“Subay ve Centilmen” (1982) ve “Şeytanın Avukatı” (1997) gibi popüler filmleriyle tanınan, 2004’te Ray Charles’ın hayatını anlattığı “Ray” ile bir anlamda ustalık dönemi eserini veren Taylor Hackford, bu kez pek de uzmanı olmadığı bir alanda kamera arkasına geçiyor. “Parker”, intikam motifini işleyen bir suç filmi. Soygunla başlayıp soygunla bitmesine karşın klasik bir soygun filmi değil. Söz konusu türün olmazsa olmazları “ekibin toplanması, hazırlık süreci ve sürpriz final” motifleridir. “Parker”da ise bunların yerine parası çalınan ve ihanete uğrayan Parker’ın (Jason Statham) düz bir biçimde ilerleyen intikamı var.


Akıcı ve oyalayıcı bir öykü!

Jason Statham, 1980’li yıllarda Sylvester Stallone ve Bruce Willis gibi oyuncular tarafından canlandırılan kan ter içindeki, yaralı bereli güçlü erkek kahramanların günümüzdeki en önemli temsilcisi. Dolayısıyla, film boyunca silahlarından çok yumruklarını konuşturuyor; her koşulda tekrar ayağa kalkıp, harekete geçiyor. Açılış sahnesindeki soygun sırasında sinir krizi geçiren genç güvenlik görevlisine ayak üstü terapi uygulayan Parker, tabii ki merhametli, iyi kalpli bir kahraman.


Çağımızda senaryo yazarları; eski usul kahramanların olduğu böyle filmleri, genellikle mizah duygusuyla destekliyorlar. Hedefine kilitlenmiş bir füze gibi hareket eden Parker ile seyirciyi güldürmek, Jason Statham’ın da mizahla arasının pek iyi olmadığını hesaba katarsak, elbette hiç kolay değil. Bu durumda devreye kurtarıcı olarak Florida Palm Beach’teki milyonlarca dolarlık evleri satmaya çalışan emlakçı Leslie rolündeki Jennifer Lopez giriyor. Maddi sorunları nedeniyle, pembe dizi meraklısı annesiyle yaşayan, orta yaş bunalımlarıyla boğuşan, kıskanç ve çapkın Leslie, Lopez’in yıldızlık cazibesiyle seyirciyi biraz olsun gülümseten bir karakter. Ama her şeyi yoluna koyduğu ve “Parker”ı demode bir film olmaktan kurtardığı söylenemez. Öte yandan, “Parker”ın akıp giden ve seyirciyi sıkmayan bir film olduğunu da belirtelim.


Tecrübeli yönetmen Taylor Hackford, oyuncu yönetimindeki ustalığı, zevkli kadrajları ve akıcı montajıyla seyirciyi oyalamayı biliyor; Jennifer Lopez’le de filmin testosteron seviyesini düşürüyor. Palm Beach’i ise filmin sertliğini, şiddet dozunu yumuşatan, seyirciyi ferahlatan bir atmosfer haline getiriyor.





Gerilim dozajı zayıf kalıyor!

Hackford, uzmanlık alanı olmamasına rağmen, otomobilin içindeki kavga dahil bütün dövüş ve çatışma sahnelerinde sağlam iş çıkartıyor. Açılıştaki soygun sahnesinde de başarılı. Ama buradaki gerilim duygusunu filmin ilerleyen bölümlerinde bulmak imkânsız. Oysa, gerilim iyi bir soygun filminin en önemli şartı değil midir? Bu açıdan bakıldığında soyguncuların evinde geçen hesaplaşma sahnesi beklentileri karşılamaktan uzak... Yine de “iyilere karşı şefkatli, kötülere karşı acımasız sert kahramanlar”ı sevenler için ideal bir seçim olabilir.


Son olarak, final itibarıyla Hollywood’un hırsızlık gibi konularda artık ahlaki kodları pek takmadığını görmek mümkün.


Filmin notu: 6


Haber: Mehmet Açar

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.