemmele ulaşmak illaki iyi dediğimiz kriterlerle olmaz. Biraz daha açayım size konuyu, başlarda iç sesinizi her şeyi en iyi yapmak için kullanırsınız. En başarılı, en güzel, en doğru yolu seçmek için iç sesinizi devreye sokarsınız fakat bir sonraki adımda işler biraz daha büyür. Ve evrensel süreç size yine en iyisini ve güzelini verir ama büyük resim içerisinde. Yani iç sesini dinleyip hayal kırıklığına uğraya bilirsiniz. Hayda ama ben iç sesimi dinledim niye bunlar oldu diyebilirsiniz. Bunlar benim başıma niye geldi diyebilirsiniz.


Çünkü hemen sonucu görmek isteriz ve olumsuz hiç bir şeye tahammül edemeyiz. Fakat evrensel süreçte olumsuz diye bir şey olmadığını öğrenirsiniz. Önce susar biraz bekler sonunda bir bakarsınız hedefi 12 den vurmuşsunuz. Ama size kalsa o yolu ve o süreci seçmeyecektiniz ama iç sesiniz size o yolu seçtirdi. Başlangıçta mutsuz oldunuz çünkü hemen sonuç beklediniz sonra büyük resimde en doğrusunu yaptığınızı gördünüz sevindiniz.


İşte böyle böyle kişisel olarak evrensel süreç tarafından eğitilirsiniz. Buna din diyebiliriz ama işte o zaman bir engel çıkıyor önümüze ne mi? Din dediğimizde gerçekten iç sesimizi dinleyemiyoruz çünkü tek bir kalıpta gidiyoruz. İnanın gerçek güçle bağlantı kurduğunuzda (Allah, tanrı, makrokozmoz, herkesin inancı farklı olabiliyor) tek tek bütün kalıplarınız kırılıyor. Kırılması için süreç elinden geleni yapıyor. İşte o zaman öyle bir yere geliyorsunuz ki, din, dil, canlı, cansız, doğru, yanlış vs. Tüm bu anlamların hepsi yok oluyor. İşte o noktada çok daha büyük bir bakış acısıyla bağlantıda oluyorsunuz. Gittikçe yok oluyorsunuz gittikçe şeffaflık başlıyor. Sizi siz yapan değerler kalkıyor ve siz kalkmaya başlıyorsunuz.


Tabularınız kalktıkça zihninize ve ruhunuza enteresan bilgiler, deneyimler, rüyalar, algılar, düşünceler dolmaya başlıyor. Tıpkı kahve falı bakan kadınların anlık kendilerini açması gibi, zihinsel görüntüleriniz, gelecek tahminleriniz, öngörüleriniz artmaya başlıyor. Görülmeyeni görme, bilinmeyeni bilme, duyulmayanı duyma başlıyorsunuz.


Fakat işte o noktadan itibaren zaten kalıbınızın içerisinde görülmeyen diye bir kavram kalmıyor. Acaba yeterince açık anlatabildim mi bilmiyorum, dedim ya çok zor yerden sordunuzJ

Kitabınızda diyet ve ruhsallığı adeta bütünleştirmişsiniz. Bunu bize de anlatır mısınız?



Katılımcılarımda ve kitap okuyucularımda sık karşılaştığım bir durum. Kilo problemi olan biri bunu fiziksel bir durum olarak düşünüyor. Bir kenara koyuyor. Hayatı sorgulamayı başka bir kenara koyuyor. Ruhsallığı, Allah inancını, tanrıyı başka bir kenara koyuyor. Örnek vereyim, diyelim beş vakit namazında olan biri az yemesi gerektiği fikrini dini bir yere oturtmuyor. Hâlbuki İslamiyet’te sofradan aç kalkınız yazar. Daha doğrusu tam doymadan kalkınız der. Fakat bu o kişinin zihninde diyet kategorisinde.


Başka biri için ruhsal çalışmalar ile yemek yeme alakasız bir noktada olabiliyor. Buna da başka bir örnek verelim diyelim vejetaryen fakat bedeni ile iletişimi yok fakat başka bir noktadan sürekli bedeni ile iletişimini artırmak için ruhsal çalışmalar yapıyor.


Yani anlatabiliyor muyum, bizler kiloyu ruhsal bir parça olarak görmüyoruz ama ne yazık çok önemli bir yerde. Bedeninin sesini duyamayan biri, rabbini, ruhunu nasıl duyacak?


Çünkü bütün bilgi bedene geliyor. Eee düşünün siz ne zaman ne yemeniz gerektiğini bilmiyorsunuz, bedeninize gelen sezgiyi nasıl bileceksiniz?


İşte bu kopukluk insanların kendi içerisinde uçurumlar yaşamasına sebep oluyor ama farkında değiller.

Ruhsallıkla ilgili yargılar, tabular neler? Teslimiyetin tam tanımı nadir sizce?



Ooo o kadar çok ki anlatmakla bitmez. Mesela din ve ruhsallığı birbirinden ayrı düşünüyor insanlar. Yani Budist ve Müslüman aynı yolda gidebilir fakat bu ruhsallık yolu olmuyor. İnsanlar araç ile amacı birbirine karıştırıyor. Koyu bir Müslüman Allah’a ulaşmak için meditasyon yapmaz aynı şekilde ruhsallıkla uğraşan biri ise Allah yerine kuantum ve evren kelimelerini tercih eder. Yada tanrı der. Esasında kelimelere ve anlamlara çok takılıyoruz varmak istediğimiz noktayı kaçırıyoruz. Araçlar ve isimler hep değişebilir emin olun insanlar da tam olarak neyle iletişim içerisinde olduklarını bilmiyorlar. Anlamlandırmak istiyorlar çünkü anlamlandıramadıkları bir dünya kâbustur. Bebekliğimizden beri böyle öğrendik. Hâlbuki anlamlar yerine yola odaklansak sonuç çok daha tatmin edici olacaktır.


Teslimiyet çok ağır bir konudur. Yani böyle algılanır halbuki bana göre dünyanın en zevkli ve en eğlenceli konusudur. Çünkü düşünsenize siz kafanızı çok fazla yormak zorunda kalmazsınız işin eğlencesinde olur tadını çıkartırsınız. Tasavvuf ve dinlerde teslimiyet anlatılır fakat yollar çok enteresandır. Bazen de çok ağırdır hâlbuki insanlar şunu kaçırıyorlar biz dünyaya test edilmek için gelmedik, kimse bizi sınamıyor. Kendi yaptığımız yanlışın ve direnmenin zorluğunu, ağırlığını, acısını yaşıyoruz. Sonrada kalkıp bunu Allah’a evrene mal ediyoruz. Böyle bir şey yok. Kalıplarımızı aşamadığımız sürece bu ıstırabı çekeceğiz ve bu ıstırabı bize bizden başkası yaşatmıyor. Yukarısı güzel yolu gösteriyor işte burası diyor ama biz kabul etmiyoruz çünkü gerçek teslimiyetin ne olduğunu bilmiyoruz.


Yukarısı diyor ki yanına hiç bir şey alma ihtiyacın olmayacak, iç sesiniz bar bar bağırıyor ama biz mantığımızı devreye sokup yok ayol öyle şey olur mu dur ben yanıma yemek alayım, su alayım, terlik alayım, kilim alayım vs. deyip kocaman bir valizi sırtlanıyoruz. Sonra da sıcağın anlında ıstırap çekiyoruz. İşte o ıstırap bize ait kimse bizi sınamıyor. Sen aldın üstüne o kadar yükü çünkü inanamadın iç sesine, dinlemek istemedin o bedensel sezgini onun yerine sana öğretilen gerçeklerin peşinden koşmayı seçtin.


Tabi yanlış anlaşılmasın eğer iç ses yanına alman gerekiyor deseydi o zaman alınması gerekirdi.


İşte tam teslimiyet sadece namazda, duada, meditasyonda olmaz yaşamın her zerresinde olmalıdır. Bakkala giderken bile teslimiyeti keşfetmiş olmanın güveninde hareket edilmelidir.


Diyet yaparak kendimizi sınayabilir miyiz? Yani öfkemizi, sabrımızı, bu mümkün mü? Ve nasıl?



Bence bu çok anlamsız çünkü diyet yaparken bedenin öfkelenmesi çok haklı bir tepki, işte biz bunu kaçırıyoruz. Yani kimse niye bu beden öfkeleniyor neden iradesizlik gösteriyor diye sormuyor. Diktatörce o bedene eziyette bulunuyoruz. Tıpkı bir bebeğin doydum demesinden sonra ağzına kaşığı sokuşturmak gibi bebek öfkeleniyor ve haklı bir öfke. ,


İşte bizim bedenimizin hissettiği öfkede buna benziyor. Beden ben henüz acıkmadım diyor ama siz kaşıkla ağzına bir şeyler sıkıştırıyorsunuz. Ben hafif yemek istiyorum diyor ama siz ben diyetteyim ızgara köfte şart diyorsunuz.


Sağlıklı beslenmeyi öğrenmek başka bir şey diyet yapmak başka bir şeydir.


Çünkü beden karbonhidrat isterken yüzlerce seçenek vardır siz sağlıklı beslenmeyi öğrendiğiniz zaman o seçeneklerin içerisinden en uygun olanları bedene sunarsınız o da en yüksek haz çerçevesinde severek kabul eder. Fakat onun ne istediğini dinlemeden saat:15.00 da ağzına bir şeyler sıkıştırmak öfkenin en büyüğünü yaratacaktır. Çünkü böyle yaparak kendinizden çok daha uzaklaşmış olursunuz...

İnsanların çok yemek yemesi, bastırdığı duyguları, o an yok saydığı sıkıntıları yüzünden midir?



Tek bir kalıba sokmamız doğru olmaz. Birçok sebebi olabilir fakat söylediğiniz durumda sebepler arasındadır. Duyguları bastırmak, onları yok saymak yemek yeme duygusunu tetikleyebilir. Duyguların yerine yemekler gelebilir. Çikolata, şekerleme, kahvaltılıklar, yemek hepsi olabilir.


İnsanın kendisini yok saymasından daha kötü bir şey olmaz. Kendini yok sayan biri, ilişkilerinde de zorluk yaşar, cinsel hayatında da, kilo probleminde de...


Birçok konuda yaşamında zorluklar yaşar. Kendisinden vazgeçen biri muhakkak ki bu durumu aşmalıdır. Tabi şunu da unutmayalım, hayallerinden vazgeçen biri içinde geçerlidir yukarıda bahsettiklerimiz...


Yemek yeme yetimizdeki farkındalık çocukken varsa, bunu aileler mi bozuyor? Bu durumda ailelere önerileriniz neler?



Evet, harika bir tespit. Kesinlikle ailelerin çok büyük payı var bu durumda. Sadece yeme yetimizi değil bedenimizle olan iletişimimizi de ailelerimiz bozuyor. Düşünün bir çocuk kahvaltıda her şeyi yiyebilir. Ama aileler yok onlar yenmez bunu ye, yok o saatte yeme bu saatte ye gibi telkinlerle çocuğun tüm dengesini bozuyor. Çok önemli bir konu. Zaten seans yaptığım kişilerin neredeyse hepsinde çocuklukları ile ilgili bir şeyler çıkıyor. Bu yüzden bununla ilgili bir kitap yazdım sürpriz olsun henüz yayınlanmadı. O çocuklar bizim geleceğimiz ve inanın ki obezite sorunun gelecekte iki katına çıkması bekleniyor.

Ne zaman yemek yememiz gerektiğini nasıl anlayacağız?



Bedenimize soracağızJ. Daha doğrusu kulağımız bedenimizde olacak. İnanın hiç zor değil. Tuvalete gitmek gibi. Tuvaletimizin geldiğini nasıl ki bedenimiz bize söylüyor acıktığını ve doyduğunu da söylüyor fakat dinlemediğimizde tüm denge bozuluyor.


Size çok basit ve bilindik bir şeyle örnek vereceğim. Yine tuvalet örneğinden devam edelim. Bazıları sokağa çıktığında başka bir yerde tuvaleti gelse bile yapmak istemez. İşte bu bilgiyi beyin öyle bir bilir ki sokakta olduğu süre boyunca bu sinyali minimum seviyede tutar. Hatta gerekmedikçe sinyal göndermez. Fakat sonra ne olur? Bir iki kereden bir şey olmaz ama bunu devam ettirdiğimiz sürece kabızlık ve bağırsak sorunları çekemeye başlarız. Neden mi, çünkü bedenimizin bütün dengesini bozarız. Sonra haydi eczanelere ilaçlar, çaylar, yürüyüşler vs.


Ne oldu bedenimizin en basit yapabildiği sinyali bozduk. İşte yemek yemekte tam olarak böyle eğer o sinyali bozduysanız başlarda duyma konusunda zorluklar yaşanabilir. Fakat bunun üzerinde yapacağınız çalışmalarla tekrar eski dengesine kavuşabilir.


Kilo problemi tıpkı birçok başka hastalık gibi genetik olabilir mi?

Evet, kilo problemi genetiktir. Fakat bizler daha çok fizyolojik boyutu ile ilgileniyoruz. Şişmanlığın aynı zamanda psikolojik boyutlu genetik aktarımı da mevcuttur. Şişmanlığa sebep olan sıkıntılarda genetik olarak bir sonraki nesile aktarılır. Aile içerisinde sorun çözülmediği takdirde bir sonraki nesile aktarılacaktır. Yani çözmekle yükümlüyüz.


Kilolu insanların cinsel hayatlarında olan sıkıntılar neler? Ve bunları aşmaları için neler önerirsiniz?



Kilolu insanların cinsel hayatındaki sıkıntılar genellikle bedenlerini beğenmeleri sonucu ortaya çıkan sıkıntılardır.


Kilo problemi yaşan insanlar genellikle çıplak kalmak konusunda sıkıntılar yaşıyor. İç çamaşırları ile bile olmak onlara mutluluk vermiyor. Kapatmak, gizlemek ve kamufle etmek istedikleri için genellikle problem yaşıyorlar.


Yani cinsel yaşantıyı geçtim aynanın karşısında kendini çıplak görmeye tahammülü olmayan insanlar var. İşte o zaman bu durum bir sorun teşkil etmeye başlıyor. Kimsenin kendilerini o halde görmesini istemiyorlar.


Soyunuk olduklarında ise başkalarının gözünden kendilerini görüyorlar. Yani başkalarının gözünden kendilerini yargılayıp eleştiriyorlar çok doğal olarak tüm bu durum cinsel hayatlarına yansıyor.


Ayrıca şişmanlığın yarattığı nefes problemleri, hareket etme zorluğu, kalp ritmi bozukluğu cinsel hayatı etkileyen durumlardan bir tanesidir.


Diğer taraftan kilonun artması bedensel rahatsızlıkları ortaya çıkardığı gibi libidonun düşmesine de sebep oluyor. Düşük bir libido ise cinsel hayatınızın bir kâbusa dönüştürebilir.


Aşmak için neler yapılabilir. Bu durumun geçici olduğu fikrini zihne yerleştirip kendilerine daha çok yakışan iç çamaşırlar alabilirler. Kimse kendisini şu beyaz ve büyük donlarla güzel hissetmiyor bu bir gerçek. Bu yüzden bu işe öncelikle iç çamaşırlarından başlamalılar. Sonrasında libidoyu artırıcı bitkiler ve çaylar deneyebilirler. Fakat spor ve kilo vermek en hızlı çözümdür.


Ayrıca cinsellik sırasında kendilerini dışarıdan seyretmemeleri gerekiyor. Yani “ay acaba çirkin miyim, karşı taraf benim için ne düşünüyor, kocaman bir göbeğim var beni seksi buluyor mu?” gibi soruları bir tarafa bırakmaları gerekiyor. Hatta zihinlerinde hiç bir düşünce olmamalı. O zaman çok daha sağlıklı bir cinsel hayat onları bekleyecektir.


Kitabınızda her şeyin kalorisi var demişsiniz? Peki, yaşadığımız ruhsal olayların da kalorisi var mı? Örnek verebilir miyiz?



Olmaz olur mu? Belki de diğer aktivitelerden çok daha fazla var. Şöyle düşünün gece çok kötü bir rüya görmüşsünüz ve uyandığınızda kan ter içerisindesiniz. Beden her şeyi gerçek zannettiği için bir sürü efor harcıyor.


Ruhsallık surecide çok inişli ve çıkışlı bir süreçtir. İnsanın kendi pisliği ile yüzleşmesi, bazen geçmişini temizlemesi, hiç olmadık bir anda zihni ile mücadele etmesi bunlar gerçekten kalori yakan durumlardır. En basitinden sınava girecek bir öğrenci nasıl yorgun düşer hatırlayın. Sınavdan çıktıktan sonra bir rahatlama ve gevşeme olur bedende. Çünkü zihin tahmin ettiğinizden çok daha fazla kalori harcamaktadır. İşte o noktada ruhsallık ve çözülümlerde sınava giren öğrencinin içinde bulunduğu durum gibidir.


Sizde her şeyin enerji ile olduğuna inanlardansınız, peki bu enerji bizi nasıl buluyor? Bedenimize nasıl giriyor?



Esasında inanmak doğru değil. İnansak ta inanmasak ta gerçek bu. Her şey enerjiden meydana geldi bunu ben değil daha çok fizik kuramları söylüyor. Kuantum fiziği kuramıda esasında bu gerçekliğe dayanarak popüler oldu. Hava nasılsa enerjide o bizim için. Nefes almazsak nasıl ölüyorsak enerjisi azalmış bir bedende öyle hasta oluyor. Enerjilerin fotoğraflarını çekebiliyorsunuz bildiğim kadarıyla İstanbul’da bir kaç merkez var. Fakat zaten bedende enerjisi azalmış bir bölge bir noktadan sonra eğer dengelenmezse hastalık olarak çıkıyor. Yediğimiz yiyeceklerinde bir enerjisi var. Yemeklerle enerjilerin karakterlerini bedene alıyoruz. Can çekişerek öldürülmüş bir hayvanın etini yemekle bir bitkiyi yemek arasında enerji bakımından çok fark vardır. Ve emin olun acı çekmiş bir hayvanın etini yiyorsanız kendini çok iyi hissetmeyecek, mideniz bulanacak, enerjiniz agresifleşecektir.

Hangi yemeklerde hangi enerjiler var?



Şu yemeklerde şu enerji var demek doğru olmaz. O yiyeceklerin sizin enerjinizi nasıl etkilediği çok daha önemlidir. Örneğin enerjinizin yüksek ve hareketli olmasını istediğiniz zamanlarda sakin olmak işinize yaramayacaktır. Yada sakin ama yüksek bir enerji istediğinizde hareketli olmak işinize yaramayacaktır. Et yediğiniz zaman bu size dingin ve sakin bir enerji yaratmaz. Bu yüzden bedeni dinlemek çok önemlidir. Et yediğinizde bedensel olarak ne hissediyorsunuz? Yani et ile buğdayın enerjisi aynı değildir. İkisi de yüksek enerjili gıdalardır ama biri daha dingil bir enerji yaratırken diğeri daha huzursuz bir enerji yaratabilir. Bu yüzden bedene sormak her zaman daha iyidir. O size sizin için uygun olan enerjiyi aktaracaktır.


Hangi enerji tıkanıklığı hangi bölgeden kilo almamıza sebep olur?



Hımmm işte bu çok zor bir soru. Çünkü buna sebep olan durumlar kişiden kişiye değişiyor. Yani diyelim ki bir kişide kasık bölgesindeki alanda enerji tıkanıklığı var bu o kişinin cinsel düşünceler, kalıplar, korkular ve cinselliğe yüklediği anlamdan dolayı orayı kapattığını gösterir. Bundan dolayı yemeğe kendisini verdiyse bu durumda cinsellikle ilgili enerjisini dengelemesi gerekmektedir.


Fakat başka birinde sevgi ve aşk enerjisine dair tıkanıklık varsa o zaman o bölgeyi dengelemesi gerektiğini gösterir. Peki, bu tıkanma nasıl oluyor basit bir örnekle açıklayalım. Diyelim daha önce ki çok fazla aşka acısı çekti ve aldatıldı işte o noktadan sonra kendisini aşka kapatabilir. Acı çekmemek için zihnin yarattığı bu koruma mekanizması bir noktadan sonra o kişinin kalp enerjisini düşürmeye başlar. Altı sönmeye başlayan ocak gibi yemek soğur yemek soğuması yağların donmasına sebeptir.


Bedensel olarak enerji sönmeye başlarsa rahatsızlıklar ortaya çıkmaya başlayacaktır.


Başka biri yine kalp enerjisin kapatmıştır ama sebebi başka olabilir. Diyelim çocukken çok sevdiği kişileri kaybetti. Kendi kendine bir daha başkasını çok sevme çok acı çekiyorsun onlar gidince çok üzülüyorsun diye düşündüğü için sevgi enerjisini kapatmış olabilir. Ya da kendini az sevmeye programlamış olabilir. İşte bu durumda yine kalp enerjisini düşürecektir. Sevgi eksikliğinin yerine yemeklerle doldurabildiği gibi psikolojik açlığını yine yemekle doyurabilir.


İşte bu noktada bu bir kişiye kilo olarak geri döner. Baktığınızda kilo almasının sebebi yemeklermiş gibi görünür hâlbuki sevgi açlığıdır.


İşte şimdi siz o insan için yemekler seni şişmanlatıyor diyebilir misiniz? Hayır, o şişmanlatan sevgisizliktir. İşte o zaman çözüm diyet değil, sevgiyi neden ortadan kaldırmaya çalıştığını bulmak ve o kısmı tedavi etmektir.


Dişil enerji nedir? Ve bu enerjiyi nasıl aktif tutarız? Aktif tutmanın faydaları neler?



Kitabımda da bahsettiğim gibi dişil enerji hem kadında hem de erkekte olan bir enerji türüdür. Yaratıcılığımızı, tanrıçalığımızı ve hassaslığımızı temsil eder. Dişil enerjiyi yok saydığınız an itibariyle onu öldürmüş olursunuz. Yani bir süreliğine dolaba kaldırırsınız. Onu kabul etmek, beslemek ve o enerjinin gerektirdiklerini yapmak aktif tutmamız için yeterlidir.


Bir kadın için dişil enerji çok önemlidir. Yoksa bir kadın annelik enerjisinde kalırsa o zaman yemek yemeye, yemek yedirmeye başlayacaktır.


Çünkü unutmayalım ki rahim enerjide yaratıcı bir enerjidir. Çocuk doğurduğunuz zamanı düşünün fakat bu yaşamımızı geçireceğimiz bir enerji türü değildir. Çocuklarımızı yetiştirmemiz için geçerli bir dönemdir. O dönemde yemek yedirir, besleriz ve yaşamı devam ettiririz.


Fakat annelik enerjisinde çıkamayıp orada kalırsanız kilo alma süreci başlayabilir. Bu yüzden dişil enerjiye sahip çıkılması gerekir. Dişil enerjide kalmak bir kadın için kendini gerçekleştiren varlık enerjisidir. Unutmayalım ki diğerleri kimliklerimizdir.


Anne kimliği, iş kimliği, eş kimliği. Yani eş kimliği demek dişil enerji demek değildir.


Erkekler için ise içlerindeki kadın naif, yaratıcı kısımdır. Fakat erkekler bu taraflarını örtmeye çalışırlar. Erkekler duyarlı olduklarını pek göstermek istemezler. Çünkü bunun bir acizlik, feminel bir davranış olduğunu düşünürler. Dişil enerjisini yok sayan bir erkek öfke nöbetlerini daha fazla yaşar. Bu da yine kilo almasına etken bir durumdur. Dişil enerjisi ile barışık bir erkeğin diğer erkeklere göre kilo alması daha az görünen bir durumdur. Bu yüzden bu önemlidir.


Röportaj: Nuran Başyurt

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.