Daha ağzımı açmadan, sanki sormuşum gibi “Belçika’ya kadar uzandım” dedi... Cevap vermedim, huyudur Gargamel’in, anlatmasa duramaz. Nitekim, “Senin Cem Yılmaz haberini okuyunca babamın mezarını ziyaret ettim. Uzun zamandır ihmal etmiştim” dedi. Bu sefer dayanamadım “Senin baban da mı vardı?” diye hayretle sordum. Sanki eşitmişiz gibi, “Senin yok muydu?” dercesine baktı ve “İsim babam canım Pierre...” dedi. “Kimmiş bu Pierre?” diye sorunca “Kim olacak, Pierre Culliford... ‘Peyo’ da derler. Şirinlerin yaratıcısı...” dedi ve sonra kahkahayı patlattı. “Keşke seni yaratmasaymış ulan” diye boğazına sarılırken aniden mavi ceketinin cebinden bir CD çıkarıp önüme attı. “Bir dinle bakalım da ona göre karar ver, Peyo beni yaratsa mıymış, yaratmasa mıymış.”


Gargamel’in getirdiği CD gerçekten çok ilginçti... Yıllar önceki bir ses bandının kopyasıydı. Gece kulübü gibi kalabalık bir mekânda kaydedilmiş. Önce alkışlar, kahkahalar filan gırla gidiyor... Derken iki muhteşem ses ‘Baharı Bekleyen Kumrular Gibi’yi söylemeye başlıyor: Bülent Ersoy ve Zeki Müren... Böyle durumlarda hep dikilen kulaklarımın bu sefer bir de pası silindi. “Nereden buldun bu hazineyi?” diye sordum Gargamel’e; meslek sırrıymış. Mesleği neyse... Yapılacak tek şey vardı, Bülent Ersoy’a bandı dinletmek. Ben de onu yaptım.


30 yıllık tarihi düet

Bülent Hanım bandın ilk dakikalarını dinler dinlemez neredeyse oturduğu koltuktan zıplıyordu. “Ayol” dedi heyecanla “Bu en az otuz senelik bir kayıt. Bende bile yok. Nereden buldunuz?” Yüzüme Gargamel’in ifadesini takınarak “Meslek sırrı” dedim. “Şu olayı anlatsanıza, neredeydiniz, birlikte nasıl şarkı söylediniz Zeki Bey’le?” Bir an durakladı, sonra başladı konuşmaya. Anlatırken o anları bire bir yaşıyordu sanki...


1980 yılının bir kış gecesi... Yer, Harbiye’deki o günlerin popüler gazinolarından biri olan Gülizar... Nigar Uluerer doğum gününü kutluyor. Dönemin pek çok ünlü sanatçısı da orada... Zeki Müren, Huysuz Virjin, Şenay Düdek daha kimler kimler... O arada Bülent Ersoy giriyor içeri... Elimizdeki kasette bu bölümler yok. Onun için Bülent Hanım’a kulak veriyoruz: “Benim hiçbir şeyden haberim yok. ‘Nigar’ın doğum günü’ dediler, kalktım gittim... Yanımda da TRT prodüktörlerinden Meral Savcı var. Bir baktım, kadın orada oturuyor...”


“Kadın mı?”

“Adam tabii. "Zeki Bey" diyecektim dilim sürçtü”


“O zamana kadar hiç düet yapmış mıydınız?”

“Ne düeti ayol; yan yana bile gelmemiştik. Bir kere Hürriyet Gazetesi’nde, bir de uçakta karşılaşmıştık. Neyse biz oturduk...”

Müren çağırıyor, Ersoy gelmiyor

Buradan sonra yine kasete dönelim... Nigar Uluerer’in mikrofondaki sesi duyuluyor bantta. Bülent Ersoy’u sahneye davet ediyor. Alkış kıyamet ama Bülent Hanım’da tık yok. Anlaşılan bu davete icabet etmiyor. Uluerer fazla üzerine gitmeyip Zeki Müren’i çağırıyor. Bağırış çağırış arasında Zeki Bey çıkıyor sahneye. Bu sefer o davet ediyor Ersoy’u; ‘Baharı Bekleyen Kumrular Gibi” şarkısını birlikte söylemek için... Alkışlar giderek uzuyor, anlaşılan Bülent Hanım yine yerinden kalkmıyor.


“Önce çıkmadınız mı sahneye?”

“Yok, elimle hayır diye bir işaret yaptım...”


“Çıkıverseydiniz canım, o kadar insan bekliyor...”

“İnsanlar bir şey talep edebilirler ama o talebi yerine getirip getirmemek de benim hakkım. Ama sonra ne yaptı Zeki Bey? Sahneden indi, yanıma geldi, elini uzattı... Adıyla müsemma çok zeki bir insandı. Koskoca bir devir, bir imza Zeki Bey, artık ne yapayım. Kalktım tabii konsolos köpeği gibi... Neyse efendim ‘Baharı Bekleyen Kumrular’ı okuyalım. Senin şarkındır’ dedi.”





“Size mi yazılmıştı o şarkı?”

“Evet, Coşkun’un bestesi...”


“Âşık mıydı Coşkun Sabah yoksa size?”

“Yok canım. Konservatuvardan arkadaşımdı. Dirsek temasıyla oturuyorduk. Ondan sonra efendim, Zeki Bey ‘Hangi sesten okuyacağız?’ diye sordu. ‘Zatıâliniz hangi sesten okuyorsa ben uyarım’ dedim.”


“Hangi sesten okudunuz?” (Sanki çok anlarmışım gibi soruyorum ben de...)

“Ben makamın yazıldığı yerden okurdum, o kadın sesiyle okuyor, yani dört ses aşağıdan. Onun sesinden okuduğumuz halde çıkamıyor, ipleri bana bırakıyor hep. İşte orada gerçek anlamda bir düet yaptık. Şimdi yapıldığı gibi makinelerin filan yardımıyla değil. Elinizdeki bant bir tarihtir. Zaten bir daha da böyle bir şey yaşanmadı. Kıymetini bilin.”

Ve dudaklar birleşiyor

Bülent Hanım anlatırken banttan birden heyecan dolu sesler yükseliyor... ‘Hoooop... hooop’ diye bağırıyor bütün salon, alkışlar çınlıyor... “İşte şimdi dudağımdan öpüyor” diyor Ersoy. Bir zamanlar çok yankı bulan fotoğraf da işte o anda çekilmiş. Ersoy ve Müren dudak dudağa öpüşüyorlar.


Kasetten gelen seslerden bile o anki atmosferi hissedebiliyorsunuz... “Birden dudağımdan öpmeye başladı. Etraf yıkılıyor. Sonra Nigar tutturdu ‘Ben de istiyorum’ diye. ‘Nigar’cığım kusura bakma, bu dudaklardan sonra seni öpemeyeceğim’ dedi Zeki Bey.”


“Sanat Güneşi dudağınıza buseyi kondurunca ne hissettiniz?”

“Ayol ne hissedeceğim, cinsi sapık mıyım ben...” (gülüyor)


“Belli ki sizi beğeniyordu Zeki Bey.”

“Çook beğenirdi efendim çoook... ‘Japon orkidesi’ derdi bana. Arkamdan da ‘Su gibi maşallah” dermiş.


“Beyefendi “boş ol” demezse gırtlağına basıp dedirtirim”

Laf lafı öyle bir açıyor ki, ben değinmeden geliyoruz bazı ‘kritik’ noktalara... “Evde durumlar nasıl beyefendiyle?” diyorum.


“Çok iyi” diyor, “Allah’a şükür, sayılı bir zaman dilimi. Allah ömür vermiş, kaliteden ödün vermeden, Allah’ın kural ve kaidelerine gücümüz nispetinde riayet ederek bu ömrü dolduracağız.”


“Düğün var mı, düğün?”

“Ne düğünü ayol? Ben iki kere evlendim, çok mu başarılı oldum?”


“Peki ya imam nikâhı?”

“İmam nikâhsız olmaz. O zaman zinaya girer iş...”


“Şimdi bu durumda, olmaz ya, Allah korusun isteseniz de boşanamazsınız eşinizden. Beyefendi ‘Boş ol’ demezse ne olacak?”

“Dedirtiriz efendim...”


“Nasıl dedirteceksiniz?”

“Bilemem artık. Herifin gırtlağını sıkıp ‘De uleeen!’ diye.”


“Bana tecavüz eden tecavüze uğrar”

Kürtaj konusuna gelince bazı çekincelerin dışında, can almaya tamamen karşı Bülent Ersoy. Ceninin bir can olduğuna inanıyor ve bu canı Allah’tan başka kimsenin alamayacağını savunuyor. “Onun için kürtaja karşıyım” diyor “Kendinize hâkim olacaksınız, 10 dakikalık zevkiniz için çocuk peydahlamayacaksınız. Dönüşü yok bu işin.”


“Peki ya tecavüz edilirse?”

“İşte o, mücbir sebep oluyor. Ayrıca niye bana kimse tecavüz etmiyor. Sabaha kadar sokaklarda dolanıyorum.”


“Bilmem, siz Bülent Ersoy’sunuz diye olmasın!”

“Hadi canım sen de... Sıkı mı? Kim kime tecavüz edeceğini çok iyi bilir. Adam başına bela mı alacak beni?Tecavüz eden sonra tecavüze uğrayacak. (Bir kahkaha atıyor.) Bu arada kendimi de iyi b.kladım.”


Haber: İzzet Çapa

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.