Yeni Zelandalı yönetmen Niki Caro, 2002’de “Whale Rider”la yaptığı çıkışın ardından “Tek Başına”da (North Country) cinsel tacize isyan eden maden işçisi Josey Aimes’in hikâyesini feminist perspektiften anlatmıştı. İki yıl önce çektiği “McFarland” erkekler üzerine bir spor filmiydi. “Umut Bahçesi” ise gerçek olaylardan yola çıkan bir 2. Dünya Savaşı dramı... Ama savaş filminden ziyade “Schindler’in Listesi”ni andıran bir kurtarma öyküsü seyrediyoruz.




İşgal altında Varşova

Her şey barış zamanında, Varşova Hayvanat Bahçesi’ndeki güneşli güzel bir günde başlıyor. Antonina Zabinski (Jessica Chastain) ve eşi Jan Zabinski (Johan Heldenbergh) hayvanlarıyla mutlu mesut yaşarken Almanya’nın Polonya’yı işgal etmesiyle birlikte huzurlu günler sona eriyor. Alman ordusu hayvanat bahçesini cephane olarak kullanırken, Zabinskiler’in barış zamanındaki aile dostu Alman zoolog Lutz Heck (Daniel Brühl), aynı yerde nesli tükenmiş Avrupa bizonunu yetiştirmek için genetik deneylere başlıyor... Zabinskiler işgalin ardından zor günler yaşayan Varşovalı Yahudilere yardım etmek için ellerinden geleni yapmaya karar veriyorlar. Onları gettodan kaçırıyor, bodrumlarında saklıyor ve yurtdışına çıkmalarını sağlıyorlar. Ve tüm bunları, hayatlarını riske atma pahasına Nazilerin dolaştığı bir mekânda, sürekli girip çıktığı bir evde yapıyorlar...





İlgiye değer bir film

Gerçekten de anlatılması gereken bir hikâye bu. Ama “Schindler’in Listesi” kıvamında bir film olduğunu öne sürmek zor. Polonyalı ve Almanların İngilizce konuşmasını bir yana bırakırsak asıl sorun, filmin odağını tam olarak belirleyememiş olması... Diane Ackerman’ın 2007 tarihli biyografik kitabından Angela Workman tarafından uyarlanan senaryo, Nazi subayı Lutz Heck’in Antonina Zabinski’ye duyduğu cinsel ilgiyle Jan Zabinski’nin Yahudileri kurtarmak için gösterdiği çabayı paralel olarak anlatıyor. Bu arada, Yahudilerin yaşadığı insanlık dramını da pas geçmemeye çalışıyor. Ama yan hikâye ve karakter bolluğu nedeniyle film anlattığı her şeyin üstünden hızla geçip gidiyor. Sözgelimi, Antonina’nın güç sahibi Lutz Heck’i idare etme çabası ve eşi Jan’ın bu durumdan duyduğu rahatsızlık, hakkıyla ele alınamıyor. Oysa Daniel Brühl, “Soysuzlar Çetesi”nden (Inglourious Basterds) sonra, kibarlıkla zorbalık arasındaki çizgide dolaşan Nazi subayı rolünde bir kez daha inandırıcı olabiliyor. Brühl, sahip olduğu gücü kullanıp kullanmamak arasında yaşadığı çelişkiyi incelikle yorumluyor ama senaryo, oynadığı karakterin iç dünyasını, yaşadığı duygusal değişimlerin seyrini ortaya çıkarma konusunda öylesine yetersiz ki çabaları işe yaramıyor. Jan Zabinski de düz, renksiz bir karakter olarak yazıldığı için yönetmen Caro, filmi Jessica Chastain üzerine kuruyor. Chastain de filmin orijinal adının işaret ettiği karakter olarak üstüne düşeni fazlasıyla yapıyor. Özellikle kocasını kurtarmak için Heck’in kapısını çaldığı ya da kocasının kendisini suçladığı sahnelerde duyarlı bir performans çıkarıyor. Hayvanlarla kurduğu sıcak ilişkiyi de unutmayalım.


“Umut Bahçesi” Chastain ve Brühl’ün oyunculukları, o günlerde Varşova’da yaşanan insanlık dramından sunduğu etkileyici anlar ve tarihten aktardığı gerçek kesitle ilgiye değer bir film.



Mehmet Açar

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.