Yıllardır çok meşakkatli, maddi getirisi iyi, insanların çıkarlarının çatışabildiği bir işi uyumla götürüyorsunuz. Nasıl oldu?


E.Y:Melek efendi olduğu için bu beraberlik devam ediyor. Cadının önde gideniyim ben.




Dizi yazarı her hafta uzun metraj bir film yazmış gibi oluyor. Siz bir de haftada 2 dizi yazıyorsunuz.


M.G: Haftada 4 dizi yazdığımız da oldu. Yaprak Dökümü, Dudaktan Kalbe,Menekşe ile Halil ve Aşk Yeniden.





Kendi aranızda iş paslaşmasını nasıl yapıyorsunuz?


E.Y: Tretmanı beraber yapıyoruz. Sonra ayrılıp o tretmanı paylaşıp senaryo yazıyoruz.




“Şu sahneyi çok sevdim, ben yazayım” demiyor musunuz?


E.Y: “Ne olur sezon finalini ben yazayım” dediğimiz olmuştur.





İnsan bu işi yaparken hangi noktada başarılı olduğunu hisseder? Reyting mi, tanınmak mı?


M.G: İnsanların toplu bulundukları yerlerde en ufak bir fısıltı bile bizi mutlu ediyor. Bodrum’da akşam yemeği yiyorum. Bir otobüsten yolcular indi. “Eve gidersek Yaprak Dökümü’nü kaçıracağız” diye hepsi aynı mekâna doldu.





Orada başarılı olduğunu hissediyorsun.


E.Y: Ama hastalıklı bir tarafı da var. Seyirciye bazen “Bunlar da bu haftayı uzatmak için yazmışlar” gibi gelebilir ama bize öyle gelmiyor. “17 reyting aldın da neden 20 alamadın” gibi her hafta bir karne alıyorsunuz.





Yaprak Dökümü’nden Aşk-ı Memnu’ya geçişte acayip bir kafa değişikliği söz konusu. İki ayrı gezegen ve aynı hafta ikisini yazıyorsunuz. İçinizde çok kadın, çok erkek vardır.


M.G: Evet, biz çok kalabalık yaşıyoruz. Bir sürü insan bir arada.


E.Y: İkisi de birbirinden çok farklı. Mesela bu sene de Kuzey Güney’le Fatmagül’ün Suçu Ne arasında çok fark var. Bittiği zaman hemen onu yazmak istiyoruz amamecburen aynı hafta şekil değiştirmek durumunda kalıyoruz.





Yazarken hatlar karışıyor mu?


E.Y: Ben Adnan’a bir süre Ali Rıza yazdığımı hatırlıyorum.





İsim olarakmı tavır olarak mı?


E.Y: Karakterler hiç karışmıyor. Sadece el giderken Ali Rıza oluyor.





‘Meclis'tekiler de dizi seviyor’





Aşk-ıMemnu’yu düşününcemasada birbirine uzun uzun bakan insanlar hatırlıyorum. Sizin sanatınız buradan bir gerilim yaratırken mi konuşuyor?


E.Y: İzlediğin, yönetmenin bakışı. Biz “3 saniye şurada durur” yazmıyoruz. Kafamızda çekiyoruz tabii. Senaryolarımız yönetmene ayıp bir şekilde biraz daha detaylıdır. Çünkü biz baştan anlaşıyoruz, hayalimizdeki şeyi mizanseniyle, duygusuyla, hareketiyle yazıyoruz. Onlara da kolaylık oluyor. Yönetmen oradan aldığını alır.





Arkasından dameşhur Fatmagül geldi. Belki Türk tarihinin Meclis’te en çok tartışılan dizisi oldu.


E.Y: Onlar da dizileri seviyor.





Yaptığınız işi savunmak durumunda kaldınız. Tatsız şeyler duydunuz. O halet-i ruhiye size nasıl yansıyor?


E.Y:Meclis’le ilgili değil basınla ilgili bir durumdu o. Fatmagül’ü yazmaya başladığımız ilk günden itibaren tecavüz sahneleriyle ilgili gazete yazarlarından “Nasıl olacak” diye telefonlar geldi. Biz de hikâyenin bu olmadığını, kadına şiddetet dikkat çekildiğini,mağdur bir kızın başından geçen olayla başladığını ama bu olaya dokunan herkesin hikâyesini anlattığımızı üstüne basa basa söyledik.





Fatmagül’ün tecavüzcüsüyle bir hayat sürme aşamasına gelmesi ve bunun üzerinden toplumda birçok şeyin tartışılması da söz konusu oldu. Bu anlamda Fatmagül başta yarattığı antipatiyi sempatiye çevirmeyi becerdi, çünkü sizler kadınların tarafında durdunuz. Buna rağmen Meclis’teki algının devam etmesini neye bağlıyorsunuz?



E.Y:Meclis’te o algı devam ediyor mu, emin değilim. Başta bizi çok üzdüler, konuşmamaya karar verdik. Çünkü ne yaptığımızı anlayacaklarını düşünüyorduk. Böyle algılanmasına ilk önce çok şaşırdık. Böyle dayak yiyeceğimizi düşünmüyorduk.


M.G: Birinci bölüm yayınlandıktan sonra öyle yazılar çıktı ki kesinlikle izlememişler.


E.Y: Dizinin suiistimal edilmemesi için sete işi olmayan kimseyi almadık. Yayımlanan resimlerin hepsi televizyondan çekilmiş karelerdi. Bunun pazarlamasını yapmadık, hiçbir tanıtımda tecavüz öne çıkarılmadı. Çocuklar sadece Fatmagül’ü gördü ve bitti.




‘Kadınlar Fatmagül'den nefret etti’



Bugünlerde de diziler üzerinden toplum mühendisliği yapma trendi var. Meclis’te kurullar senaristlerle yapımcılarla konuşuyor. Her şey şahane olursa seyirci izler mi?


E.Y: 22 yıldır bu işi yapıyoruz ve bazı şeyleri çok iyi biliyoruz. Sigara içirtmemeye çalışıyoruz, mesaj kaygımız yok ama yanlış bir şey yapmamaya dikkat ediyoruz. “Aman bu insanlar içki içmesin” de demiyoruz. Dikkatli bakıldığında onların hepsi aksesuvardır. 15 milyon kişinin izlediği reytingli dizilerimiz var. Bu kadar çok insanın seyrettiği bir şeyde yanlış yapmamak önemli. Ama “İlle bunu söyleyeceksin” diye üzerimizde baskı olmadı. Söyledikleri zaman da ancak bizim hikâyemize uygun şekliyle eğer gerçekten gidişatta varsa yaptık.





Ürettiğiniz bir şey üzerinden toplumun tartışıyor olması işinize yaramaz mı?


M.G: İş anlamında hiç etkilenmiyoruz.


E.Y: Hikâyeyle gerçekten çok ilgiliyiz. Onlarla kimsenin yaşamadığı kadar yaşıyoruz. Fatmagül konusunda çok şaşırtıcı bir şey yaşadık. İşe başlamadan “Kerim’i nasıl sevdireceğiz” diye düşünüyorduk ama öyle bir hal aldı ki kadınlar Fatmagül’den nefret ediyorlar. “Bu suratsız! Bu şöyle giyinen! Hâlâ Kerim’e ‘Evet’ demiyor, diye.


M.G: Diziler komisyonlarda konuşuluyorsa, harekete geçirebiliyorsak güzel bir şey aslında.


E.Y:Meclis’i durdurmuştuk bir kere.


M.G: Aşk-ıMemnu’nun finalinde durdurduk. Karayolları tasarısı görüşülürken kimse yok salonda. “Nerdeler” diye soruluyor. “Aşk-ıMemnu izliyorlar başkanım” diyorlar. Başkan “Yapacak bir şey yok, ara veriyorum” diyor. Meclis tutanağında var.





Bir kaygım var. Kerim de Fatmagül’e tecavüz edilen gece oradaydı. Birbirlerine aşık oldular. Bu travmayı çok güzel anlattınız. İkisinin birbirine karşı duygularını da iyi verdiniz. Dördü de yakışıklı bu adamların. Bir dizi bu. Kızlar hepsinden hoşlandılar. Burada bir sıkıntı yok mu?


M.G: Bunun için şimdi konuşmayalım.


E.Y: Dizi bitsin öyle konuşalım.





Fatmagül’ü bitirirken ağladınız mı? Yoksa seyrederken mi ağlayacaksınız?


E.Y: Yazarken de duygulandık tabii.





Nasıl bir son bölümbekliyor bizi?


E.Y: Hiçbir beklenti yaratmayalım.





‘Kuzey Güney zengin ve yoksulu çağırıştırdı’



Kuzey Güney’i başta herkes sakin ve yavaş buldu. Karakterleri tanıtma bölümünü uzattınız diye düşündük. Şimdi görüyoruz kim eğer risk almışsınız, çok lâzımmış onlar. O günlerde baskı altında hissettiniz mi kendinizi?


E.Y: Paniğe kapıldığımızı açık söyleyebilirim. Bu hikâyeden çok emindik ve gerçekten sevileceğini biliyorduk. Şu anda bir sonraki senenin finalini de bildiğimiz için kafamızda, dizi bittikten yıllar sonra bile hatırlanacak ve çok konuşulacak. Dizi tarihinde bir şablon oluştu. Ağa dizileri, konak dizileri derken uyarlamalar geldi. Türk televizyonculuğu çok aceleci. Kuzey Güney ise ezber bozdu. Bütün karakterlerinde defo var. Hepimiz gibi. Çok özel bir iş oldu.





“Hızlandırın”mesajı gelmedi mi?


E.Y: Hayır.





Çünkü son 10 bölümde hikâyeye daldınız.


E.Y: Birinci bölümden beri girdiğimizi düşünüyorum, çünkü o iki kardeşin çatışması gerçekten önemliydi.





Kuzey üvey oğulmu diye çok merak ediyorum.


E.Y: Değil.





Öykü Karayel’in performansından memnun kalmadığınızı ve Merve Boluğur’u diziye dahil ettiğinizi söylediler. Karakter ilaveleri baştan planlı mı yoksa anlık mı oluyor?



E.Y: Diziye bir güzel ve iyi oyuncu daha sokma niyetimiz vardı. O isim, dizisi bitince Merve Boluğur oldu.





Kuzey Güney’e başta Zengin ve Yoksul benzetmesi yapıldı. Yola buradan mı çıktınız?


E.Y: Kıvanç’la çalışmak istiyorduk. O da bizi bekliyordu. İstedik ki Behlül’den farklı bir karakter olsun, Kıvanç’ı da mutlu etsin. İki erkek kardeş hikâyesi Zengin ve Yoksul’u çağrıştırdı. Tomda bir dönemboks yapıyordu. Hırçınlığından para kazanıyordu. Babaları fırıncıydı. Ama bizim anlattığımıza benzer bir dertleri yoktu. Birmüddet sonra iki diziyi benzetenlerin sesi kesildi zaten.





‘19,9 tansiyonla senaryoyu düşündüm’



Sektörün çalışma şartları çok sert, böyle devamedebilir mi? Bazı sahnelerin zamanı tutturmak için çekildiğini düşünüyorum.


E.Y: Zaman içinde bu şartlar değişecek. Sektördeki herkesin karşılıklı anlaşmasıyla ilgili bir şey. Reklam fiyatları çok düşük, dizi maliyetleri çok yüksek. Maalesef dizilerin süreleri uzuyor. Biraz önce Vedat Türkali’nin yanındaydım. “Eskiden Yeşilçam’da bir adam senede 5 film çektiği zaman ‘Fabrikasyon üretime geçti’ derlerdi. Siz her hafta bir sinema filmi çekiyorsunuz” diyor.





Nedir bu işin zorluğu?


E.Y: Boy boy kurdeşenlerimiz, dört tane fıtığım var. Bir sürü ameliyatlar olduk.Meslek hastasıyız biz de.





Hikâyede tıkandığınız olmuyormu gerçekten?


M.G: Oluyor ama mecburuz o senaryoyu yetiştirmeye.


E.Y: Kuzey Güney’in kaçıncı bölümüydü hatırlamıyorum... Sabah saat 04.00’tü. Ertesi gün senaryoyu teslim etmemiz lâzım, tretmanımız daha bitmemişti. Kusa kusa yaptık. Melek’in tansiyonu 19’a çıktı.


M.G: 19,9. Hastanedeyim. Dil altı ilaç veriyorlar ve “Sakinleşmeniz lâzım” diyorlar. Biraz dinlendirecekler beni. “Hayır, vermeyin. Eve gidip çalışmam lâzım” diyorum. “Uyumamam, sabaha senaryo vermem lâzım.” ‘




Orhan Pamuk bizi ikna etti’



Gelecek sezon “Cevdet Bey ve Oğulları” var, değil mi?


E.Y: Çalışmaya başladık, bir sonraki sezon yayınlanacak. Bütün bölümlerin tretmanı bitsin istiyoruz.





Nobel ödüllü bir yazarın, Orhan Pamuk’un eserini senaryolaştırmak, birbirinden çok ayrı iki dünyayı bir araya getirmek omuzlarınıza ağır bir yük koymuyor mu?


E.Y: Koyuyor.





Çok da ağır bir hikâye. Çok değiştireceğinizi düşünüyorum. Orhan Pamuk’la nasıl anlaştınız? Müdahalelerinize açık mı? Dünya çapında bir hikâye çıkma olasılığı yüksek.


E.Y: Daha önceki işleri duymuş ve takip etmiş. Öyle bir şey oldu ki Orhan Pamuk bizi ikna etmeye başladı. “Yarın öbür gün mutlu olmazsanız biz hem kendimizi yer bitiririz hem de bizi yerler. Bu projeden çok korkuyoruz” dedik. “Tabii. Siz benim kitabımı yeniden yazacaksınız” dedi. Biz öyle hazırlıklı gitmiştik ki; karakterleri detaylarıyla anlatırken “Bir dakika. Bu kitabı yeniden okumam lâzım” dedi. Hatırlamadığı karakterler oldu. Sonra bizim çok önümüze geçti. “Bazı kırmızı çizgilerim var” dedi. Biz o kırmızı çizgilere nasıl bakacağımızı söyleyip onu ikna ettik. Cevdet Bey ve Oğulları bir çığır açacak. İnsanları yüksek finallere çok alıştırdık. Söz veriyoruz bu başka bir iş olacak.




Hazırlayan: Rahşan Gülşan





Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.