İlk dönemlerinden beri sinema sanatının “vazgeçilmez”lerinden olan vampirler, bilim kurgu, western, komedi dahil neredeyse bütün film türlerine sızdılar. Son dönemlerde TV dizilerini fethedip, “Alacakaranlık” ile tüm dünyayı saran bir aşk destanının kahramanı oldular. Vampirler bu kadar popüler olmasa, yönetmen Timur Bekmambetov ve yapımcı Tim Burton, Seth Grahame-Smith’in romanından yola çıkarak, böylesi abartılı bir deneye girişmezlerdi herhalde. Vampirler, bu kez Abraham Lincoln’ün çocukluğundan başkanlık yıllarına dek uzanan bir öyküye dahil oluyorlar. İç Savaş’ın taraflarından Güney’i ülkenin kanını emen, ırkçı vampirlerle ittifak halinde gösteren film, bu yönüyle bir çeşit “tarihi politik kurgu ” olarak görülebilir. Abraham Lincoln de (Benjamin Walker) kötülerin karşısına, Rambo misali bir aksiyon kahramanı olarak çıkıyor. Annesinin intikamı peşinde koşarken tanıştığı Henry Sturges (Dominic Cooper) tarafından vampir avcısı olarak eğitilen Lincoln, İç Savaş sırasında düşmanlarına karşı “toptan bir temizlik ülküsü”yle harekete geçiyor ve baltasını kuşanıp cepheye çıkmayı da ihmal etmiyor. İç Savaş’ın asıl gayesini dahi, neredeyse bir çeşit vampir soykırımı olarak sunan bu cüretkâr filmin, Lincoln’ün kemiklerini sızlatıp sızlatmadığı konusunu ABD’lilere bırakmak en iyisi. Ne var ki, filmin, siyaset ve şiddet arasında tehlikeli ilişkiler kurmaktan hiç çekinmediğini belirtelim. Siyasi bir liderin, elinde baltasıyla bu kadar çok kişiyi öldürmesi, bence dipten dibe güçlü, agresif bir lider özlemini dile getiriyor.




İyiler kötülerden intikam alır!


Ama bence filmin asıl dezavantajı olayların çok da ilginç, şaşırtıcı ve düşündürücü bir biçimde gelişmiyor oluşu. Perdede olup biten her şey, yavan bir “iyiler kötülerden intikam alır” hikâyesine hizmet ediyor. Ayrıca kayda değer bir karakterden söz etmek de pek mümkün değil. Aşkların, dostlukların, savaşların, bir ülkeye lider olmanın adeta ışık hızında anlatıldığı film, standart bir ticari iş olmanın ilerisine geçemiyor. Öte yandan, bir aksiyon, dövüş ve savaş filmi olarak bakıldığında hedefini tutturduğu kesin. Yönetmen Timur Bekmambetov’un artı hanesi ne pek bir şey katmayacak filmin Liam Neeson’u hatırlatan fiziğiyle özellikle başroldeki Benjamin Walker’ın işine yarayabileceği söylenebilir. 3-D formatının gözlükle gelen karanlığını yoğun bir parlaklıkla yıkmaya çalışan filmde, monochrome (tek renkli) etkisi veren bir teknik kullanılmış. Filme buğulu, mat bir parlaklık veren bu dijital teknik, dönem filmi açısından yaratıcı, takdire değer bir nitelik taşıyor. Görüntüleri dışında takdire değer bir şey bulamadığım Vampir Avcısı: Abraham Lincoln’ün özellikle aksiyon–macera türünü sevenlerin ilgisini çekeceğini düşünüyorum.


Hazırlayan: Mehmet Açar


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.