Hande Ataizi şu sıralar oyunculuğuyla değil, ayakkabı tasarımcılığıyla gündemde. Onunla severek hazırladığı yeni koleksiyonunu ve tabii diğer konuları konuştuk.


Hande Ataizi’ni ilk tanıdığımda konservatuvarda öğrenciydi. Büyük sansasyon yaratan ve ona ödül getiren ilk filmi Mum Kokulu Kadınlar henüz çekilmemişti. Onu neşeli ve açık sözlü birisi olarak hatırlıyorum. Bence eski Hande’yle şimdiki arasında çok da fark yok...


Halbuki bir de medyadan tanıdığım, hırçın, her an her şeyi yapabilecek bir Hande Ataizi var. Merak etmemek elimde değil, aynı insanlar mı onlar? Soruyorum Hande Ataizi’ne. “Aynı insanlar elbette” diyor. “Hırçın değilim, sadece tepki göstermek gerektiğini düşündüğümde kendimi tutamıyorum. Gerçi zaman içinde bazı şeyleri içimde saklamayı öğrendim.


Mesafeli ve sert diyorlar, desinler.” Şu sıralar kendi tasarladığı ayakkabı koleksiyonuyla gündemde olan Ataizi’yle röportajımıza buradan başladık. Anlattıklarının birazı eleştiri, birazı da öz eleştiriydi. Ama hepsi bu değildi elbette, huzuru ve mutluluğu nasıl bulduğunu, gelecek için planlarını, Bloomberg Türkiye’de yönetici olan eşi Benjamin Harvey’le ilişkisini, onunla ısrarlı çocuk yapma denemelerini de konuştuk.


Alışılmış star portrelerinden biriyle karşı karşıya olmadığını hissediyor insan seni görünce. Kafamızı karıştıran ne olabilir?

Bilmem, sence ne olabilir?


Demin mesela bir şeye canın sıkılmıştı ve karşımda küçük bir kız çocuğu varmış gibi hissettim. Gözlerin doldu, küskün bir ifade yerleşti yüzüne...

Gizleyemiyorum ki duygularımı. Kızgınsam içimde tutamıyorum, sevinçliyken de farkında olmadan yüzümle, hareketlerimle dünyaya ilan ediyorum.


Ama kontrolü elinde tutmayı seven bir tarafın da var...

Mükemmeliyetçiliğimle baş etmeyi öğrendim. Sonuçta bireysel işler yapmıyorum. Dizi ya da film çekerken kalabalık ekipler oluyor yanımda, o yüzden iş söz konusu olduğunda kontrolün tamamen bende olması imkânsız. Işıkçı, kameraman, kurgucu, yönetmen, öteki oyuncular; herkes işini iyi yaparsa, sorun yaşanmıyor. Çok da takmamak lazım, üzerine düşeni en iyi şekilde yerine getirmen, kimlerle çalışacağını iyi seçmen, aynı frekansta buluşabileceğin insanlarla çalışman yeterli...


"Köşeme falan çekilmedim"



O halde sana ilk esas sorum şu olacak: Neden seni bir dizide veya filmde izleyemiyoruz, köşene çekilmeyi mi tercih ettin?

Yok öyle bir şey, köşeme falan çekilmedim. İki sezon televizyonda her gün canlı yayınım vardı. İzdivaç programı benim için inanılmaz bir insan gözlemleme fırsatı yarattı. Oyunculuktan uzak kalmamak için de tiyatro yaptım. Haftada 5 gün... Tiyatrodaki alkış oyuncu için bambaşka bir haz, yerine hiçbir şeyi koyamazsın. Eh, bir de Benzemez Kimse Sana adlı yarışma vardı. Gördüğün gibi pek köşemde oturmamışım. Çalışmayı, üretmeyi seviyorum çünkü. Sonra iyi bir oyuncuyum. Arkamdan yapılan onca dedikoduya rağmen çok da disiplinliyimdir. Ara vermemin sebebi, bu işin rutinleşmeye çok müsait olması. Seneye bu kez modern bir oyunla seyirci karşısına çıkacağım. Televizyonda oyunculuk yapmayı da özledim açıkçası.


Bazılarının seninle alıp veremediği ne sence? Kibirli mi buluyorlar seni acaba?

Halbuki beni tanıyan insanlar hiç öyle düşünmüyor. Robot değilim, demirden yapılmadım, mükemmel olduğumu iddia etmeyeceğim. Huzursuz ve mutsuz zamanlarım oluyor. Herkes gibi zaaflarım, komplekslerim var. Ama bunları içimde yaşıyorum, başkalarına göstermek yerine sorunlarımı kendim çözmeyi tercih ediyorum. Kurcalamaya kalkanlar çıkarsa da defansif davranıyorum. Sert zannettikleri kadın kırılmamak adına kendini bir kalkanla korumaya almış aslında. Güvensizim belki. Zayıf yanlarımı tanımadığım kişilere göstermek beni ürkütüyor. Bir de ne var biliyor musun, başkalarıyla paylaştığın zaman sorunların seni ezebileceğini kabul etmiş oluyorsun, o zaman da her şey gerçekte olduğundan daha fazla bir hal alıyor.


"Hepimiz enerjiden yaratıldık"


İçine attığığını söylediğin o huzursuzluklarla, mutsuzlukla baş etme yöntemleri icat ettin mi kendine?

Her gün spor yapıyorum. Tek sebep, sağlığımı korumak, vücudumu güzelleştirmek arzusu değil. Sporun meditasyonu andıran bir etkisi var üzerimde. Spor yaptığım müddetçe sorunlar benden hızla uzaklaşıyor, düşünmüyorum artık. Öte yandan tek bir kökten iyileşme yöntemim var aslında, o da oyunculuk.

Meditasyon dedin... Spiritüellikle alakalı mısın?

Belirgin bir şekilde değil ama hayır da diyemem. Hepimiz enerjiden yaratıldık. Pozitif düşünmenin hayatımızı olumlu etkilediğini, “nazar” dediğimiz şeyin aslında negatif enerjiden ibaret olduğunu biliyorum. Bunu bilmek için Secret okumaya falan da gerek yok. Teyzelerimiz “Bir şeyi 40 kere söylersen olur” demez miydi, bu da onun gibi bir şey. İyi düşünür ve bunu sık sık dile getirirsen, gerçekleşir...


Bu mantıkla biz insanlar başımıza gelen her şeyi hak ediyoruz o zaman...

Hak ediyoruz lafı ağır ama evet, başımıza gelen her şeyden biz sorumluyuz. O yüzden “Ben nerede hata yapıyorum, bütün bu kargaşayı, negatifliği nasıl temizleyebilirim” gibi soruları kendimize sürekli sormamız gerekiyor. Hem o negatif dönemler günün sonunda iyileştirici oluyor. İnsanız, hata yapa yapa büyüyoruz.


"Henüz en iyi rolümü oynamadım"


Oyunculuğa dönelim, senin için bir nevi mutsuzlukla baş etme yöntemi olduğunu söyledin az önce...

Oyunculuk sadece rahatlamamı değil, iyileşmemi de sağlıyor. Yorulsam da sonrasında mutlu hissediyorum, daha pozitif ve neşeli biri oluyorum. Kendimi başka bir karakterde daha iyi ifade edebiliyorum. Bu sıralar huzursuzsam eğer, oyunculuk yapmadığım içindir. Oyunculuk benim işim, ama aynı zamanda hayatta en sevdiğim şey... Ama bak, henüz en iyi rolümü oynamadım.


Bir planın var mı buna dair?

Seçmek için acele etmiyorum. Bu sene birkaç dizi teklifi geldi ama hiçbiri içime sinmediği için kabul etmedim. Bundan sonra ancak kendimi ait hissedebileceğim bir proje olursa çalışırım.


Fakat...

Fakat bir rolü almanız sadece sizin isteğinizle olmaz. Bir sürü aşaması vardır bunun ama öncelikle o rolden haberiniz olması, size teklifte bulunmaları gerekir. Doğrusu istediğim gibi teklifler gelmiyor pek. Sinemacılar beni magazinel buluyorlar belki, o yüzden akıllarına gelmiyorum. Ama şunu da söylemem lazım: Zamanında verdiğim fotoğraflarla, lafımı esirgemeyişimle, yaşam tarzımla, o magazin çarkının işleyişine kendimi kaptırıp yaptıklarımla buna biraz da ben sebebiyet verdim. Benim “süper seçimim” değildi, biraz tecrübesizlikten, biraz da başına buyrukluktan öyle gelişti işler. Hiçbir zaman gazetecileri arayıp “Doğum günümü kutluyorum, gelip fotoğraf çekin” demedim. Neysem oydum, eğlenmeyi seviyordum ve yaptıklarımı gizlemeye gerek görmüyordum. En sansasyonel olaylarım aslında büyük kaçışlarımdı, ayrı konu. Daha mı farklı davransaydım acaba, olmadığım biri gibi mi görünseydim, ne dersin? Sonuçta magazinin yoğun ilgisi sinema sektörünü kaybetmeme sebep oldu. Onların gözünde ben başka bir dünyaya, magazine aitim. Hiç öyle olmadığı halde hem de.


Buna içerliyor musun?

Bu ülkede iyi oyuncuların sayısı iki elin parmaklarını geçmez. İstisnaları hariç tutarak söylüyorum ama filmlerde de dönüp dolaşıp aynı isimlerle çalışıyorlar. Öte yandan bazen tercih edilmemek o kadar da kötü bir şey değil. Nereden baktığına göre değişir. Kimler tarafından tercih edilip edilmediğin önemli esas. O isimler tarafından tercih edilmemek pozitif bir şey de olabilir pekâlâ. Şimdi mesleki anlamda tek istediğim iyi bir senaryosu olan güzel bir sinema filminde rol almak. Bak, bunu diledim.


Röportaj: Gülenay Börekçi

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.