İlk filmde bir kahramana dönüşen genç Katniss (Jennifer Lawrence), bu kez isyanın simgesi haline gelmekle sevdiklerinin hayatını kurtarmak arasında bir seçim yapmaya zorlanıyor.


Amerikalı yazar Suzanne Collins’in “Açlık Oyunları” üçlemesiyle yakaladığı başarının sırrı, baskıyla yönetilen bir toplumda isyanın simgesi olacak 16 yaşında bir kahraman yaratabilmesi... Günümüz dünyasında statükoya ve rekabetçi toplumun kurallarına karşı koymak isteyen gençler için Katniss ideal bir kahraman. Çocukluktan gençliğe geçen herkes gibi büyüme sancıları çekiyor. Aşkın, arkadaşlığın, fedâkarlığın, sorumluluğun ne olduğunu anlamaya çalışıyor ve karşı karşıya kaldığı bütün kritik seçimlerde içgüdülerini takip ederek gerçek bir kahraman haline geliyor.


Destansı büyüme öyküleri

Katniss’in ilk filmde televizyondan canlı yayınlanan “ölüm şovu”nda yaşam savaşı verirken, iktidar için bir tehdit haline gelmesi de içgüdülerini dinlemesi sayesinde oluyor. Finalde yarışmayı tek başına kazanmaktansa ölmeyi göze alması, onu gerçek bir kahramana dönüştürüyor. Günümüzde gençler “Alacakaranlık” ta olduğu gibi artık böyle destansı ve uzun büyüme öykülerini seviyor; tür olarak da bilimkurgu ve fantastiği tercih ediyorlar.


“Açlık Oyunları”, sadece bilimkurgu yönüyle değil politik boyutuyla da öne çıkan bir seri. İkinci filmde diktatör Snow (Donald Sutherland), iktidarını tehdit eden genç kahraman Katniss’i kolay kolay kontrol edemeyeceğini anlayınca halk gözünde onu itibarsızlaştırmak için yeni bir Açlık Oyunları düzenliyor. Katniss ise sevdiklerini kaybetme korkusuyla içindeki isyankârı bastırmak zorunda kalıyor.


Gizli ittifaklar

İkinci filmin güçlü yanı, politik alt metnini geliştirmesi ve iktidarın halkı sindirmek için iletişim araçları ile korku faktörünü nasıl kullandığını göstermesi. Zayıf yanı ise Katniss’in bir kahramandan ziyade olayların peşinden sürüklenen, ne yapacağına karar vermeye çalışan, pasif bir karaktere dönüşmesi. Katniss ülkede olup bitenlerden ve Açlık Oyunları’ndaki gizli ittifaklardan habersiz. Kimseyi öldürmek istemiyor ve isyandan ziyade kardeşi ile Peeta’nın hayatını kurtarmaya odaklanıyor. Özetle henüz bir isyancıya dahi dönüşmüş değil. Aşk konusunda ise Peeta (Josh Hutcherson) ile Gale (Liam Hemsworth) arasındaki kararsızlığı sürüyor.


Ara bölüm gibi duruyor

Öte yandan yönetmen değişiminin filme yaradığını söylemek zor. “Açlık Oyunları” üçlemesi, Katniss’in gözünden yazılmış bir roman. İlk filmin yönetmeni Gary Ross, bu duyguyu yakalamak için öyküyü Katniss’in bakış açısından anlatmaya gayret etmiş, hareketli bir kamera kullanmıştı. İkinci filmde de öykü çoğunlukla Katniss’in cephesinden ilerlemesine karşılık yeni yönetmen Francis Lawrence’ın ne yazık ki böyle dertleri yok. Katniss ile birlikte yeni şeyler keşfettiğimiz sürpriz final ise üçüncü filmin açılış sahnesi gibi düzenlendiği için güçlü bir etki bırakmaktan uzak.


Sonuç olarak, teması ve fikirleriyle kendi başına ayakta duran bir filmden ziyade, olayları finale taşıyan bir “ara bölüm” duruyor karşımızda. Jennifer Lawrence’ın Katniss rolünde ne kadar doğru bir seçim olduğunu bir kez daha kanıtladığı filmde, Philip Seymour Hoffman ile Jena Malone’nin dikkat çekici performanslar sergilediğini de belirtelim.


Yazı: Mehmet Açar

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.