Kriminolojinin kurucularından İtalyan askeri hekim Cesare Lombroso’ya göre, suça eğilimli kişiler iyi bir yüz analiziyle tanınabilirdi. Kepçe kulağa, belirgin büyüklükte veya küçüklükte kafatasına, şişkin bir alına sahip, bulanık bakışlı kişiler suça eğilimli; asimetrik yüzlü, göz, burun ya da diş biçiminde bozukluk olanlarsa doğuştan suçluydu.


1929’da bir seri katilin işlediği bir dizi cinayet Düsseldorfluları korku ve dehşet içinde bıraktığında, polis katil zanlısı diye 21 yaşındaki zekâ özürlü Hans Stausberg’i takdim etmiş, Lombrosso’nun “suçlu” tanımına uyduğu için herkes ikna olmuştu. Ancak cinayetlere bir yenisi eklendiğinde Düsseldorf’un gerçek katilinin Peter Kürten adlı kişi olduğu ortaya çıktı. Üstelik katil iyi niyetli, zararsız ve şüphe uyandırmayan bir tipti. Hata fizyonomideydi! Fizyonomi, 18’inci yüzyıl başlarında bir hayli popüler olan ve yüz hatlarını yorumlayarak kişilik analiz etmeye yarayan bir alan. Psikiyatr Prof. Dr. Erol Göka ve Dr.Murat Beyazyüz’ün Timaş Yayınları’nda çıkan “Gerçek İnsanın Yüzünde Yazar mı?” adlı kitabında fizyonomi adı altında yapılan kişilik analizlerinin günümüzde geçerliliği olup olmadığına bakılıyor...


Yüze bakıp kişilik analizi fikri nasıl doğmuş?

Psikiyatri bilimkervanına eklenen son vagon. Psikoloji ilimi de çok yeni. 19’uncu yüzyılda ortaya çıktılar. Öncesinde ruh sağlığını incelemek için bir yöntemyok. Sadece gözlemve tecrübeye dayalı veriler ortalıkta dolaşıyor. Çenesi çıkıksa o kişi acımasızdır, yüzü kemikliyse çalışkandır, gibi...


Bilimsel bir geçerliliği varmı?

Asla. Bırakın bilimi, ahlak ölçüleriyle dahi bağdaşmıyor. Resminizi alıp yüzünüzden kişiliğinizi yorumlasambu ne kadar etik olur? Fiziksel özelliklerinize göre sizi sınıflandırmış olurum.


Bir nevi ırkçılık diyebilirmiyiz?

Aynen öyle. Batılı akademisyenler buradaki açmazın farkında, çünkü orada daha yaygın.


Neden?

Kökenleri orada. Bu alandaki literatürün neredeyse tamamı fizyonominin kökenlerini Antik Yunan’a, özellikle de Batı biliminin öncüsü Aristo’ya dayandırıyor. Batının içimizdeki bir pürüzüdür bu. Ama çok yaygın değil. 18’inci yüzyılda yaşamış, son Osmanlı bilimadamı diyebileceğimiz İbrahim Hakkı’nın yazdığı bir nevi ansiklopedi olan “Marifetname”de bu tip bilgiler yer alıyor. Türkiye Cumhuriyeti’ndeyse sadece 4 kitap yazılmış.


Kitap "Bunlar yalan, boşverin" demek içinmi?

Önyargılarla baş etmek. Buna “Bir tür büyü bozumu” da diyebiliriz. Mesela Erzurumlu İbrahim Hakkı çok saygı gören biri. Böyle olunca da Marifetname’de okuduklarını psikoloji olarak yorumlayıp işi orada noktalayan insanlar var. İbrahim Hakkı büyük bir zattır; kabul. Ama tasavvufta önemli biridir diye tümsöylediklerini doğru sayacak değiliz.


Peki psikiyatri ve psikolojinin ortaya çıkışında fizyonominin etkisi hiç yokmudur?

Vardır tabii. Psikolojinin kurucularından Johann Caspar Lavater ve John Frank Dalton fizyonomiyle bir hayli uğraşmış, çünkü başka bir kaynak yok. Nereden öğrenecekler? 19’uncu yüzyılın başlarındaysa frenoloji diye bir şey çıkıyor. Öncüsü Viyanalı hekimve nöroanatomist Franz Josef Gall. Deniyor ki; yüzün değil, onun arkasındaki beynin farklı bölgeleri kişinin kabiliyet ve davranışlarına tesir eder. Beynin gelişmişliği kafatasına yansır. Ön beyin gelişmişse alın geniş olur. Ön beyin karar vermeye yarar. Demek ki alnı geniş olanlar karar verme konusunda iyidir. Sonraları kapsamlı beyin incelemeleri devreye giriyor. Ki bu da nöroloji biliminin konusu. Yani düşünün; nasıl bir saçmalıktan bilime doğru yol alınmış.


Röportaj: Pınar Erbaş

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.