Tim Burton’dan sonra tükenmiş gözüyle bakılan “Batman”e “Kara Şövalye” serisiyle beklenmedik bir prestij getiren Christopher Nolan, bu kez Superman’e el atıyor. Ama sadece öykü yazarı ve yapımcı olarak... Senaryo, öyküyü birlikte oluşturdukları David S. Goyer’e ait. Yönetmen ise “300” ve “Watchmen” filmlerinden hatırladığımız Zack Snyder.


Kostümsüz Superman

Superman, 1978-1987 arasında Christopher Reeve’in oynadığı 4 filmle dönemin popüler sinemasında derin bir iz bırakmış, 2006’da Bryan Singer eliyle yürütülen efsaneyi canlandırma projesi “Superman Dönüyor”da ise (Superman Returns) hayal kırıklığı yaratmıştı. Gişede neler olur bilemiyorum ama Nolan, Goyer ve Zack Snyder’ın çabaları da Superman’in kaderini değiştiremeyecek gibi geliyor bana. Süper yeteneklerini zekâ ve çalışmayla yaratan, insani zaaflara sahip Batman ile Örümcek Adam gibi dünyalıların yanında Superman, uzak ve masum geçmişi çağrıştıran nostaljik bir figür olarak kalmaya mahkûm. “Süper adamlığın bir numaralı referans noktası” olması ise artık dezavantaj. Superman deyince insanın aklına hâlâ masmavi bir gökyüzü, aydınlık Amerikan manzaraları ve dünyayı kurtaran temiz aile çocuğu Clark Kent geliyor... Serinin ismini değiştirmeyi dahi göze alan “Man of Steel”in, daha sert bir kahraman ve karanlık bir dünya hedeflediği belli. Kripton’daki bebekliğini bırakırsak, kahramanımızın karşımıza çıktığı ilk sahne hayli manidar. Yarı çıplak kaslı vücudu ve sakallarıyla alevlerin arasından çıkan o işçi genç (Henry Cavill), bildiğimiz kostümlü Superman’e pek benzemiyor. Flash-back sahneler de bu farklılığı sürdürüyor: Ergenlik sancılarıyla paralel gelişen süper yeteneklerin verdiği acı, ucubelik ile süperlik arasında kalmışlık ve hayatta ne yapacağına dair hâlâ bir karar verememiş olma halleri kesinlikle ilgiye değer. Ama eldeki hikâye ne yazık ki bunların hiçbirini geliştirmiyor. Karizmatik, otoriter babanın (Russell Crowe) bilgisayar belleğindeki gölgesi, bütün kimlik sorunlarını anında çözüyor ve adamımız dünyayı kurtarmak için hemen harekete geçiyor. Gerisi bildik hikâye: Lois Lane’e (Amy Adams) sevdalı Superman, süper yeteneklere sahip kötü adamlara karşı...


“Man of Steel”in en zayıf yanı da bu kötü adamlar. Kripton’da kıyamet koparken ödül gibi bir cezayla neden tüplerin içinde uzaya gönderildiklerini anlayamadığımız General Zod (Michael Shannon) ve emrindekiler, enteresan yanları olmayan, sıradan kötüler. Dolayısıyla filmin büyük bölümü, kontrolün sizde olmadığı bir bilgisayar oyununu seyretmekten farksız. Tarafların savaş stratejileri, renksiz ve can sıkıcı. Perdede süper adamların yumruklu, tekmeli dövüşünün yarattığı büyük, görkemli tahribattan başka ilgiye değer bir şey yok. En ufak ayrıntısına kadar çok iyi tasarlanmış, mükemmel ses ve görsel efektler eşliğinde binalar yıkılıyor, şehir altüst oluyor ve süperler, sınırları uzaya kadar taşan büyük ringde adeta Amerikan güreşi yapıyor. İşte hepsi bu...


İnsan Batman, Örümcek Adam ya da “Yenilmezler”i (The Avengers) düşününce Superman’deki bu yavanlığa üzülüyor. Snyder’ın bazı sahnelerdeki yakın planları ve sallantılı kamerasının, 3D ve IMAX ruhuna pek uygun olmadığı da söylenebilir. Masraflı, görkemli bir Hollywood prodüksiyonu seyretmek isteyenler elbette salonların yolunu tutacaktır. Superman ile ilgili daha yaratıcı bir şey arayanlara ise Clark Kent’in ilk gençlik bunalımlarına el atan TV dizisi “Smallville” i (2001-2011) önerebilirim.


Haber: Mehmet Açar

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.