Yeni ev almış. Röportaja gelmeden önce onun tapusudur, banka işleridir derken işinin uzadığını, gecikeceğini öğrendim. Teferruatla uğraşmak sıkıntılıdır, kesin sinirli gelir, diye düşündümama aksine her daim gülen, sıfır kompleksli bir adamla karşılaştım.


Serkan Altuniğne’nin “Yemişim Eskimoları” deyip kutup ayılarına adadığı yeni kitabının adı “Eskimolar Türk Olsaydı”.Malum, siyasi liderlerin gündemi “bahtsız bedevi ile kutup ayısınınmaceraları”na kesmişken mevzuyu Altuniğne’den daha iyi tarif edeni bulmak da zor. Bu, Ferroli markasıyla ortak bir çalışma. Firmanın Altuniğne kadar eğlenceli genel müdürü Çetin Çakmakçı “Artık gençler 20’li yaşlarda yuvadan uçup kendi evlerine geçiyor” diyor. Onlar da kendilerini gençlere daha iyi anlatabilmek için Altuniğne’yi seçmişler...


Alaska’ya bile bizimle gelecek gündelik alışkanlıklarımız neler?

Kavga. Çok agresif bir milletiz. “Osuruktan nem kapma” diye bir tabir var ya... Durup dururken “Niye baktın, çok konuşma” derken bir anda kavga... İki yumruk atayım, o da bana atsın yok! İlle birinin ölmesi gerekiyor! Bir de Türk kurnazlığı diye bir şey var. Uçakta mesela; büyük para vermişsin, biraz daha düzgün insan bekliyorsun. Ama yok. Tabii bu kadar da gömmeyelim kendimizi. Eğlenceli taraflarımız da var.


Misafirperveriz deme!

Yok değiliz. Yalan o. Ama sıcakkanlıyız. Fedakârız. Mesela aileden ziyade arkadaş için yaptığımız fedakârlıklar çok.

Twitter, Facebook gibi yeni alışkanlıklar Türk tipine yeni bir şey kattı mı?

Hiçbir şey katmadı. Hepsini başarıyla Türkleştiriyoruz. Bizde kabın şeklini alma durumu yok, onu bize uyduruyoruz. Sosyal hayattaki her şeyi Face’te de, Twitter’da da yapıyoruz. “Trending topics”e bak; yarıdan çoğu futbolla alakalı.


Türkiye’de mizahçılar şanslı, derler. Güllük gülistanlık olsa mizah çıkmaz mı?

Çıkmaz. Mizah yapan insanlar rahatsız oldukları şeyleri dile getirir. Hiçbir rahatsızlığın olmasa nasıl yapacaksın? En mutlu ülkede dahi komedi vardır ama mizah dediğin biraz daha dürtükleyici, muhalif bir durum.


“Erkek hep mağdur”

En çok hangi konular üzerinde çizerken rahatsınız?

Kadın - erkek ilişkileri, çünkü hayatım boyunca en çok mağdur duruma düştüğüm konu bu.


Ne gibi?

Erkek hep mağdur zaten. Terk edilmek var.


O herkes için var.

Evet de herkes benim gibi sürekli terk edilmemiştir.


Niye sürekli terk ediliyordunuz?

Bilmiyorum, galiba işe yaramaz biriyim.


Şimdi evlisiniz.

Evet, beni terk etmeyecek birini buldum. Gerçi garantisi yok...

Beni artık sevmiyorsun”a maruz kalmak da bir tür mağduriyet mi?

O en hafifi. “Beni sevmiyor musun?” Seviyorum, niye sevmeyeyim! “Ama hiç

belli etmiyorsun.” Meşale mi yakayım? Omzuma alıp sokaklarda mı

koşturayım?

Hâlâ çözememişsiniz...

Ne bileyim. Bunu normal hareketlerimle belli ettiğimi düşünüyorum.


Ne yapıyorsunuz mesela?

Durup dururken öpersem iyi bir şey. Sevgiyi en net, en sıcak anlatan durum.


“Duygusal şiddet daha yaralayıcı”


Karikatürlerinizde de çoğunlukla mağdur erkek. Kızlarda bir şiddet var...

Duygusal bir şiddet ki o daha yaralayıcı. Yahu Türk kızlarından naçizane bir isteğim var. Türk erkekleri olarak zaten çok fena bir durumdayız.


Niye?

Sıkıntılıyız, derdimizi anlatmamız zor. Çocukluktan beri böyle yetişiyoruz.


İsteğinize dönelim...

Kötü davranmasınlar. O kadar da ayı değiliz. Kendilerine jest yapan, yolda yürürken gülümseyen adama “Üfff” falan yapmasınlar. “N’aber, nasılsın” diye yaklaşana “Sana ne be, salak” demesinler. Belki iyi niyetle yanaşıyor. Kızları da anlıyorum. Gülümseyince “Aha, o da beni seviyor” kafasında adamlar var. Ama çoğunluk öyle değil. Haydi ben yırttım, evlendim. Ama bekâr arkadaşlarım var. Büyük çileler çekiyorlar. Yazıktır, günahtır!


“Salaklıkla eğleniyorum”



“Bu, Serkan Altuniğne karikatürüdür” dedirtecek olan ne?

Çizgi. Espri bazında da yine durum komedisi olması. Ben salaklıkla çok eğleniyorum. Kendim de gün içinde bir sürü salaklık yaptığım için...


Bugünkü neydi mesela?

Bugün yapmadım. Son 2 gündür bayağı düzgün davranıyorum. Ama işte elinde cep telefonunu tutup saatlerce cep telefonu aramak gibi... Ya da üstümü giyip aşağıda şortla çıktığım oluyor. Vitrinde görünce fark ediyorum. Çöp atmaya çıktığımı unutup elde çöp, suyunu akıta akıta saatlerce yürümüşlüğüm var.


“Bu işte para var mı?”

Kaan Sezyum’la beraber üniversitelerde seminerler veriyorsunuz. Kesin, aslında inanılmaz zeki ve esprili olduğunu ama oralarda harcandığını düşünen bir sürü genç insan vardır. Ne söylüyorsunuz onlara?



“Böyle düşünme, bir şeyler yap” diyoruz. Çünkü gerçekten çalışırsan ve sende de bir şeyler varsa başarılı oluyorsun. Bizim dergide patronun oğlu ya da yakını muhabbeti söz konusu değil. Bu işi yapma kapasiten varsa oradasındır. Yanlış anlaşılmasın, “Biz çok kral adamlarız” gibi bir şey söylemek istemiyorum. Kabiliyetlisindir ama seni kimse okumaz, yine olamazsın. Bir de çok inat etmek gerek. “Her şeyden vazgeçin bundan vazgeçmeyin” diyoruz. İnşaat mezunuyum mesela. Düşündüğünde ne alaka dersin?


Onlar size ne soruyor?

“Bu işte para var mı” diyorlar. “Para kazanmak için yapılacak bir iş değil ama parasız da yapılmaz” diyoruz. Bir de “Muhalif bir dergisiniz başınız belaya giriyor mu” diye soruyorlar.


Onu ben de sorayım.

Davalar oluyor. Ya mahkûm oluyoruz ya olmuyoruz.


Bir röportajınızda, “Her hafta köşemdeki karikatürlerin yüzde 20 - 30’u patates oluyor” demişsiniz. İçinize nasıl siniyorlar?

2 senedir evden çalışıyorum ama öncesinde dergideydim. O zamanlar yanımızdakine soruyorduk “Hacı bu nasıl” diye. Sorduğunda o an bir şeyler bulmak için ıkınıyor. “İyi iyi” diye geçiştiriyor. “Olmamış kötü” de diyebiliyor. Sonuçta bambaşka bir bakış açısına sahip... Onun “İyi” dediğini köşeye koyup sonradan hiç beğenmediğim oluyordu. Artık sadece kendi güldüklerimi koyuyorum. Böylesi daha sağlıklı. 15-16 espri buluyorum. İçlerinden en güldüğüm 6 - 7’sini seçiyorum. Yetmezse çalışmaya devam.


“Recep İvedik’leri donla yazdık”


Recep İvedik’lerin senaryo kadrosunda da vardınız. Şahan Gökbakar da, siz de “Hadi bir şey yapalım” deyip işe başlayan rahat adam profili çiziyorsunuz. Mizahın raconu bu mu?

Biraz öyle. Ofise gidelim, laptop’u koyalım masaya, “Ayşe Hanım ben bir kahve alayım”, gibi bir ortamda olacak işler değil. Daha rahat olmak lazım. Mesai gibi yapılırsa olmuyor. Mesela Recep İvedik’leri yazarken de evde donla geziyorduk. 4 - 5 adam düşünün. Playstation oynuyorduk, biraz yazıyorduk, sonra yine oynuyorduk.


Şahan Gökbakar’ın yeni filmi Celal ile Ceren’de var mısınız?

Hayır. Recep İvedik 3’te de yoktum.


Neden?

Şartlar, durumlar...


Ama iyi arkadaşsınız değil mi?

Şu an görüşmüyoruz.


Daha fazla irdeleyeyim mi?

İrdeleseniz de vereceğim bir cevap yok. Hayat işte.


Röportaj: Pınar Erbaş

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.