Da Vinci Şifresi’ni elime aldığımda neyle karşı karşıya olduğumu bilmiyordum. Öylesine karıştıracak, sıkılırsam da bırakacaktım. Başladım. Bir bölüm, iki bölüm derken, bir baktım yarılamışım. Dan Brown öyle tuzaklı bir yapı kurmuştu ki okur, her bölümün sonunda devam etmeye mecbur kalıyordu, kaçarı yoktu. Eh, kitapların büyüsüne kapılmaya baştan gönüllü biri olarak ben de buna itiraz edecek değildim. Brown’ın yeni romanı Cehennemde aynen böyle çıktı. Şimdi bir sürü yerini eleştirebilirim ama durumu değiştirmez bu: Başladım ve bir gecede bitirdim.


Kural 1. Best seller yazmak istiyorsanız okuru sürekli diken üstünde tutun. Bir eleştirmen bu durumu “Dan Brown kitaplarını herkesin hoşuna gitsin diye değil, herkes mutlaka alsın, okusun diye yazıyor” şeklinde özetlemiş.


Biliyorsunuz Cehennem, Floransa, Venedik ve İstanbul’da geçiyor. Venedik’te fazla oyalanmıyoruz ama Floransa’yı köşe bucak dolaşıyoruz. Ayasofya, Sultanahmet ve Yerebatan Sarnıcı gibi şehrin önemli tarihi mekânlarının boy gösterdiği İstanbul’sa kilit noktada duruyor. Zira kötü adam Zobrist, dünyayı cezalandırmak için giriştiği ölümcül oyunun finalini tam burada sahneliyor. Biz de Dan Brown romanlarının önemli bir özelliğini hatırlıyoruz. Okuru Londra, Paris, Roma, Washington gibi köklü şehirlerde sanat turuna çıkaran bu romanlar turistik birer rehber işlevi de görüyor.

Kural 2. Karakterlerinizi, dolayısıyla da okurunuzu roman boyunca turistik önemi olan tarihi ve güzel şehirlerde dolaştırın.


Dan Brown iyi araştırmacıdır, sanat tarihiyle ilgili kaynaklara nasıl ulaşacağını bilir. Sadece aksiyonu değil, az kullanılmış bilgileri de tepeleme boca eder okurun üstüne. Üstelik bunu bir sanat tarihçisinin sıkıcılığında yapmaz. Okuması zor kitaplar birkaç cümle içinde özetlenir ve olay örgüsü içinde yerini alır. Anlatılanlar defalarca dile getirilmiş şeylerdir ama bundan habersiz okur aniden kendini akıllı, kültürlü, “über” sofistike hissetmeye başlar. Cehennem’de de Dante’den girip Boticelli’den çıkıyor, ortaçağdaki veba salgınlarından Michelangelo’ya geçiyoruz. Hal böyle olunca şüphe kalmıyor; bize kendimizi böylesine zeki hissettirebildiğine göre Dan Brown hakikaten çok çok zeki bir adam olmalı.


Kural 3. Az kişinin bildiği şeyleri yeniymiş gibi sunun ve okuru fazla yormayın.


Melekler ve Şeytanlar, Da Vinci Şifresi, Kayıp Sembol ve şimdi Cehennem... Brown bütün romanlarında bir komplo teorisi ortaya atıyor. Da Vinci Şifresi’ndeki komplo teorisi, Son Yemek tablosunda İsa’nın sağında oturan sakalsız havarinin aslında Magdalalı Meryem olduğu, İsa’nın onunla evlendikten sonra bütün önemli konularda ona danıştığı önermesine dayanıyordu. Brown’a göre Hıristiyanlığın doğduğu yıllarda henüz erkeklerle eşit konumda olan kadınlar toplumdaki yerlerini Katolik Kilisesi’nin bitmek bilmeyen baskıları ve entrikaları sonucu yitirmişti. Cehennem’in komplo teorisiyse insanlığın aşırı nüfus artışı yüzünden yok olacağı önermesine dayanıyor. Dan Brown’ın ilham kaynaklarından biri Paul Ehrlich’in 1968 tarihli The Population Bomb adlı kitabı. Biyolojik bilimler profesörü ve çevreci bir aktivist olan Ehrlich, dünya nüfusunun nasıl hızla katlanarak artacağına dair ürkütücü bir demografik tablo hazırlamıştı. Ehrlich gibi Brown da bu konuda sıkı önlemler alınmazsa bizi ya açlığın ya da büyük salgınların beklediğini ima ediyor. Daha doğrusu romanın kötü adamı Zobrist söylüyor bunları ama yazarımız da ona hak verdiğini gizlemiyor.

Kural 4. İnsanlar komplo teorilerini sever, spekülatif bilimlere bayılırlar. Hele küresel bir sorundan yola çıkarak yazarsanız iki kat ilgi göreceğinizi unutmayın.


2007’de New York Times eleştirmeni Janet Maslin parlak ve yazarına büyük ün ve para kazandıracak bir best seller’ın nasıl yazılacağı konusundaki fikirlerini sıralamıştı: “Yeni Dan Brown olmak için ne yapmak gerekir? Kutsal bir hazineyi alıp ona bir komplo teorisi katın. Sonra sanat tarihinin köşe taşlarından birini, mesela Dante Alighieri’yi hikâyenizin bir parçası haline getirin. İşte size önümüzdeki yılın best seller adayı.” Yeni romanı Cehennem’i tam da Maslin’in alaycı yazısında söylediklerine uyarak yazdığına göre Dan Brown belli ki hakkındaki eleştirileri ciddiye alıyor.

Kural 5. Bizdeki bazı yazarlar gibi alıngan olmayın, eleştirmenlerinize kulak verin, gerekirse onlarla onların silahlarını kullanarak savaşın.

Brown’ın şifreleri Dante’nin şifrelerine karşı



Dan Brown Cehennem’in neredeyse tamamında 13’üncü yüzyılda yaşamış İtalyan şair Dante Alighieri’nin “devrimci” eseri İlahi Komedya’yı tanıtıyor. Dante’nin, cehennemde başlayan, arafta süren ve cennette son bulan düşsel yolculuğunu anlattığı Komedya, sanılanın aksine uhrevi bir eser değil. Tam aksine şair, Tarikat Şövalyeleri ve gezgin halk ozanlarından öğrendiği ezoterik söylemler, o yıllarda Latince’ye çevrilen İslami başyapıtların kurgusal yapısı ve bazı özel şifreleme yöntemlerinden yararlanarak kaleme aldığı dev eserinde laik görüşlerini dile getiriyor. Beatrice adlı genç kadına duyduğu aşk da palavra. Hayatı boyunca sadece bir kez, o da 9 yaşındayken gördüğü Beatrice’ye aşkı, engizisyondan paçayı kurtarmak için yararlandığı bir yalan sadece.


Konsorsiyum’un gerçek adı ne?



Dan Brown romanlarının başında “Bu romandaki isimler, karakterler, mekânlar, olaylar, organizasyonlar kurmaca; anlatılanlarsa gerçektir” yazar. Cehennem’in başında bir de teşekkür listesi yer alıyor. Çeşitli bilim kuruluşlarına, uzmanlara, üniversite, kütüphane ve galerilere teşekkür eden Brown, “Bir yanlışım varsa bana değil onlara sorun” demek istiyor belki de. Cehennem’in başındaki not öncekilerden daha dikkatli bir dille kaleme alınmış. Dan Brown, 7 ülkede 7 gizli şubesi bulunan bir siyasi organizasyondan bahsediyor ama güvenlik sebepleriyle gerçek adını vermeyerek “Konsorsiyum” demekle yetindiğini anlatıyor. Da Vinci Şifresi’nde Opus Dei’ye “günümüzde hâlâ sağ kanat politikalarını belirleyen örgüt” sıfatıyla geniş yer verdiğini hatırlayalım. Dolayısıyla gerçek olduğunu iddia ettiği Konsorsiyum’a dair ser verip sır vermemesi ilginç. Ya aslında böyle bir örgüt yok ya da Brown’ı korkutan bir şey var.


Görmeden tablo anlatmak



Romanda silindirik labirentler, biyolojik tehlike logosu, Yedi Ölümcül Günah, Dante, Boticelli, ortaçağ ve Rönesans’ta yaygın olan, ünlü şahsiyetlerin görünüşlerine dair fotoğraftan bile daha kesin bir fikir edinmemizi sağlayan ölüm maskeleri gibi simgeler var, ama Dan Brown’ın verdiği bilgilerin bazıları yanlış. Mesela sanat tarihçileri yazarın Boticelli’nin Cehennem Haritası adlı tablosunu hiç görmeden, kulaktan dolma bilgilerle yazdığını öne sürüyor. “İnsanlar kasvetli ve korkutucu, yüzleriyse karanlık... Boticelli cehennemi kızıl, sepya ve kahveye boyamış” diyor Brown. Oysa tabloda kemik rengi, sarı ve yeşil kullanılmış, iki-üç ufak leke haricinde kızıl yok. Belirsiz ve silik insan figürleri seçilebiliyor, evet ama yüz ifadelerini görmek için büyüteç kullansanız, o bile işe yaramaz.


Haber: Gülenay Börekçi

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.