Başrollerinde Mark Wahlberg, Taylor Kitsch gibi isimlerin oynadığı “Son Kalan” (Lone Survivor) Afganistan’da yaşanan gerçek bir operasyondan yola çıkarak 4 Amerikan deniz piyadesinin yüzlerce militana karşı verdiği ölüm kalım mücadelesini anlatıyor.


Film Amerikan deniz piyadelerinin zorlu eğitim çalışmalarını anlatan belgesel sahnelerle açılıyor. İnsanüstü bir dayanıklılık gerektiren bu eğitim, bütün zorluklara karşı omuz omuza direnme fikri üzerine kurulu. Gördüklerinizi, Stanley Kubrick’in antimilitarist Vietnam filmi “Full Metal Jacket”taki savaş öncesi eğitim sahneleriyle karşılaştırdığınızda “Son Kalan”ın izleyeceği yönü kestirmek mümkün: Başarısız bir operasyonu anlatsa da sapına kadar bir kahramanlık filmi bekliyor bizi. Kuşkusuz, 2005’te Afganistan’daki operasyonda hayatını kaybedenlere bir saygı duruşu niteliği de taşıyor.


“Son Kalan”, ilk bakışta milliyetçi ya da militarist söylemlere sahip gibi görünmüyor. Filmde Mark Wahlberg tarafından canlandırılan Marcus Lutrell’in, Patrick Robinson’la birlikte yazdığı kitaptan uyarlanan film, daha çok bir hayatta kalma öyküsü havasında gelişiyor: 4 deniz piyadesi, bir Taliban liderini gözlemek için yerleştikleri dağda 3 çobanla karşılaşıyorlar. Aralarındaki tartışmanın ardından çobanları serbest bırakıyorlar. Ama karşı taraf bu insani davranışa karşılık “Onlar 3 çobanı öldürmediyse biz de onlara dokunmayalım” demiyor, tam aksine yüzlerce savaşçı takıyor peşlerine.





Tek yanlı bakış açısı

Film bir noktadan sonra Amerikan askerlerinin sayamayacağınız kadar çok Taliban militanını öldürdüğü bir çeşit video oyununu andırmaya başlıyor. Sonlara doğru karşımıza çıkan Taliban karşıtı, Amerikan yanlısı iyi Afganlar, filmin bu ırkçı yaklaşımını belirli ölçülerde dengelemeyi hedefliyor. Ama meseleye hayatını kaybeden Afganların değil, çok zor durumda kalan 4 cesur Amerikan askerinin gözünden bakıyor olmamız, filmin kaderini en başından çiziyor. Amerikan askerlerinin Afganistan’daki varlığı, bölge insanının sorunları, Taliban’ın yapısı gibi konular filmin ilgi alanına ne yazık ki pek girmiyor. Bu tek taraflı bakış açısı da bizi militarist ve milliyetçi bir vizyona götürüyor.


Ses çalışmasıyla Oscar adayı

“Hancock” (2008) ve “Battleship” (2012) gibi eğlenceli aksiyonlardan hatırladığımız yönetmen Peter Berg, elindeki senaryoyu inandırıcı ve sahici bir savaş filmine dönüştürmek dışında başka hiçbir şeye odaklanmamış. Berg, anlatım stratejisini iki nokta üzerine kurmuş. Bir, seyirciye oradaymış hissini verebilmek; iki, her şeye Amerikalı askerlerin gözünden bakmak. Çoğunlukla uzak odaklı lenslerle olayları yakından takip eden hareketli, kıvrak kamerası onu bu hedefine ulaştırıyor. Oyunculuklar kadar makyaj ve özel efektlerden de büyük destek aldığını söylememiz gerekiyor. Filme 2 dalda Oscar adaylığı getiren ses çalışmasının altını çizmekte yarar var. “Son Kalan”ın özellikle çatışma sahnelerindeki ses miksajı ve montajıyla alışageldiğimiz savaş filmi standartlarının üstüne çıktığı söylenebilir. Oyuncuların tümü iyi. Doğal, sade tarzıyla Ben Foster aradan sıyrılıyor. Finaldeki gerçek kahramanların fotoğrafları kuşkusuz dokunaklı anlar yaratıyor. Öte yandan, insan operasyonda kaç Afgan’ın öldüğünü, izlediklerimizin ne kadar gerçek ne kadar kurmaca olduğunu da düşünmeden edemiyor... Özetle, anlatımının iyi olması durumu kurtarmıyor.


Yazı: Mehmet Açar



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.