Gelecekten umutsuz, kötü haberlerden bunalmış olabilirsiniz. Ancak bilimsel araştırmalar gidişatın o kadar da kötü olmadığını gösteriyor. Dünyada aşırı yoksulluk azalıyor, hayat şartları iyileşiyor; elektriğe, temiz suya, sağlığa ve eğitime daha çok insan ulaşıyor. Yani dünyada iyiye giden şeyler de var...


“Ben iyimserim, başka türlüsünün bir faydası olacağını da sanmıyorum” demişti; iki dünya savaşını da cephede ve masa başında geçirmiş, 20. yüzyılın en önemli siyaset adamlarından İngiliz Winston Churchill. Dünya bugün kitlesel savaşların vehametinden çok uzakta belki ama yine de çok iç karartıcı. Bugün, yaklaşık 1.2 milyar insan günde 2.5 liranın altında bir gelirle yaşıyor mesela. Küresel ısınma aramızda! 1945’te dünya barışı için kurulan BM’nin kayıtlarına 300’den fazla savaş girdi. Bunların en kanlılarından biri de bizim sınırlarımızda süren, 150 binden fazla Suriyeli’nin hayatını kaybettiği iç savaş...


Ama Churchill, dünyanın gördüğü en kanlı savaşlar sırasında bile iyimserliğini kaybetmemişti. Meşhur sözlerinden biri de şuydu: “Kötümser insan her fırsatta zorluğu, iyimser insansa her zorlukta fırsatı görür.” Bugünse, büyük çoğunluğumuz bedbaht, gelecekten umutsuz. Kötü haberlerden bunalmış, şikâyet edip duruyoruz. Bunun da “gerçekçilik” olduğuna inanıyoruz. Oysa bilimsel araştırmalara göre kötümserlikle iyimserliğin, gerçeğin içindeki payı yüzde 50-50. Her şeye rağmen iyimser olmak için de elimizde Churchill’inkinden daha fazla sebep var. İnsanlığın gurur duyacağı gelişmeler, 1940’lardakilerle kıyaslanamaz bile. Son 30 yıldır aşırı yoksulluk azalıyor, milyarlarca insanın hayat şartları düzeliyor, doğum oranları dengeleniyor. Cep telefonlarına, internete, elektriğe, temiz suya, sağlık hizmetlerine ve eğitime hiç olmadığı kadar fazla insan ulaşıyor. Kaldı ki faşizmin gölgesinde kanlı yıllar geçirmiyoruz; dahası, iddialara göre dünyanın gördüğü en barışçıl yüzyılı yaşamaya hazırlanıyoruz. Dünyada iyiye giden şeyler de var. Ve aşağıda okuyacaklarınız sadece bir kısmı...


İnsan ömrü ikiye katlandı

Mottosu “insanlık yararına radikal devrimler yapmak” olan X Prize Vakfı’nın kurucusu, eğitimci Peter Diamandis, son yüzyılda insan ömrünün ikiye katlandığını, dünya çapında okur yazarlık oranının yüzde 25’ten yüzde 80’e çıktığını; yiyeceğin 10, ulaşımın 100 kat ucuzladığını saptadı.


Hayatta kalma şansımız daha yüksek

Harvard Tıp Okulu’nun verilerine göre dünyada kalp krizi geçirdiği halde hayatta kalmayı başarabilenlerin oranı yüzde 90. 1960’lı yıllarda bu oran yüzde 50’yi geçmiyordu. Ancak damar tıkanıklığı tedavisinde sağlanan başarı, Aspirin kullanımının artması, damar tıkanıklığı ilaçları, anjiyo gibi yöntemler ve acil tıbbi müdahalede kat edilen gelişmelerle bu oran hızla geriledi. Rochester Üniversitesi Tıp Merkezi ise, 2010’da, iyimserliğin de sağlık üzerinde hatırı sayılır bir etkisi olduğunu ortaya çıkardı. Bilimsel araştırmalar gösteriyor ki, kötümserlere göre iyimser insanların bağışıklık ve acı eşikleri daha yukarda; kalpleri daha sağlıklı; gebelik sorunları daha az; kanseri daha kolay atlatıyorlar ve ortalama ömürleri daha uzun.


Dünya kalkınıyor yoksulluk azalıyor

Dünya nüfusunun çoğu artık ‘orta halli’

2. Dünya Savaşı’nın ardından dünya, “gelişmiş ülkeler” ve “gelişmekte olanlar” diye ikiye bölünmüştü. Biri zengin diğeri fakir, birinde aileler küçük diğerinde kalabalık, birinde ömür uzun diğerin kısa, biri güçlü diğeri zayıftı. Ama işler değişti...


Gelişmekte olan ülkeler gelişmeye devam ediyor ve “büyük ağabeyler”ini yakalıyorlar. Norveç ve Singapur gibi listenin tepesindeki ülkelerle Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Somali gibi “yıkım ülkeleri” arasındaki boşluk doluyor. Dünya nüfusunun çoğunluğu artık en zenginlerle en fakirlerin arasında, yani orta halde yaşıyor. Zira, Brezilya, Meksika, Çin, Tayland ve Türkiye gibi ülkeler artık yoksul değil. Dünya ekonomi hacminin yarısı, ekonomik büyümeninse çoğu artık Batı ve Kuzey Avrupa dışında...


Aşırı yoksulluğun sonu geliyor

Ekonomistler günde 1.25 dolardan az gelirle yaşayanları aşırı yoksul sınıfına sokuyor. Dünya Bankası’nın verilerine göre 1980’de 2 milyar aşırı yoksul insan varken bugün bu sayı 1 milyarın biraz üzerinde. Önümüzdeki birkaç 10 yıl içinde, kalan 1 milyar insanın sefaletten kurtulması ilk defa bu kadar olası görünüyor. Bunun için elbette ki çok çalışmak gerekiyor. Devletlerin ve uluslararası kuruluşların, aşırı yoksul insanlara sağlık, eğitim ve üretim imkânları taşıma konusunda adımlar atması, aşırı yoksulluğun kalmadığı bir dünyada yaşamamızı sağlayabilir.


Nüfus patlaması sona erecek

50 yıl önce kadın başına düşen ortalama çocuk sayısı 5’ti. Kadınların eğitime erişimi, doğum önleyici tedbirler, kürtaj ve çocuk hastalıklarına karşı geliştirilen yöntemler sonucu, bu sayı artık 2.5. Geçen 10 yılda, dünyada 0-14 yaş arasında 2 milyar çocuk vardı. Dünya bu kadar çocuğu bir arada görmedi ve BM nüfus uzmanları bir süre daha 2 milyar seviyesinde kalacağımızı tahmin ediyor. Tüm bu sayıların demografik sonuçlarıysa ilginç: Bu 2 milyar çocuk büyüdüğü ve yaşlandığı sürece dünya nüfusu hızla artacak. 21. yüzyılın 2. yarısında dünya nüfusundaki patlama artık sona erecek.


Çocuk ölümleri azalıyor

50 yıl önce ortalama insan ömrü 60 yıldı, bugün 70... Dünyada ortalama ömrü 10 yıl artıran faktör, geriden gelen ülkelerin sağlık alanında hızla ilerleyip gelişmiş ülkeleri yakalaması oldu. Zira bugün Vietnam, 1980’in ABD sağlık endeksini yakalamışken ekonomide ABD’nin 1880’deki değerlerinde...


Çocuk ölümleri de azaldı. Son verilere göre, her yıl doğan 135 milyon çocuktan 7 milyonu 5 yaşını görmeden hayata veda ediyor. 1960’ta bu trajik oran 5’te 1’di; bugün 20’de 1. Çocuk ölümlerinin azalması, beklenenin aksine nüfus patlamasının da önüne geçiyor. Çünkü çocuklar hayatta kaldıkça, anneler daha az çocuk sahibi oluyor. Çocuk ölümleri bir noktaya gerilemeden aile planlaması gerçekleşmiyor.


Kızlar daha iyi eğitim alıyor

Dünyada kadınlar adına en radikal ilerleme eğitimde yaşandı. Dünyadaki 25-34 yaş arası erkekler, ortalama 8 yıl eğitim alıyor. Kadınlarsa 7 yıl ortalamayla erkeklere yetişmiş sayılır. Dahası, Bangladeş gibi en yoksul ülkelerde ilk ve orta eğitime katılan kızlarla erkeklerin sayısı artık eşit.


Dünya’yı temizliyoruz...

  • Dünya kirleniyor. 2050’de, Dünya kaynaklarının yenilenemeyecek kadar tüketileceği öngörülüyor. Fakat daha temiz bir Dünya için şu ana kadar kat edilen yollar da azımsanacak gibi değil.

  • Ozon tabakasını incelten gazların atmosfere salımı, 1970-1990 arasında 2 kattan fazla arttı. Ancak küresel anlaşmalar sayesinde salım düzeyleri düşüyor. Her ne kadar 2050’ye kadar 1980 öncesi durumuna gelemeyecek olsa da ozon tabakası kurtuluyor.

  • Ozon ve parçacıklı maddelerin de aralarında olduğu hava kirleticilerinin salımı, Temiz Hava Yasası gibi düzenlemeler sayesinde 1970’ten beri yüzde 60 azaldı.

  • ABD’de kişi başına çöp üretimi 1970’e göre neredeyse yüzde 50 arttı. Ama geri dönüşüm oranı da 5’e katlandı.

  • Konut ve cihazların enerji verimliliğindeki artış, ABD’deki kişi başına enerji kullanımını 1970’teki miktarda sabit tutuyor. ABD’de kişi başına enerji kullanımı Fransa ve Almanya’nın iki katı.

  • Endüstriyel kimyasalların yüzde 85’inin sağlığa etkisi veya güvenliğine dair veri yok. Ama saptanmış zehirli maddelerin kullanım ve salımı 1988’den bu yana yaklaşık yüzde 70 oranında azaldı.

  • Sülfür dioksit ve diğer salımların düzenlenmesi, yağıştaki asidi azalttı. Yağışlar, halen olması gerekenden daha asitliyse de ABD’nin New Hampshire Eyaleti’ndeki Beyaz Dağlar’da yağışlardaki asit oranı 1970’ten bu yana yüzde 77 azaldı.

Yazı: Alihan Mestçi



    Facebook Yorumları

    YORUMLAR

    Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

    İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.