Bir yaz günü arkadaşlarıyla Bebek'te bir gece kulübüne gitmiş ve orada ayrılmaya karar verdiği türkücü sevgilisi İbrahim Tatlıses ile karşılaşmıştı. Tatlıses masaya davet edildi ama oralı olmadı. Gece bitip Savaş sabaha karşı 2:30'da evine döndüğünde kızgın sevgilisi kapıda bekliyordu. Çocuğunun annesi kendisinden habersiz elin adamlarıyla nasıl içki içip eğlenirdi. Tatlıses kaçmaya çalışan Savaş'ı kolundan sürükleyerek arabasına bindirdi. Kilyos yolunda süren dayak seansı bittiğinde Savaş tanınmaz haldeydi....


Bence kadın döven erkekler, aslında şahsiyetsiz, kendilerine güveni olmayan kişilerdir

Bu "en ünlü dayak" günlerce gazetelerin ilk sayfalarını süsledi. Savaş mahkemeye başvurdu ama sonuç alamadı. Bugün o dayak sahnesini anımsarken "Yüzdeki morluklar, vücuttaki şişlikler zamanla geçiyor ama dayağın kırdığı kalp bir türlü iyileşmiyor" diyordu. "Bence kadın döven erkekler, aslında şahsiyetsiz, kendilerine güveni olmayan kişilerdir. Sadece kaba kuvvetleri kadınların yanında öter. Bugün İbrahim'e acıyorum ve ona nasıl gönül verdiğime şaşıyorum".


Babam kızdığında mercimek büyüklüğündeki taşları kulak kepçemin arasına sıkıştırıp bastırırdı

Tatlıses'in yaşamı Savaş'ın saptamalarını doğrulayacak verilerle dolu. Bakkaldan bir yumurta çaldığında babasının kendisini nasıl "eşek sudan gelinceye kadar" dövdüğünü hala anımsıyor. "Babam kızdığında mercimek büyüklüğündeki taşları kulak kepçemin arasına sıkıştırarak bütün kuvvetiyle bastırırdı. Bu method can acıtmak için bayağı iyi bir yol" diyor.


Tatlıses babasından pek çok ders almış. Üstelik zaman zaman kafasına taş vuracak kadar ileri giden babasını bugün haklı buluyor. Tıpkı kendisinin Perihan Savaş'ı dövmesini haklı gördüğü gibi. "Perihan'ı dövdüğüm için kesinlikle pişman değilim. Bugün aynı şartlar ve duygular geçerli olsa, gene dayak atarım".


Sonra da teorik çerçeveyi çiziyor: "Bıçak, silah haricinde bana göre karı koca arasında dayak, tokat olayı sevgiyi perçinler."


Doğrusu bu Yeşilçam jönleri arasında pek yaygın bir kanı

Anılarında ilk karısı Nebahat Çehre'yi nasıl yatağından tekmelerle uyandırıp sonradan pişman olduğunu yazan "Çirkin Kral" Yılmaz Güney'den başlayarak Türk Beyazperdesi nice "vurduğu yerden ses getiren" jön yetiştirdi.




Haşin erkek Fikret Hakan hafif müzik sanatçısı eşi Hümeyra'ya attığı dayak hala anılarda.




Sadri Alışık'ın Çolpan İlhan'ı içip içip dövdüğü biliniyor.





Kartal Tibet kadın dergilerinde "kadınları dövmenin zorunluluğu" üzerine felsefeler kuracak denli dayak meraklısı...


Sette kamera karşısında kadına kalkan ellerin hiç de rol yapmadığı, jönlerin özel yaşamlarındaki örneklerden anlaşılıyor. Beyazperdenin "en iyi döven erkeği" Cüneyt Arkın her ne kadar filmlerdeki tokat ve tekmelerinde "bale ritmi" olduğunu söylese de, gerçek yaşamdaki tokatlarının bu ritmi taşımadığı kesin. Üniversite yıllarında kız arkadaşına attığı tokatı hala anımsıyor. "O günden sonra benden güçsüzlere, kadınlara bir daha el kaldırmamak için kendimle savaştım" diyor. Bu savaşta pek de başarılı olamadığı, daha sonra adının karıştığı bir kaç dövme olayında anlaşıldı.




Yeşilçam'ın gözdelerinden Sibel Turnagöl ise eski kocasına "sapık, homoseksüel, sübyancı, dönsöz" diye hakaret ettiği iddiasıyla hakkında 5 yıla kadar hapis cezası isteğiyle açılan davada boşandığı kocası Aydın Sağay'ı şöyle anlattı:

"Yeni evli olduğumuz sıralarda beni kezzapla yaralayacağını söylerdi. Evde kezzap ve benzeri maddeler bulundururdu. Her defasında banyoya girip kapıyı kitleyerek canımı zor kurtardım."







Kaynak: Haftaya Bakış - Çağdaş Haber Dergisi - 10-16 Mayıs 1987


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.