Evet, gerçekten sert bir görüntüsü var. Kızdı mı hiç tutmuyor içinde. Ben, danışmanı Selin, fotoğrafçı Ayhan, hepimiz alıyoruz nasibimizi. Ama ürkmüyor insan. Birazdan geçeceğini biliyorsunuz. Karadağlı Rıza, birden kamyon şöförü İlyas gibi bakmaya başlıyor. Hâlâ çok yakışıklı ama ülke sorunları o kadar önceliği olmuş ki artık pek umurunda değil sanki. Ha bir de sağlığı çok iyi,merak etmeyin...


Yeni filminiz Elveda Katya hayırlı olsun.

Teşekkür ederim...


Türkiye’nin özellikle bir dönem çok tartışılan bir meselesine parmak basıyor film. Yerel halkın her Rus kadına “Nataşa” diye hitap ettiği dönemlerde Rusya’da yıllar önce yaşadığı 20 günlük aşk kaçamağından bir kızı olduğunu öğrenen Yunus karakterine hayat veriyorsunuz. Aslında bütün filmlerinizde bu mesaj durumu var.

43 yıldır hâlâ benimle röportaj yapmak isteniyorsa, öyle demektir. Temel sorunlarımızı irdelemeyen bir filmde oynasaydım sen de röportaj yapmazdın. Bu yapıyı ne kadar uzun sürdürürsek oyuncu olarak o kadar saygınlığımız olur.


Yunus, camiden eve evden camiye dinine bağlı bir karakter. Acaba zamane modasına mı ayak uydurmuş, senaryo gereği?

Hiç alakası yok, bazı toplum kuralları vardır dinle alakalı.Mesela hacca gidene saygı duyarsınız. Ama bunu çağın gerisinde kalmış, korkutucu şekliyle yapmazsınız da daha sevimli hale getirebilirsiniz. İşte filmde sunduğumuz bu. Filmbu açıdan önemli, benimiçin öyle en azından.


“İlk sırada Kürt sorunu var!”

Sizce toplumsal anlamda en büyük problemimiz ne?

Kürt sorunu, adalet, gelir dağılımı, yüzlerce temel sorunumuz var. Ama bence en önemlisi, bu ülkede kardeşçe yaşamak istiyorsak, birinci sırada Kürt sorunu var. Herkes elini taşın altına koyacak, ezilecek o eller. Elimden geleni yapıyorum ama bunu yaptığım için kendimi ayrıcalıklı biri gibi görmüyorum. Böyle yapılması gerekiyor.


İlk filmlerini çeken yönetmenler sizin için önemli. 43 yıllıkmeslek hayatınızda çok önemli yönetmenlerin ilk filmlerinin başrol oyuncusuydunuz gerçekten de. Peki ne gerek var böyle bir riske?

Ama aslolan hikâyedir. O güzel olduktan sonra kimin çektiği tabii ki önemli ama çok da değil, iyi bir hikâyeyi mahvetmek zordur. İlk filmini çeken yönetmen özeldir, hep izlerim ve ileride başarılı olup olmayacağını orada görürüm.


“Türkan Şoray – Kadir İnanır ikilisi çıkmadı!”

Bu arada filminiz Maya takviminin sona erdiği, kıyamet günü olduğu iddia edilen 21 Aralık’ta vizyona giriyor...

Ben asıl bizim ülkemizin başına bir kıyamet gelmesinden korkuyorum. Hiç inanmıyorum böyle şeylere. Şimdi üç günlük ömrümüz mü kaldı? Komik değil mi? Adamlar Şirince’ye gidiyorlar akın akın, ev tutuyorlar. Kıyamet kopunca ne yiyip içeceksin, onları da götürdün mü? Şirince’de Yedi Uyuyanlar diye bir film çekmiştim, birdenbire ünlü oldu.


Sizde ve sizin döneminizde birkaç oyuncuda tuhaf bir star ışığı vardı, şimdikilerde var mı?

Bence var, çok başarılı gençler. Sakın isim sorma söylemem. Ama onları sinemada görmek lazım. Dizi dediğiniz şey uçup gidiyor, çekim şartları ortada. Dizilerle değerlendirmemeliyiz oyunculukları. Bir an evvel sinema oyunculuğuna önem vermeleri gerek. Dizi piyasası ilginç. Çabuk çekildiği için insanlar yoruluyor, performanslar düşüyor. Çok az senaryo yazarı var. O zaman da farklı arayışlar oluyor, eski dönemde çekilen filmler, romanlar giriyor işin içine. 3 yılda 237 dizi kaldırılmış.


Sizin Dila Hanım da dizi oldu biliyorsunuz. Erkan Petekkaya’yı nasıl buluyorsunuz?

Bana isim sorma...


Neden?

Başka dizilerde de başarılı gençler var çünkü. Ama Erkan da çok başarılı. Tabii oradaki karakter Kadir İnanır değil bir ağa, ayrıca o sinema değil dizi film. O yüzden kıyaslanamaz. Yoksa severim Erkan Petekkaya’yı.


Türkan Şoray ve Kadir İnanır ikilisinin yerini alma potansiyeli gördüğünüz birileri var mı?

Bence daha o ikili çıkmadı. Sürekli karşılıklı oynayan var mı bizim gibi? Biz Türkan Hanım’la 11 filmde oynadık.


Devlerin Aşkı ve Bodrum Hakimi 1976, Dila Hanım ve Selvi Boylum Al Yazmalım1977’de çekildi. 4 kült film2 yıl içinde yapıldı. Bu bir tesadüf müydü?

Değildi. Talep edildi. Bölge işletmecileri vardı eskiden 7 bölgede. Onlar hangi oyuncuların film çekeceğini söylerlerdi. Yapımcıların tek yaptığı aracılıktı. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu “Filmin gerçek sahibi yapımcılardır” der, bu maddeye sığınarak trilyoner oldu yapımcılar. Dünyanın en geri ülkesinde bile telif hakları var bizde yok. Diyorsan ki kültür sanattan bana ne, o zaman böyle bir tablo çıkar işte. Sanatçının haklarını koruyamayan bir ülke kendinden “Büyük” diye bahsedemez.


“Gazeteler benim yazdığım yazıları yayınlayamaz!”

Marmara İletişim mezunusunuz, gazeteci de olabilirdiniz. Ne oldu da oyunculuğa kaydınız?

O zaman da oyuncuydum zaten.


O zaman neden gazetecilik okudunuz?

Yasak mı var?


Hayır da hiç yapmadınız diye... Uğur Dündar da oyunculuk yaptı ama asıl mesleği olmadı.

Hâlâ olabilirim istersem. Yarın karar veririm gazetecilik yapmaya, başlarım. Ayrıca yaptım da sen kaçırmışsın. “Böyle Gitmez” diye bir program yaptım, yer yerinden oynadı. O gazetecilik değil mi, televizyoncuların da basın kartı yok mu, şu an da yapıyorum gazetecilik...


Bir yerden teklif gelse köşe yazarlığı yapmak ister miydiniz?

İsterdim. Denerdim daha doğrusu ama gazeteler benim yazdığım yazıları yayınlayamaz. Güçleri yetmez. Gazeteciler şu an özgür değil.


Sizin döneminizde başrollerde izlediğimiz jönler şimdilerde esas karakterlerin babası, amcası rolünde. Ama siz hep başrol oynuyorsunuz. Neden siz hiç o rollerde oynamadınız?

Kabul etmem. Zaten öyle bir teklifi bana getiremezler.


Neden getiremezler?

Onlara soracaksın. Kabul etmeyeceğimi bildikleri için.


Röportaj: Nazenin Tokuşoğlu

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.