Aokigahara, Japonya’da Fuji Dağı eteklerinde bir orman. Filmin orijinal ismindeki gibi Ağaçlar Denizi olarak da biliniyor. Kameranın ormanın üstünden süzülerek geçtiği sahnelerde “yeşil deniz” hissi gerçekten çok güçlü. Popüler kültürdeki yaygın adı ise İntihar Ormanı; çünkü insanların ölmek için tercih ettiği yerlerin başında geliyor. İnternetteki verilere göre her yıl ortalama 30 kişi intihar ediyor.


Bunda Aokigahara’nın Japon mitolojisinde ruhlarla ilişkilendirilen bir mekân olmasının da payı var. Ayrıca ağaç sıklığı nedeniyle kaybolmanın çok kolay olduğu bir orman... intiharın eşiğindeki iki adam Bu girizgâhın nedeni Aokigahara’nın bir bakıma filmin “gizli başrol oyuncusu” olması. Kirli sakalı, yıkık dökük haliyle karşımıza çıkan Arthur Brennan (Matthew McConaughey), ABD’den kalkıp Japonya’ya geliyor ve İntihar Ormanı’na giriyor. Tek başına ölmek isterken orta yaşlı Takumi’yle (Ken Watanabe) karşılaşıyor. Arthur, Takumi’nin intihar etmekten vazgeçtiğini anlayınca ona yardım etmeye çalışıyor. Ama patikayı bulamayınca ormanın derinliklerinde kayboluyorlar. Bu noktadan sonra, ikilinin ormandan çıkma çabalarıyla Arthur’u intiharın eşiğine getiren olayları paralel kurguyla seyrediyoruz.

Birinin hayatını kurtarmak arzusu

Aslına bakarsanız, Arthur’un Takumi’nin hayatını kurtarma arzusu, Takumi’nin ormandan çıkma isteğinden daha güçlü. Ölmek isteyen kişinin, başkasının hayatını kurtarması üzerine bir film bu... Takumi, Arthur’un içindeki hayata bağlılığı ve yaşam sevgisini açığa çıkarıyor. Ama filmin kalbindeki asıl mesele, Arthur’un geçmişinde ve karısı Joan (Naomi Watts) ile ilişkilerinde gizli...




Meselesini derinleştiremiyor

Önce mutsuz bir evlilikten klişe sahneler izlediğimizi düşünüyoruz. Arthur’un maddi konulardaki yetersizliği ve ilgisizliğinden şikâyetçi olan Joan, teselliyi alkolde arıyor. İkisi de birbirlerine karşı acımasızlar. Ama bir süre sonra tüm bu sorunların, buzdağının görünen kısmı olduğu anlaşılıyor. “Sonsuzluk Ormanı”, yoluna giremeyen bir evlilik ve evliliğin içine gömülmüş aşkla ilgili bir film... Bizi sevdiklerimizin değerini bilme konusunda uyaran romantik bir yanı var. Her şey özünde Arthur-Joan ilişkisiyle ilgili. Orada kırık bir aşk hikâyesi var ama yeterince iyi anlatıldı- ğını söylemek zor. Film merak unsuruyla seyirciyi sürüklemeyi, şaşırtmayı hedefliyor ama bence ele aldığı meselelerde derinleşemiyor. Bir aşk ya da hayatta kalma filmi olarak kendi karakterini ortaya koyamıyor. Amerikan bağımsız sinemasının simgeleşmiş yönetmenlerinden Gus Van Sant, özellikle orman sahnelerinde iyi iş çıkarı- yor. Ama sözgelimi, yollarını bulamayan iki erke- ğin öyküsünü anlattığı “Gerry” (2002) gibi orijinal bir filme imza attığı öne sürülemez. Ölüme karşı hayatı savunan “Sonsuzluk Ormanı” çok yeni şeyler söyleyemiyor. McConaughey


Sade ve duyarlı

Yine de ormanın Arthur’un bilinçdışını temsil eden bir tür Araf’a dönüşmesi ve Arthur’un ölümün kıyısına yaklaştıkça hayatın değerini anlaması akılda kalıcı noktalar... Matthew McConaughey’in alıştığımızın dışında sade ve duyarlı bir performans çizdiği filmde, Naomi Watts ile Ken Watanabe’nin oyunculuklarıyla öyküyü ayakta tuttuklarını da belirtelim.


Filmin notu: 6.0


Mehmet Açar

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.