Vito Fransız aksanıyla telaşla yürürken anlatıyor: “Buğada kızlağ, şuğada da erkekleğ giyiniyor. İşte buğası prova yeri, hemen şuğada ışıklağ...” Sonra kaslı ve yakışıklı adamı tutarak Fransızca bir şey söyledi, hiçbirimiz anlamadık. Birkaç kere ısrarla tekrarladı, anlamadığımız için sinirden yüzü kızardı. Sonunda arkadan biri bizi kurtardı: “O Quasimodo, başrol oyuncusu!” Daha karakterin adını Fransızca anlayamıyorken baştan sonra Fransızca Notre Dame’ın Kamburu, pardon Notre Dame de Paris’yi nasıl izleyecektik? Onu sonra anlatacağım, önce bu efsane müzikalin kulisindeki 1 saatlik tur!


Dev prodüksiyonlu müzikalin kulisi inanılmaz düzenli ama bir o kadar da tenneffüs zamanındaki lise koridorları gibi. Yarı çıplak bir akrobat koşturuyor, kızlar esnerken Instagram’da story’lere bakıyor, şarkı söyleyenler sesini açmak için tuhaf şekilde bağırıyor, üstüne biz merakla sağa sola girip çıkıyoruz. Aslında müzikallerin kulisinde gezerken hep başımızda ekipten biri olur ve sınırları belirlerdi, burada biraz Fransız rahatlığı var, bizi de sevdiler “Dükkân sizin” deyip saldılar. Daha ne isteriz?




Akrobatlar sahne arkasında da yerinde duramıyor.


Koridorlar çılgınlar ülkesi gibi

Turumuza dev dekordan başladık. Sahnede akrobatların üzerinden atladığı, katedrali temsil eden 4 katlı bir dekor. İlk defa çıktığım için hafif sallantılar beni tedirgin etti ancak buradan tepetakla atlayıp duranları düşününce rahatladım. Üstelik izleyicilere tepeden bakmak hem özgüven verici hem de korkutucu, “Bu, sahne işinin doğasında var” diyor ekipten biri. Çok uzatmadan indik, etrafta Quasimodo’nun çanları, mülteci karakterlerinin perukları var. Bu müzikal için 54 peruk yaptırmışlar. Perukları incelerken önümüzden Gringoire’u canlandıran Richard Charest geçti, biz de peşine takıldık. Meğer herkes makyaj odasındaymış...


Makyaj masası dolu, makyöz ve kuaför bir yandan işini yapıyor diğer yandan çıktıkları küçük İstanbul turunda dikkatini çekenleri konuşuyorlar. Ancak hiçbir şey sakince yapılmıyor. Burası Notre Dame’daki ‘Çılgınlar Ülkesi’nden farksız, bir bakıyorsunuz akrobatlardan biri odaya takla atarak giriyor, bir bakıyorsunuz makyaj toptan unutulmuş Youtube’dan video izliyorlar. Bize de ekibin kadrolu muhabirleriymişiz gibi içten davrandılar. Makyöz “Sırf bu yüzden daha erken başlıyoruz yoksa yetişmek mümkün değil” diyor.


Oyundan 1.5 saat önce saç-makyaj yapımı başlıyor. Makyaj kolay ancak saç daha uzun sürüyor. Rastalar ve peruklar iyi yerleştirilmezse sahne sırasında düşebilir... Bunca hazırlık yapılırken bir yan odada akrobatlardan biri koltukta sızmış, arkadaşları da onun gizlice fotoğraflarını çekiyor. Bu sırada burnuma buram buram yakıcı bir nane kokusu geldi. Kokuyu takip ettim, birkaç kapı ileriden geliyordu. İçeri girerken nane kokusundan gözlerim yaşardı.




Richard Charest saçlarını yaptırıyor.


‘Her türlü deva bende’

Gözlerim şıpır şıpır akarken ekibin fizyoterapisti Dominique Sappia, sanki gül bahçesindeymişçesine rahat ve mutlu görünüyordu. Bir eliyle dansçılardan birinin sırtını ovuyor, diğer eliyle bize el sallıyor. Masada yatan ne olduğunu anlayamadan Dominique anlatmaya başlıyor: “Ben müzikalin fizyoterapistiyim. Her türlü deva bende. Turne boyunca onlarla geziyorum...” İşini ve bu müzikali çok sevdiği kolundaki kocaman Notre Dame Katedrali’nin dövmesinden belli. Konuştukça açılıyor: “Saat 10.30’da başlıyorum, gece yarısına kadar işimi yapmaya devam ediyorum. Eh sakatlıklar olursa daha da uzun sürebiliyor.” Gözlerim iyice yandığından fizyoterapistle vedalaşıp hızlıca uzaklaştık. Odalar bitmiyor, yine birine girdik. Burası deminkinin aksine mis gibi kokuyor. Çünkü çamaşırhaneye gelmiştik. Kostümlerin çoğu burada. Çok ince detayları müzikali izlerken görmek mümkün değil. Yakından bakınca dansçıların konforuna nasıl uygun hale getirildiğini görebildik. Burada dikiş diken, ütüleyen ve kostümleri yıkayan 4 kişilik bir ekip var. Arada ekibe Zorlu PSM’den Duygu da destek veriyormuş. Bu ufak detaylara takılmışken ileriden feryat figan bir kadın çığlığı duyuldu. Elbette bir müzikalin kulisinde olduğumu unutup sese doğru koştum. Müzikalde Peder Frollo’yu canlandıranlardan Julien Mior, teknik ekipten bir kızın elindeki atıştırmalığı almak için havaya kaldırmış, Phoebus’ü canlandıran Martin Giroux’da ona yardım ediyor. Eh be kardeşim, müzikalde Esmeralda’ya etmediğiniz kalmadı burada da mevzu çıkarıyorsunuz! Bu küçük şakalaşmanın ardından Frollo ve Phoebus sarmaş dolaş poz verip “Amma yakışıklı çıktık, fotoğrafları bize de yollayın” deyip soyunma odalarına gitti.





Esmeralda ve Quasimodo’yu canlandıranlar odalarından çıkmadı. Eh, şova 30 dakika kalmıştı, son hazırlıklar yapılıyordu. Dansçılar ve şarkıcılar bir araya gelip birden aynı anda “Toy-toy!” diye birkaç kere bağırdı. Meğer bu onların totemiymiş. Biz de bu sırada usulca kulisten çıkıp izleyici koltuğuna geçtik.


Müzikali soracak olursanız, daha önce aynı sahnede İngilizce’sini seyrettiğim Noter Dame de Paris’yi Fransızca izlemek hikâyenin eksik parçasını tamamlıyormuş gibi hissettirdi. Hikâyeyi biliyorsanız altyazıları takip etmeye gerek yok, şarkılara kendinizi kaptırabilirsiniz.




Şova son 15 dakika...


Rekor kıran müzikal

Notre-Dame de Paris müzikali ilk olarak 1998’de Paris’te sahnelendi. Guinness Rekorlar kitabına ilk yılında en çok izleyiciye ulaşan müzikal olarak girdi. Victor Hugo’nun klasik aşk hikâyesi Notre Dame’ın Kamburu eserinden uyarlanan modern yapımın müzikleri Riccardo Cocciante tarafından bestelenirken, sözleri Luc Plamondon tarafından yazıldı.


Haber: Ece Ulusum

Fotoğraflar: Özlem Özçelik

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.