Teoman yeni bir kitap yazacakmış, röportajlarını okuyup fotoğraf arşivini inceleyen birini arıyormuş. Kendimi Cihangir’de bir kafede Teoman ve menajeri Funda Sanlıman’ın karşısında buluyorum. İçimden şöyle diyorum: “Unutma bu bir iş, gazetecilik refleksiyle sorulara boğma.” Zaten sadece o anlatıyor, ben not alıyorum. Birkaç hafta sonra Karaköy’deki ofislerinde arşiv karıştırmaya hazırım. Funda tavana kadar uzayan dev dolabı açıyor, “Yetiştiremeyeceğim” diye düşünüyorum. 80’e yakın ağzına kadar dolu klasör ve binlerce fotoğraf var. Teoman her ne kadar “İşe yaramaz” dediyse de Funda ısrarla biriktirmeye devam etmiş...


İşte her şey böyle başladı, bu benim için başta bir işti ancak ilerledikçe Türkiye’de başarılı bir rock müzisyeninin evrimini görmemi sağladı. Hem de her açıdan; popüler kültür, siyasi, ekonomik, magazinsel ve psikolojik.. Ancak bu süreçte bir rock star’la çalışmak pek kolay olmadı. Teoman sürekli aklındakileri anlatıyor ve hızlıca görmek istiyordu. “Önümüzdeki çarşamba Avustralya’ya gidiyorum. Şimdi sen şimdiye kadar yaptığın her şeyi elden geçirip eskileri tamamlarsan, bana da uçakta yapacak bir şeyler olur...”




Günler geçiyor, Teoman’dan ses seda yok. 1 hafta sonra mail, “Ece, çok daha önce bitirdim düzenlemeleri ama Sundance’da internet problemi yaşadım, şimdi gönderiyorum. Zannettiğim kadar çabuk olmayacak...” Olmadı da, 1 yıldan uzun sürdü. Kitap sonunda 6 Nisan’da çıkıyor. Şarkı sözü yazarlığını ön plana çıkarmak isterken bambaşka bir anı kitabına dönüştü ancak Teoman’ın duymadığınız ve de okudukça “Bunu rock’çı Teoman mı yapmış?” diyeceğiniz ilginç ve hatta eğlenceli anılarıyla dolu. O, kitabın adını “Faso Fiso” koysa da okudukça anlayacaksınız ki öyle değil...


Kitabın arifesinde karşınızda o dev arşivinden, kendi ağzından anlattıklarıyla çelişkili, şeffaf ama dürüst bir Teoman. Bu anlattıklarından sonra şarkı sözleri size daha anlamlı gelecek.


“Ne yaptım bugüne dek? Pek bir şey yapmadım aslında. Gerçek bir işte çalışmadım, patronum olmadı. Olgun insanlar dünyasına hiç girmedim, girmeye de niyetim yok. Bunun yerine kendime bir hayal dünyası yaratmayı tercih ettim. Kimliğimi hayaller oluşturuyor. Gerçeklik o kadar da güzel değil.”- 1997


Havalı bir mezar taşı olsun’ - 1999

“Kendi cenazemin hayalini kuruyorum. Aşiyan’a gömülmek istiyorum. Kendimi Müslüman olarak tanımlamasam da güzel bir dini tören istiyorum. Güzel, büyük bir cami ve de güzel güzel kızlar olsun etrafımda. Ne yazacağını bilmiyorum ama havalı bir mezar taşı olsun. Hoş bir şey olsun. O kadar da rock’n roll olmasın. Daha içerikli bir şey olsun. Üstünde de şarkı sözlerimden biri yazabilir.”


“Babamdan kalma bir ev. Oranın kirasıyla annem, anneannem ve teyzemin biriktirdikleri parayla aldığı küçük bir evde hep birlikte yaşıyorduk. Annem pek çalışacak durumda değildi. Gerçi Olgunlaşma Enstitüsü’nden mezundu ve terziliği vardı. Hatta İsviçre’de bile çalışmıştı. Ancak babamın ölümünden sonraki ilk birkaç seneyi sadece ona üzülerek, kendini toparlamaya çalışarak ve benimle ilgilenerek geçirdi. Bu yüzden belki çok üstüme düştü.”




Haber sunarken görsem’ - 1999

“Hâlâ maaşlı bir işe girmediğim için mutsuz. ‘Spiker olsana, sesin çok güzel’ diyor. Ama benim yapabileceğim başka bir iş yok, bunu anlayamadı.” Teoman müziği bıraktıktan sonra annesi Şaziment Hanım, muhabirlere şöyle diyor: “Ali Kırca’yı çok sevdiğim için Teoman’ın da onun gibi spiker olmasını isterdim, sesi de çok güzel oğlumun. Geç kalmış değil. Haber spikeri olmasını istiyorum. Bir gün oğlumun Ali Kırca gibi haber sunduğunu görürsem dünyanın en mutlu insanı olurum herhalde. Eğitimli, kültürlü, her şey var oğlumda.”





Oğlum, Elvis topmuş’ - 2000

1978’de kuzenimle yaşarken eve bir teyp ve 120 dakikalık Maxell kaset geldi. Radyodan şarkılar kaydediyorduk. Ne çıkarsa bahtımıza artık. Sürekli o kasete dolduruyorduk. Sonra ben Bakırköy’de Piccatura’ya gittim, orada Kiss’in albümlerini yan yana dizmişlerdi. Etkilenmemek elde değil. Hemen para buldum ve kaset doldurttum. Kasetin bir yüzünde Paul Stanley’in solo albümü vardı, diğer tarafta da Kiss’in ‘Kiss’ albümü. İşte o kasetten sonra Kiss’ci oldum. Sonra alakasız bir şekilde Elvis Presley’e merak sardım. Elvis’e öyle bir daldım ki neredeyse kendimi o zannetmeye başlamıştım.” - 2000 “Bir arkadaşım vardı, ikimizin de babası ölmüştü. Bana ‘Ya Teoman, babalarımız mı tekrar dünyaya gelsin yoksa Elvis mi’ derdi. Biz düşünürdük. Acaba babalarımız mı yoksa Elvis mi? Elvis’le ilgili kötü bir şey duymaya dayanamıyorduk. Arada bir diğer çocuklar ‘Oğlum, Elvis topmuş’ falan derlerdi, biz deliye dönerdik.”- 2001



Teoman’ın babasına yazdığı mektuptan...

“Adımı koyarken de zorlanmışsın. Türk Dil Kurumu’na gidip günlerce isim aramışsın bana. Hatta adım önce Alper’miş, nüfus cüzdanımı çıkarttıktan sonra Teoman ismini çok beğenip, değiştirmişsin ismimi. Adımı çok sevişim ondan. Büyüyünce öğrendim bazı detayları da... Azcık kalan paranızla halam yemek almaya çalışırken, ‘N’olur sigara alalım’ deyişini, yatılı okuldan çıktığın cumartesi günleri gezmek yerine, yeğenini alıp Cerrahpaşa’da yatan Yahya Kemal Beyatlı’yı ziyaret edişini, Aşık Veysel ile tanışmakiçin Giresun’dan Sivas’a gidişini sonradan öğrendim. Aynı sana çekmişim böylece anladım. Ama çok kızdım sana ve Tanrı’ya küçükken. ‘Niye ben?’ diye sordum ona. Sana da kendine dikkat etmediğin için kızdım. Şimdi senden yaşlıyım. Öldüğün yaşı çoktan geçtim. Sana ve ona kırgınlığım da çoktan geçti zaten...”




“1973, ilkokulda ilk günüm. Neler hissettiğim suratımdan belli. Ayakkabılar ve şort yüzünden. Annem stil faşistiydi. Çok düzgün ve temiz giyinmeme özen gösterirdi. Ama ben pis bir heriftim.”


“Bütün şarkılardan bir özet çıkarmaya çalışırsak; bir şeyler olmuş ve onların olmadığı halini özleyen birisi var burada.” - 2002


Pağampağça ’ - 2002

“Benim için ‘İngilizce gibi söylüyor’ derler ama yanlış bir yorum o. ‘R’yi öyle söylüyorum ben, ‘r’lerimde problem vardı çocukken. Buna da şükretsinler yoksa Beyaz gibi konuşacaktım. ‘Pağampağça’ diyebilirdim yani.”


“Benimle hayat zor ama kendim için de zor.” - 2004


“Bana etrafımdakiler hep ‘Baban yaşasaydı hayat çok daha güzel olacaktı’ derdi. Yaşadığım travmayı büyüten bu oldu. Babam yaşasaydı bugünkü Teoman olmazdı. Şarkı yazamazdım ama mutlu yaşardım.” - 2006


“Evlilik bana göre değil. Hatta düzenli bir ilişki bile kuramayacak kadar dağınığım. Galiba yalnız kaldım. İnşallah kızım hayırlı çıkar. Ben de harika bir baba olurum. Ama uzun zamandır aklımda yazmak istediğim bir şarkı var: “Kızım, benim gibi olma!” Benim yaptığım hataları yapsın istemiyorum. Ben çok hayalperest, laf dinlemez, burnunun dikine giden biriydim. Annemi de huzursuz edecek çok şey yaptım, istemeden. Kızım beni üzmesin istiyorum.” - 2016




“İlk aşkımla çok güzel öpüşürdük eskiden. Diskolarda Careless Whisper çalardı. O şarkılarda dans eder, öpüşürdük. Ama artık utanırım. Yoksa istemez miyim... Kocaman adam olduk. Artık kendi yazdığım şarkılardan bile etkileniyorum.” - 2001


“Ben hep şeytana uydum. Yıllarca o kadar çok şey yaşadım ki! Kiminde aldattığımı söyledim kiminde de söylemedim. Hangisi daha doğru bilmiyorum. Söylemeyince vicdan azabı duyuyorsun ama başın ağrımamış oluyor. Fakat gerçek iç huzuru itiraf ettiğimde yaşıyorum. Bazen kafamın karışık olduğu dönemler de oldu. O kadın mı, öteki kadın mı... Çok yaşadım.” - 2001


“İlişkilerde burnum boktan kurtulmaz. Hem çok üzülürüm hem de üzerim; hem vicdan azabı çekerim hem de hiç takmam...” - 2004


“Öyle sürekli battaniye altında dizi seyreden çiftlerden olamam. Yalnızlığa ihtiyacım var. Ayrıca hayatımda birçok kadın var zaten. Annem, menajerim, yakın arkadaşlarım, ki çoğu kadındır, halam, kızım... Yeter bana.” - 2016



31 yaşındaki Teoman: “Aerosmith gibi olmak kötü geliyor. Çünkü genç taklidi yapıyorlar. Ama Bob Dylan gibi olmak kötü değil. Mick Jagger gibi zıplamak geliyor içimden. Onları tenzih ederim. Ama ben şimdi bile onların enerjisine sahip olamadığım için 45 yaşında bir tabureye oturur şarkı söylerim herhalde. Onların karması olmak hayalim.”


49 yaşındaki Teoman: “Eskiden roman yazmayı hayal ederdim, şimdi haftada üç gün spora gitmenin hayalini kuruyorum. Demek ki bu bana daha önemli geliyor. Ya da daha gerçekçi... Yaşım ilerledi, anneme hayırlı evlat, kızıma iyi baba olayım, gerisi fasa fiso. Önümde iyi ihtimalle 20-30 sene var. Pek sıkılmadan geçiririm inşallah.”


“Konsere çıkmazsam mutsuz olurum. Hatta parasını almayayım ama konsere gideyim. Benim oraya çıkmaya ihtiyacım var. Ben o şarkıları söyleyince bir sürü şey birbirine bağlanıyor.” - 2002 (2011’de müziği bıraktı, 4 yıl sonra döndü)


Gündüz tarifesi

“Üniversitede annemle yaşıyorum, mecburen tutumlu olmak zorundayım. Dert değil, alışığım. Üniversite hazırlık matematik dersleri veriyorum. Aslında hangisini isterlerse, eğer bilmiyorsam onu da çalışıp dersi veriyorum. Ara sıra gazetelere ilan veriyorum: ‘Boğaziçiliden üniversiteye hazırlık matematik dersleri’ diye... Mavi kart alırsam zarar eder miyim diye uzun uzun hesaplar yapıyorum. Eğer günde 3 kere binersem kâr, 2 kere binersem zarardayım. Taksiye bindiğimi hiç hatırlamıyorum o yıllarda, çok seyrek olmalı. Ama sonraki çok uzun yıllar stresli bir iş oluyor taksi, gözüm taksimetrede hep.”


“Zaman sıkıntılıydı ama geçti. Açıkçası sırf annemi sevindireyim diye de bir okuldan mezun oldum. Diplomam da onda duruyor zaten.” - 2004


“Paramparça’dan daha etkileyici bir şarkı yazma meselesi de dertlerimden biri. Bence daha iyi bir şarkı yazamayacağım.” - 2009


“1978, Dolmabahçe Lunaparkı’ndayız. Karaoğlan filan gibi bir kahraman olmuşum. Türk kahramanların hastasıydım. Fakat kafam deliğe biraz küçük gelmiş.”




“Sünnet kıyafetim prens. Çünkü diğer havacı, denizci kıyafetlerini bir kere giyiyorsun sonra hiçbir işe yaramıyor. Halbuki prens tacını, maşallah yazısını çıkartınca takım elbisesi var ve her yerde giyilebilir boy atana kadar. Annem prens kıyafetini seçiyor. Tahtakale’den alıyoruz, çok açık bej, keten. Sünnetten sonra zengin oluyorum. İki kol saatim ve 70 bin liram var. Annem paramı vermiyor, ‘Onunla eve perde yaptıracağız’ diyor. Yine fakirim...”




“İlk konserimde tayt giymiştim. Rick Springfield’a özenirdim. Saxon’un solisti gibi çirkin bir herif olacağıma onun gibi olmayı tercih ederdim. 19 yaşımdaydım, süse püse meraklıydım. Bir müzisyenin ses çalışmasından çok kıyafetinin daha önemli olduğunu düşünüyordum. Karga gibi sesim vardı ama saçlarım uzundu...”


Derleyen: Ece Ulusum

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.