Film, İngiltere’nin yemyeşil çayırlarında, göz alıcı doğa manzaralarıyla açılıyor. Klasik Amerikan westernlerini hatırlatan bu ilk bölümde, yoksul bir çiftçinin oğlu olan Albert (Jeremy Irvine) ile atı Joey arasındaki dostluk bağının nasıl kurulduğuna şahit oluyoruz önce. Daha sonra ise, Avrupa’ya doğru uzanıyor ve bir savaş filminin içinde buluyoruz kendimizi.


Savaştan manzaralar

Savaşa bir İngiliz subayın atı olarak katılan Joey’nin cephedeki serüvenleri, en az ana hikâye kadar önemli yan hikâyeler vaat ediyor: Gözü pek ama tecrübesiz genç İngiliz süvarilerin trajedisi; ölmemek için askerden kaçmayı deneyen “bir ayağı çukurda” Alman gençler; en zor durumlarda dahi hayvanları koruyan insanlar; savaşın ortasında kalmış siviller ve tabii ki adına I. Dünya Savaşı denen o büyük felaketin kendisi. Belli ki Spielberg’i bu öyküye çeken, savaşın gaddarlığı ve korkunçluğu içinde bir atın insanlara “hümanist” değerleri hatırlatması... “E.T.”de masum çocuklarla uzaylı arasındaki dostluk, burada savaşın mantığına teslim olmak istemeyen insanlarla bir at arasında kuruluyor. Joey, insanlara dayanışmayı, sevgiyi, merhameti ve kardeşliği öğretiyor; hatta tarafsız bölgede geçici bir barışın vesilesi bile oluyor. Spielberg, “İnsanların hayvanlardan öğreneceği şeyler var” fikrini perdede somutlaştırmasını biliyor.


Anlatım ustası

Film boyunca elden ele dolaşan ve sonunda yeniden sahibine ulaşan “kahramanlık simgesi madalya” gibi klişelere fazlasıyla sarılan “Savaş Atı”, bence özellikle savaş sahneleriyle değer kazanıyor... Spielberg, kılıçların ve atların, toplarla, makineli tüfekler, kimyasal silahlar ve ilk zırhlı araçlarla yan yana geldiği I. Dünya Savaşı’nı perdede inandırıcı bir biçimde görselleştiriyor. İngiliz süvarilerin Alman garnizonuna saldırısı; Joey’in taşıdığı uzun menzilli toptan atılan merminin Albert‘in de içinde bulunduğu İngiliz birliklerinin üstüne düşmesi; Albert ve arkadaşlarının siperden çıkıp yoğun ateş altında ilerlemesi; Joey’nin günbatımına doğru Alman cephesinden başlattığı o koşu... Özellikle bu sahnelerde, Spielberg’in resimlerle hikâye anlatma konusunda eline su dökülemeyecek bir usta olduğu ve her zaman seyre değer işler ortaya koyduğu bir kez daha ortaya çıkıyor. Görüntü yönetmeni Janusz Kaminsky’nin “doğal gün ışığını yeniden yaratan” aydınlatmasının ve canlı, berrak renklerinin atmosfere önemli katkıda bulunduğunu ekleyelim. Son olarak ise Emily Watson, Peter Mullan, David Thewlis gibi isimlerden oluşan oyuncu kadrosunun filme büyük katkı yaptığını belirtelim.


Hazırlayan: Mehmet Açar





Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.