1980’li yıllarda yaşanan gerçek olaylardan esinlenen “Sınırsızlar Kulübü (Dallas Buyers Club) AIDS hastalığına karşı savaşan Teksaslı bir rodeocunun öyküsünü anlatıyor. Film Matthew McConaughey ile Jared Leto’nun Oscar’lık performanslarıyla görülmeyi hak ediyor.


Filmin başındaki Ron Woodroof (Matthew McConaughey) için kovboyluk sadece bir dış görünümden ibaret. Aslında rodeo bile pek umurunda değil. Kovboyluk erkeklik imajının bir parçası. Tıpkı alkol, uyuşturucu ve seks gibi... Onun gibi ırkçı, homofobik, ayrımcı bir erkek için 1980’li yıllarda hâlâ “eşcinsellerin hastalığı” diyebilinen AIDS’e yakalanmak kabul edilebilir bir şey değil. Buna rağmen aynı Woodroof bir süre sonra sağlık sistemine, önyargılara karşı savaşan, eşcinselleri koruyup kollayan, “kahraman bir kovboy”a dönüşüyor.


Sisteme karşı

Craig Borten ile Melisa Wallack tarafından yazılan ve Oscar’a aday olan senaryo, bu dönüşüm sürecinin kırılma noktalarıyla pek ilgilenmiyor. Film bir karakter dramı veya değişim öyküsü olarak da gelişmiyor. Tam aksine, western türüne yakın olduğu dahi öne sürülebilir. Woodroof, önce “düşman”ını, yani Amerikan hastanelerinin AIDS tedavisini tanıyor. Sonrada hayatını kurtarmak için ona karşı “savaşmaya” başlıyor. ABD’de tedavilerde kullanılan AZT adlı ilaç Woodroof’u daha da kötü yaparken, lisansını kaybettiği için Meksika’da çalışan bir doktorun vitamin ağırlıklı ilaç kokteyli, Woodroof’u ayağa kaldırıyor, ömrünü uzatıyor. Daha sonra Woodroof“ gerçek bir kovboy” olma yolunda önemli bir adım atıyor ve ilacı ABD’deki diğer AIDS hastalarına ulaştırmak için uğraşmaya başlıyor. Kaçakçılık yapıyor, kulüp kurarak yasaların çevresinden dolanmaya çalışıyor, ilacın hammaddeleri için ülke ülke dolaşıyor, mahkemelerde hukuk mücadelesi veriyor vb... Tüm bu süreç açıkçası kopuk, dağınık ve odaksız bir biçimde anlatılıyor. Filmin birçok noktasında keşke bu konuda derli toplu bir belgesel seyretsem ya da bir kitap okusam diye düşündüğünüz dahi oluyor. Öyküyü ayakta tutan ve her şeyi bir arada tutan unsursa Woodroof’un hayran kaldığınız direnci. Daha doğrusu Matthew McConaughey’in bu mücadeleyi beyazperde de olağanüstü bir performansla somutlaştırması. AIDS hastası bir transseksüeli oynayan Jared Leto da ondan aşağı kalmıyor. Ölüme karşı savaşan bu iki karakter öyle inandırıcı ve sahici olarak karşımıza geliyor ki geri kalan her şey ikinci plana düşüyor. Özellikle aralarındaki arkadaşlık ve dayanışmayı sade ve güçlü bir biçimde yorumluyorlar.





25 günde çekildi

Kanadalı yönetmen Jean-MarcVallee’nin, filmi Hollywood’a göre son derece düşük bir bütçeyle (5.5 milyon $) sınırlı bir sürede (25 gün) çektiği belli oluyor. Vallee’nin önceki filmlerinin görsel özeninden vazgeçtiğini görmek mümkün. Sallantılı omuz kamerasıyla gerçekçi tarzda film çekme uzmanı da olmadığı için orta yol bulmaya çalışmış. Film bu haliyle daha çok 70’li yılların belgesel üslubunu kullanan sosyal gerçekçi Amerikan filmlerini hatırlatıyor. “Sınırsızlar Kulübü”nü çok tatmin edici bulduğumu söylemem mümkün değil ama oyuncuların performansı filmin görülmesini gerekli kılıyor.


Yazı: Mehmet Açar

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.