Bir gün ölecek diye o canlıyla yaşayacağımız deneyimlerden kaçınmalı mıyız? Ya da çocuğumuzu ölümün var olduğu bilgisinden korumalı mıyız gerçekten? Ne zamana kadar? Bunu saklayamayacağımız türden bir ölüm gelip de kapıyı çalana kadar mı? Peki ya o zaman ne olacak?


Küçük ama can yakıcı deneyimler var hayatta. Bir sabah kalktık ve evin en küçük üyesinin (ki bizim durumumuzda bu bir muhabbet kuşu) artık yaşamadığını gördük. Kuşun öldüğünü görünce Uzay’a ne diyeceğimi düşündüm önce. O okuldan gelmeden yeni bir kuş alsam ve kafese koysam fark eder mi acaba? Ben bunu düşünürken Uzay’ın babası dahil oldu konuya ve “Ölümü normalize etmek istemiyorsak ölecek hayvanlar edinmemeliyiz” diye düşündüğünü söyledi ve çizgi romanlardan bahsetti. Söylediğine göre çizgi romanlarda karakterlerin çocukluk anıları hep kaybedilen hayvanlarla örülü... (Kendisi bir çizgi roman uzmanıdır diğer bir çok şeyin yanı sıra...) Haklı sanırım.


Ne açıklama yapacağımıza karar verene kadar erteledik Uzay’a söylemeyi. Kafesin üstündeki örtüyü kaldırmadık sabah. “Kuş yorgun, uyusun biraz daha” diyerek atlattık.


Mavi beyaz küçük muhabbet kuşu birkaç ay önce katıldı aramıza. Uzay adını “Da” koydu; Uzay’ın babası “Cibiri” ben de “Cici kuş” demeyi seçtik. Avucuma sığacak kadar hayvan için üç isim. Aslında bir evcil hayvan edinme kararımız Uzay’ın “Anne, bir köstebek alabilir miyiz? Anne, bir su aygırı koyabilir miyiz küvete? Anne bir maymunum olabilir mi?” soruları yüzünden çıkmıştı. Evde, bizimle yaşayabilecek, çok zahmeti olmayan, ilişki kurulabilecek bir hayvan olduğunu düşünüp seçtim muhabbet kuşunu... Bu kadar çabuk öleceğini düşünmemiştim.


Kendi çocukluğuma dönüp bakınca 1 köpek, birkaç tavşan, çokça balık, bir sakallı ejder, bir su kaplumbağası ölümü hatırlıyorum. Listemde hiç kuş yok. Belki de o yüzden kuş aldım Uzay’a ilk evcil hayvanı olarak. Benim hiç kuşum olmadığına ve dolayısıyla ölmediğine göre belki de kuşlar ölmüyordur diye. Yanılmışım.


Cibiri’yi arka bahçeye gömdük. Uzay sorunca da “Kafesin kapısını açık unuttuk; o da camdan kaçtı!” demeye karar verdik. Suçu da yardımcımız Münevver’e atmak üzere sözleştik babasıyla...


Uzay okuldan gelince:

“Anne kuşu niye açtın?” diye sordu. Salonda aradı kaçan kuşu. Ben de “Dışarıdan başka kuşların sesini duymuş, o yüzden kaçmış; arkadaşlarını özlemiş” diye uydurdum. Erteledim oğlumun ölümle yüzleşmesini. Bütün gün süren stresli bekleyişimin üstüne Uzay’ın cevabı şu oldu: “O zaman sarı bir kuş alırız...” Çocuklar işte böyle hafifleştirebiliyorlar yetişkin kalbin başa çıkamadığı yükleri...


Not: Ne zaman evde balık pişirsem Uzay bana soruyor: “Bu balıklar neden yüzmüyor anne?” “Artık yaşamadıkları için” diyorum... (Ölüler diyemiyorum yine) “O zaman onları denize atalım o zaman yaşarlar belki” diyor oğlum...


Yazı: Damla Çeliktaban

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.