Anlaşılan, Türkiye’de müzisyen olmak müzik yapmanın ötesinde sorumlulukları beraberinde getirmekte. Geçen hafta HT Pazar’da yayınlanan röportajında Hande Yener “10 yıldır alternatif popçu çıkmadı” dedi. Yener gibi deneyimli ve iyi satan bir ismin müzik endüstrisi üzerine yorum yapması normal, hatta beklenecek bir durum. Yani düşünün, “Kraliçe” bile potansiyel rakiplerin yokluğundan şikâyetçiyken biz nasıl olmayalım? Gerçi ben bu konuda Hande Yener’e pek katılmıyorum. Son 10 senede Türk popuna Atiye, Hadise, Murat Dalkılıç, Mabel Matiz, Sıla, Gökçe gibi birçok isim katıldı.


Sorun nerede?


Röportajda Hande Yener, “Müzik özgün bir şey, herkes ruhunu yansıtmalı” demiş. Çok doğru. İyi müzik dinleyicisini Türk popuna küstüren, isimlerin niceliğinden çok nitelikleri. Pop parçaları genelde çok derin hisler üzerine yazılmasa da içine icra edenin bakış açısı girince şarkı dinlenmeye değer oluyor. Şimdi burada kalkıp da daha önce yüzlerce kez yapılmış “Hep aynı sözleri yazıyorlar abi ya” geyiğine girmek istemiyorum. Pop parçalarının sözlerinde inanılmaz alegoriler, akla hayale gelmeyecek ironiler aramak türün tabiatına aykırı. En fazla o anki modunuza uyacak bir hissiyatı kaptınız mı tamamdır. Her şey bugünkü gibi elektronik değilken yabancı müziklere söz yazılan aranjman yıllarında “Yağmur öncesi gibi yaşla doldu gözlerim... Ah acılar sevinçlerin, sevinçler acılarının gölgesi” gibi sözleri yazan Fikret Şenes bile, “Ben şair değil söz yazarıyım” diyor. Bugün şarkılara böylesi sözler yazılmasa da, radyo ve müzik kanallarını açtığımızda bize “Hiç bitmeyen yekpare bir şarkı” dinliyormuşuz hissini veren aslında sözler değil şarkıların aranjeleri ve şarkıcıların duruşlarının özgünlükten yoksun oluşu.


Atanamamış Beyonce, Hadise!


Müzik bilgisayar programlarıyla yapılmaya başlandığından beri zaten yaratıcılık konusunda fazla kafa yormayan aranjörler, işi iyice aynı elektronik altyapıyı değişik şarkıların altına döşemeye çevirdiler. Zaten bizim şarkıcılar da “şunun albümü çok sattı aynısından istiyorum” kafasında olduklarından, “alan razı veren razı” kısır döngüsünde olan bize oluyor. Durumun hemen hemen şu şekilde olduğunu düşünüyorum: Şarkıcımız MTV’de bir R&B klibi izler, şarkıya ve klibe bayılır. Sonraki hamlesi tez vakit stüdyoya varıp aranjöre “Bana bu sound’u yakalamanı istiyorum” demektir. Bitmedi, akabinde modacısıyla klip yönetmeninin kapısını çalar. Bu “çok keyifli” albüm çalışmalarının sonucunda 2 ay sonra şarkıcımızın MTV’de izlediği yabancı R&B’cinin kostümünden şarkısına, klibinden albüm kapağına çok ucuz ve kötü bir kopyasını bizler pek de keyif almadan izleriz.


Kaliteli pop müzik yapmanın ölçüsü kadınlarda sürekli bikini bölgesini açık bırakan sahne kıyafetleri erkeklerdeyse atlet üstüne deri ceket giymek haline geldi. Bu noktada yazımı Hadise’nin Beyonce’den aparttığı kostüm ve kliplerden örnekler vererek süslemek isterdim. Ancak yine aynı noktada Hadise’nin tüm kariyerinin “atanamamış Beyonce’likten” ibaret olduğunu fark edince neyi nasıl örnek vereyim bilemedim. Aslında rakiplerine özgünlük konusunda yol gösteren Hande Yener de bir çok kez haklı olarak Madonna, Lady Gaga ve Roisin Murphy’yi taklit etmekle suçlandı. Ama insan kadının “Ya Ya Ya” parçasının ve klibinin geri kalan işlerden farklılığı ile nasıl sıyrıldığını görünce, “acaba taklit özgünlüğe giden yolda mubah mıdır” sorusunu sorası geliyor. Yine de burada çoğunun gerçek müzisyen olduğunu hesaba katarak aranjörlere sesleniyorum: Ne olur bizi tek tip müziğe mahkûm etmeyin!


Sırma Karasu

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.